Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '11

 
Kategori
Anılar
 

Yokluğun çokluğu

Mal ve can çoğu kez yan yana yaşarlar. Bazen biri öne geçer bazen öteki. Can; iyi-kötü, sıkıntılı-sıkıntısız da olsa herkesin kendisine ait, o da ”nazik bedenden” çıkıncaya kadar. Ama malı edinmek gerekiyor. Malı edinmenin de birçok yolları var. Helalı var, haramı var.


Eskiden mal edinme daha çok değiş-tokuş yoluyla olurdu. Al bu malı, ver şu malı.


Bizim yetiştiğimiz çevrede en önemli değişim aracı tütündü, kızların çeyiz borçları tütün parasıyla ödendi, düğünleri de tütün parasıyla yapıldı. Doğup büyüdüğüm köyün en önemli geçim kaynağı bu acı yapraklardı. Bizim evde, iki erkek kardeş de acı tütün parasıyla okuduk.


Tütün işçiliği, zor işçiliktir. Bu işçilik onbeş-onaltı ay sürer. Bir kök tütün fidanı dikimden satıma kadar yüz-yüzonbeş kez ziyaret edilir. Tütün tohumu hazırlanan ocaklara ocak ayı içinde ekilir. Yetişen fidanlar mart nisan aylarında iki-üç kez sürülen tarlalara dikilir. Haziranda iki kez çapalanır. Temmuz ağustosta da dip, orta, uç altı, uç kırılır, dizilir, kurutulur. Ekim kasımda tavlanır, balya yapılır. Ertesi yıl ocak şubat aylarında tekele veya tüccara satılır. Parası da nisan mayıs aylarında alınır.


Çapası sıcakta yapılır. Kırmaya giderken sabah uykularından uyanılır.


Bir yıllık helva yeme iştahı da tütün parasına saklanır. Tütün parası almak bile başlı başına bir iştir.

Tüccar ve tekel hayvan gübreli yerde yetişen tütüne para vermez. Orada yetişen tütün içimli olur. Bu tütünü krepon sigara kağıtlarına dolayıp içerken pasır pasır öter. Bu içimli tütün ya yayla köylerine götürülür ve zahireyle değiştirilir, ya da Kargı köyü tiryakilerinden mısır-darıyla değiştirilir. Bu kaçak tütünü taşımak da öyle kolay bir iş değildir.


Ya yolda, resmi görevli kaçak tütün avcısı Kolcuya yakalanırsan yandın demektir. Şimdiki trafikte alkolmetreye üflediğiniz gibi o zaman da kaçak tütün içip içmediğinizin belirlenmesi için kolcunun burnuna hooohhh derdiniz.

Yolda giderken baktınız karşıdan birisi geliyor. Eğer onun kolcu olduğundan şüphelenirseniz, kıyılmış tütün tepilmiş tabakanızı bir tarafa, kavı çakmağı da bir tarafa sapan taşı gibi fırlatırsınız. Sigara tiryakisinin kolcu korkusu hiçbir korkuya benzemez çünkü.


İncirköy ile Gölhisar’a bağlı İbecikdere köyü arası yetmiş-seksen kilometredir. Elli yıl kadar önce bir gece yarısı dayımla bir heybenin gözlerine içimli tütünü doldurup atlarımıza bindiğimiz gibi akşama İbeciğe varışımız, ertesi gün, bu tütünlerin karşılığı iki çuval buğday öğüttürüp geri dönüşümüz sanki daha dün gibi.


Bizim köyde bir Ismahan nine vardı. Kocası istiklal savaşında kalmış. Üç çocuğunu beslemek için deniz suyunu kaynatıp tuz elde edip de yayla köylerinden unla değiştirdiğini anlatırdı.


Elektrik yok, gaz yok, lamba yok.Akşam ocaklığa odunlar atılır, ısınılır, yanan çıraların şavkında oya örülürmüş.Ocakta son yanan odunların közleri küle gömülürmüş.Sabah kalkıldığında o közlerin birkaçı bir araya toplanır, bir çıra kıymığı üstüne tutularak üflenir ve ocak tutuşturulurmuş.Bir tek kibrit o kadar kıymetliymiş işte.


Ismahan nine köyde içimli tütün yetiştirmiş. Bu tütünü Kargı’ya götürüp darıyla değiştirecek, çocuklarına bir sırt yükü darı getirip onların karınlarını doyuracak


Ismahan nine bir sabah erkenden içimli tütün dizilerini bir dokuma ihrama dolamış ve çeyizlik kırmızı kolanıyla da arkasına sarınıp İncirköy’den düşmüş yola. İhramın baş tarafına bir de yoz dastar bağlamış. Önünden kolcu falan gelirse arkasında çocuk var sanacak.


Gün doğduğu sıralar Kargedik'deymiş. Önünden bir adam geliyormuş, ya gelen kolcuysa. Adama yaklaştığında arkasına sardığı tütün yüküne “aggguu, agguuu, uyusun da büyüsün yavrum, dandini dandini dastana” diye ninniler söylemeye başlamış. Gelen adam gerçekten de kolcuymuş. Ismahan ninenin yanına yaklaştığında arkasındaki yükün çocuk olmadığını, tütün olduğunu kokusundan o saat anlamış. Hani bu içimli tütünün kokusu da ta uzaktan bile duyulur. Bakmış Ismahan ninenin ezilip büzülmesine, acınacak hallerine de bir şey demeden geçip gitmiş.


Ismahan nine bunları anlatırdı da ”Aaah! guzularım siz bir şey mi gördünüz biz neler gördük neler” derdi de hem kendi ağlardı, hem de bizi ağlatırdı.


Bir de istiklal savaşı gazisi bir Mercan Murat amcamız vardı. Yılda bir jilet alır, bu jiletle haftada bir, yılda elli iki kez tıraş olurdu. Bir bardağın içine biraz su koyar, jileti bardaktaki suya daldırır, parmağıyla jiletin kesen yüzlerini bardağın iç kenarlarına sürter de keskin olmasını sağlardı.


Bu devirde üç jiletli tıraş makineleriyle tıraş olanların kulakları çınlasın.

Böyle insanların yaşadığı bu çevrede şimdi göze batan, konuşulan bir iki namdar kişi var. Bunların bankadaki paralarının yetmiş-seksen milyarları bulduğu söyleniyor. Ama bu kişileri görseniz sadaka verirsiniz. Bunlar bir lokumu dörde kesiyor, kestiği lokumun kesik yerlerini lokum tozuna batırıp gelen misafire öyle ikram ediyorlar. Sizin anlayacağınız bir lokumla dört misafir ağırlıyorlar.


Ne günlerden geçip de ne günlere geldik ya Rabbim...!

 

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..