- Kategori
- Güncel
- Okunma Sayısı
- 288
Yoksa Bankada Biraz Dolarınız mı Var?

Proudhon-Marx -Trumb
Siyasî sol ve sağ kavramlarıyla o dönem amatörce ve yüzeysel olarak da olsa Kabataş Erkek Lisesi’nde tanıştım. O yıllarda ergen aklımla çok merak ettiğim ve kafa yorduğum şeylerden birisi, askerlerin ve polislerin Türkiye’de niçin sağcı olarak bilindiğiydi. Ve aslında ezici çoğunluğunun niçin öyle olduğuydu.
Ya da tersten sorayım : sosyalist devrimci bir polis ya da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Marxist bir mensubuyla niçin çok karşılaşılmazdı? [1]
Akademik derinlikli, doktriner ve “literatür destekli” bilimsel temelleriyle ne olduklarını anlayabilmem için aradan uzun yıllar geçmesi gerekti ki, o ayrı bir mevzu.
Bu soruların teolojik-felsefî-beşerî-içtimaî-askerî-iktisadî ve nihâyet siyasî çözümlemelerini başka bir yazımızda detaylandırmak üzere, bugünlük bir tarafa koyalım. Ama yukarıdaki sorunun cevabı aslında net : mülkiyet ya da kapitalizm.
Bu sene, Karl Marx’ın meşhur Komünist Manifesto’yu (The Communiste Manifesto) neşredişinin 170’nci yılı. Ve 170 yıldır yâni 1848 senesinden beri milyonlarca insan özünde hep “şu temel” ekseninde can verdi: mülkiyet! Kimi düşünürlere göre hiçbir şey, kimilerine göre her şeydi mülkiyet.
Meselâ mülkiyet hakkı üzerinde önemle duran Proudhon “mülkiyet hırsızlıktır” (la propriété, c’est le vol) -[ lâ poğpğiete selâ voöl okunur ] tanımlaması ile ün yaptı.[2]
Ancak mülkiyet konusu o kadar ciddî ve hayatî bir konuydu ki; bir Amerikan başkanın dünya tarihinde bu kadar hayâsızca ve açıkça Türk Lirası’nı ilk kez hedef alıp ekonomik savaş ilân ettiği bir dönemde bile halkımıza, Banka hesaplarındaki mevduatlara el konulacağı endişesi ve tereddüdünü yaşattı.
Birincisi, bu endişe yersiz ve gereksizdir. Anayasanın 35.maddesiyle mülkiyet hakkı teminat altına alınmıştır.
İkincisi, bu söylemler, yeminli siyasal iktidar düşmanları ve kim olduklarını artık kundaktaki bebeklerin bile bildiği malûm çevrelerin pompalamasıyla oluşturulmuş sunî söylemlerdir. Halkta korku yaratmaya yönelik, muayyen çevrelerce sistematik olarak masa başında oluşturulmuş kaos projelerinin hayata geçirilmesidir.
Üçüncüsü, Türkiye’de sosyalist bir devrim gerçekleşmedikçe ve daha sonrasında da “tarihsel maddecilik kuramı” nın tanımı (historical materialism) gereği süreç komünist bir düzene evrilmedikçe böyle bir durum söz konusu değildir. (-ki böyle bir şey, uzak ya da yakın gelecekte ütopya bile sayılamayacak kadar Türkiye gerçekleriyle bağdaşmaz.)
Beğensek de beğenmesek de, âdil olduğuna inansak da inanmasak da, mülkiyet ve özel mülkiyet kavramı kapitalizmin, Türkiye’nin ve dünya hayatının bir gerçeğidir. Eşyanın tabiatına, hayatın matematiğine uygun düşendir. Vicdansız ve kahpece uygulamalar, sistemi acımasızca uygulayanlar, bu denklemin rasyonelliğine hâlel getirmez.
Bir zamanlar şu cümleleri sarf etmiş bir polis memurunu hiç unutmuyorum.
Çünkü aslında kendisi, hayatın gerçekliğini tüm çıplaklığıyla anlatıyordu :
“Ekip arabası devriye hâlindeyken, caddede birbiriyle ölümüne kavga eden iki kişi görse görmezden gelebilir ama bir vatandaşın parasını çalan bir kapkaççıyı görse ya da bir dolandırıcıyı fark etse peşini asla bırakmaz”…
Sabrın sonu ile
[1] 27 Mayıs 1960 askerî darbesinde sol, 12 Mart 1971 muhtırasında sağ elin parmağı oluşu; ayrıca 12 Eylül 1980 öncesi dönemdeki polis dernekleri olan, solcu Pol-Der ve sağcı Pol-Bir konuları tarafımca hipotetik olarak ihmâl edilmiştir.
[2]Ekonominin Temelleri, Prof.Dr.Besim Üstünel, Alfa Yayınları 1991, sf.35
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Ben realist olmaya çalışan biri olarak MARKSİT iyi demedim :) selamlar
Kadri KANPAK 21.08.2018 15:57Sevgili Baver arkadaşım, bir makaleyi aşan geniş zaman dilimini kapsayan bloğunuzun özüne dair; uluslararası liberal ekonomi güçsüz devletleri savurabilmektedir. Selamlar
Kadri KANPAK 19.08.2018 10:43- Cevap :
- Uluslararası marxist iktisadî sistemde durum farklı mı ki Kadri Abi? 19.08.2018 21:06