Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '11

     
    Kategori
    Sosyoloji
     

    Yoksa halkı bireyler oluşturmuyor mu?

    Yoksa halkı bireyler oluşturmuyor mu?
     

    “Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir.”

    Dr. Murnau, “Kafka”

    Dünya var olduğundan beri insanlar birbirleri ile beraber olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardır. İnsanlar bir araya gelerek çeşitli topluluklar, kavimler oluşturmuşlardır. Bu insanların bir araya gelmesindeki neden bir amaçtır. Kavimlerin oluşması ve insanların bir araya gelmesi bir amacın oluşmasını sağlamıştır. Bu amaç her zaman insanların yaşamlarını devam ettirmesi olmamıştır; fakat amaçlar genellikle bu doğrultuda gelişmiştir. Bu doğrultuda gelişen amaçlar izinde yol alan insanlar –belki bir kavim içinde olduklarından, çokluk olduklarından- hep bir yönetici tabakası oluşturma çabası içerisinde olmuşlardır. Belki de insanlar ileride şartların rüzgarına kapılıp asıl amaçlarından sapıp yöneticilerin bireysel amaçlarını kendilerinin ülküsü yapacaklarından habersizdi.

    Yöneticiler zaman içerisinde onları halklarının, kavimlerinin, topluluklarının ortaya çıkardığını, onların da yönettikleri halkın bir üyesi olduğunu unuttular.  Bu unutkanlık bir alışkanlık ve vesayet haline gelince insanlar yöneticilerinin saptırmaları ve kandırmaları sonucu onlar için değil, onların benliklerinden uzaklaşmış, halktan kopuk amaçların peşinde farkında olmadan gitmişlerdir. Bu amaç her ne kadar halktan kopuk olsa da insanların saf kalmış duyguları kullanılarak onların peşinden gitmeleri istenmiştir. Bahsi geçen bu duygular bazen din, milliyetçilik, ütopik devrimcilik gibi saf duygular çoğu zaman üsttekilerin cebini doldururken onların peşinde kandırılmış olarak koşan insanların gençliklerini, hayatlarını ve hayallerini ellerinden almıştır. Bu nedenler insanları coşkulandırmış ve sonunda ödüllendirileceklerinin düşündürülmeleri onların kontrol edilip yönlendirilmelerinde kolaylık sağlamışlardır.

    Kendi ülkemizden yola çıkacak olursak: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda bir bağımsızlık ülküsü vardır. Emperyalizme karşı savaşan halk ve tamamen halkın amaçlarını doğrultusunda hareket eden Mustafa Kemal bu devletin ve milletin amacını çağdaş medeniyetler seviyesi ve onun üzerine çıkarak, bağımsız hareket etmek olarak belirlediler. Buna rağmen zaman içerisinde hep bu amaç dile getirilse de halkımız ve devletimiz bu yoldan tamamen çıktı. Soyut kavram olarak ele aldığımız devlet halktan kopuk parlamento ve kişiler tarafından yönetilmesi sebebi bunu doğurdu da diyebiliriz. Amacımız bağımsızlık olmasına rağmen bugün topraklarımızda Amerikan üsleri çoktan kurulmuş, NATO’nun her dediği emirmiş gibi yapılmakta (bkz. Füze kalkanı), Rus istihbaratçıları devlet eli ile toprağımızda istediği kişileri gündüz vakti öldürebilmekte. Bu yapılanlara karşı çıkanlar da hain sıfatları ile karşı karşıya kalmakta ve onlar susturulmaya çalışılmakta. Kimileri gereksiz nedenlerle hapse atılırken, Mustafa Kemal’in görev verdiği gençler çeşitli sebeplerle susturulmaya çalışmakta. Diğer bir amacımız olan çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak ise çok yanlış bir şekilde devlet ekonomisi ile bir tutulmakta. Tamamen halkçı bir yönetim anlayışı içerisinde olan Mustafa Kemal her şeyin halkı için yapılması gerektiğini düşünmekte idi. Buna rağmen devlet ekonomisinin halka yansımadan ilerlemesi bir gelişme olarak görülemez. İnsanların maaşlarına yansımayan sürekli azalan bir kesimin, daha açıkça, ülkenin kaymağını yiyen holding sahibi iş adamı ve yöneticilerin cebine akan, fakirin iyice fakirleştiği bu düzende, artan milli gelir hiçbir şey ifade etmemektedir. Bunları dile getiren kişiler, halkı bu uydurma amaçtan saptırmaya çalıştıkları gerekçesi ile susturulmakta. Kişilerin bunları fark etmesi bu kişileri yönetmekte büyük güçlükler ortaya çıkarırken genel anlamda hiçbir şeyin farkında olmayan insanları yönetmek, onların yollarını istediği yöne çevirmek oldukça kolay.

    Bu örneğin yanında bir ordu komutanının askerlerini yönetmesi de oldukça kolaydır. Bir savaş çıkma ihtimaline karşı askere giden kişiler temiz din (bkz. Peygamber ocağı) ve milliyetçilik duyguları ile orada her denileni yaptıkları için yönetilmeleri çok kolaydır. Ama birey anlamında düşünüldüğünde sağlıklı hiçbir insanın amacı savaş olamayacağından onları bu konuda tek tek yönetmek çok daha zordur. Hepimizin en az bir kez duyduğu, bir ordu komutanının, bir yöneticinin kızına “Komutanı/Amiri olduğum insanları yönetmek, kontrol etmek sana laf geçirmekten daha kolay!” isyanı da bu konunun en kısa özeti olacaktır. Aslında tamamı halkın içinde gibi gözüken yöneticiler, karşı çıkanlar ve genel anlamda insanlar sanki birbirlerinden çok uzak yerlerden gelmişler.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 83
    Kayıt tarihi
    : 30.09.11
     
     

    Erzurumda lise öğrencisiyim. Siyaset ve felsefi konularla ilgilenmekteyim. Futbolla ilgiliyim, Be..