- Kategori
- Siyaset
Yok olmaya mahkûm bir ideoloji = "İslamcı zihniyet" - 6
İslami ekonominin temeli nedir? Şeriata göre zenginlik, fakirlik ve gelir dağılımı nasıl oluşur? İslamcı zihniyetle yönetilen bir ülkede Adli Düzen olabilir mi? Adil Düzen nedir?
Hiç şüphesiz ki İslam Ekonomisi, zekât, sadaka, kurban, adak, kefaret, fidye, haraç, cizye, yağma, ganimet, ticaret ve helâl kazanç denen çalışmadan ibarettir.
İslam peygamberinin, İslamiyet’in genişleme döneminde kendisine inanmayanlara karşı, taraftarlarını cennetin sonsuz nimetleri ve hurilerle, karşı tarafın mallarını, zenginliklerini ganimet olarak ele geçirmekle, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak kullanmakla güdülediğini görürüz.1400 yıllık İslam Tarihi’nin de bu minval üzerine geliştiğini görmekteyiz.
“Şüphesiz ki Allah cihat eden müminlerin mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar ölürler ve öldürülürler. (Tevbe 111)” . Bu ve benze başka ayetler de mevcuttur.
Şeriata göre zenginlik ve fakirlik Allah’ın takdiridir, yani kader işidir:
“Rabbin dilediğine bol, dilediğine de az rızık verir. (İsrâ suresi, 30. ayet)
Görmediler mi ki Allah, dilediğine bol dilediğine az rızık verir. (Rûm suresi, 37. Ayet)”
Günümüz modern anlamda zenginlik, üretimden gelen artı değerin sonucunda oluşur. Yani yoktan var olmaz, bir emeğin sonucudur ve kimsenin lütfu değildir. Ancak yukarıda yazdığın ve buna benzer pek çok ayete zenginlik Allah’ın dilediklerine lütfudur. Emekle ve çalışmayla elde edilecek bir şey değildir. Yani bir kader işidir. İşte burada zenginlerin ne gibi üstünlüklerinden dolayı seçildikleri? Fakirlerin de suçlarının ne olduğu ve neden fakru zaruret içinde bir yaşama reva görüldüklerini sorgulayamazsınız. Çünkü bunu yapmak Allah’a isyan demektir.
Şeriata göre insanlar eşit yaratılmamıştır. Bu durum yeryüzündeki ilahi düzenin bir sonucudur:
“Allah, rızık konusunda kiminizi, kiminize üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere (köle-cariye ve hizmetçilere) vermiyorlar ki hepsi de eşit olsun. (Onlar, ellerinin altındakilerle kendilerini eşit tutmazken, Allah’ı nasıl putlarla eşit sayıyorlar? Yoksa) Allah’ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl suresi, 71. Ayet)”
“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, kimini ötekine karşı derecelerle üstün kıldık. (Zuhruf suresi, 32. Ayet)”
Yukarıda yazdığım ayetlerin benzerleri de Kur’an da vardır. Ancak görülmektedir ki zenginlerin fakirleri sömürdüğü ve bunu da yaparken Allah’ın takdiri olduğunu, kendilerinin Allah tarafından her ne özellikleri varsa seçilerek bol rızık ile ödüllendirildiklerini düşündükleri, ahlaki bir sorun da görülmektedir.
Fakirler içinde durum aynıdır. Onlarda cennetin sonsuz nimetlerine kavuşmak için imtihana tabi tutulduklarını düşünerek, zenginin sömürüsüne boyun eğmeğe ve bütün bunları Allah’ın bir takdiri ve kaderleri olduğunu düşünmeğe zorlanmaktadır.
İslam Şeriatına göre ticaret:
İslamiyet öncesi dönemde ticari hayat ve bunun sonucu olarak ta faizciliğin oldukça geliştiğini görürüz. Ancak bu durum büyük bir toplumsal soruna yol açmış ve faiz yükü altında ezilen bir nüfus oluşmuştur. Hazreti Muhammet’in bu durumu görerek destekçilerini arttırma yoluna gittiğini, ancak kendisi de bir tüccar olduğu için ticareti kutsadığını görürüz.
“Riba (faiz) yiyenler, ancak kendisini Şeytan çarpmış olan kimsenin kalkması gibi (kabirden) Kalkarlar. Onların bu şekil cezalandırılmasının sebebi, alış-veriş te ancak faiz gibidir dediklerinden ötürüdür. Hâlbuki Allah alış-verişi helal ribayı haram kılmıştır.” (Bakara suresi, 275. Ayet)
Buna benzer faiz ve ticaretle ilgili, pek çok ayet Kur’an da mevcuttur. Ancak kâr konusunda belli bir sınırlamaya rastlanmaz.
Şeriattın çalışma anlayışı nasıldır?
“Bilinsin ki İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir. Ve şüphesiz en son varış rabbinedir.” (Necm suresi, ayet: 39-42)
Görülüyor ki bu surede kastedilen ahiret için çalışmaktır. Dünya hayatı için yorumlanamaz.
“Cuma namazı için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın. Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin” (Cum’a suresi, ayet 9-10)
Bu ayetten maksat şudur: Herkesin rızkını Allah takdir eder ancak insan onu arayarak (çalışarak) bulur. Ancak bulduğu Allah’ın takdir ettiği kadardır daha fazlası değildir. Konu boyunca yazdığım ayetlerden bu sureye ancak bu anlamın verilebileceği görülmektedir.
İslamcı bir zihniyet, Adil bir düzen kurabilir mi? Adil Düzen nedir?
Adil Düzen beş ana başlıkta sunulmuştur:
1) Taklitçilik yerine Milli Görüş’ün iktidar olması. “Türkiye’de bizim iktidara gelmemiz en büyük devrimdir.” ( Necmettin Erbakan)
2) Maddi manevi tahribat yerine maddi ve manevi kalkınma.
3) Köle düzeni yerine adil ekonomik düzen.
4) Kuvveti üstün tutan aldatma rejimin yerine Hakk’ı üstün tutan “Adil Devlet Düzeni”
5) Avrupa Topluluğunda uşak olmaktansa, İslam Dünyasında lider olma.
Görülüyor ki buraya kadar yazdığım ayetlerle Adil Düzenin hiçbir alakası yoktur. Ayrıca rahmetli Erbakan’ın sık sık 1,5 milyarlık İslam Dünyası’ndan bir pazar olarak bahsetmesi ve zenginliğin kaynağı olarak göstermesi, Emperyalizm yerine oraların lideri olarak biz sömürelim ve zenginleşmeyi sağlayalım anlamı çıkmaktadır ki, Emperyalist düşünceden hiçte farkı yoktur.
Görülmektedir ki Adil Düzen gönümüz Dünyasının realitesiyle de İslam şeriatıyla da bağdaşmayan, Sosyalizm ve kapitalizm ’den aşırma fikirlerden oluşan bir ütopyadan başka bir şey değildir.
Zaten AKP iktidarı da bunun bilincinde olmalıdır ki, Adil Düzen veya buna benzer bir projeyi 10 yıldır uygulamaya koymamıştır.
Siyasal İslam Demokrasiyle bağdaşmakta mıdır? Şeriatla demokrasi bir arada ola bilir mi? Gelecek yazımda bu konuları inceleyeceğim.
AHMET ELDEN