Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '20

 
Kategori
Dünya
 

Yoksul Neden Yoksul Kalır (4)

Kişi Başı Milli Gelir hesabında ABD Doları'nın kullanılması; satın alma değerlerinin ülkelere göre değişiklik göstermesi nedeniyle, gerçekçi değildir.  

Bir örnek verirsek : (Bugünkü 18 Kasım 2020 Kuru : 1 USD = 7,72 Lira)

- Amerika’da 350 gr. Ekmek fiyatı : 2 USD (15,44 lira),

- Türkiye’de 350 gr. Ekmek fiyatı : 0,325 USD  (2.50 lira),

- Amerika’da -küçük şehirlerde- aylık kira : 1.100 USD (8.492 lira)

-Türkiye’de -küçük şehirlerde- aylık kira : 285 USD (2.200 lira).

Bu hesapla ortaya çıkan şudur :

- Amerika’da ekmeğin fiyatı, Türkiye’deki ekmeğin satış fiyatının 6,17 katıdır.

- Amerika’daki aylık kira bedeli, Türkiye’de aylık kira bedelinin 3,86 katıdır.

* * *

Amerikan Doları (USD) üzerinden hesap edilen GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla)

1. GSYİH : Türkiye içerisinde "yıllık üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam piyasa değeri olarak" ifadesidir. Bu, aynı zamanda bir ülkenin yıl bazında toplam gelirinin (USD cinsinden) ölçüsü olarak da değerlendirilir.

Ülkenin Toplam Geliri (GSYİH) artarsa, Halkın Refahı da artar mı ?

Bir ülkede (toplam) mal-hizmet üretiminin artması, halkın refahını, üretimin artışı oranında artırmamaktadır.

Peki neden ?

Üretimdeki (Milli Gelirdeki) artış, halkın doğrudan cebine girmez. Burada çok ilginç bir husus vardır. 

Kapitalist sistemin sürdürülmesi için, üretim sürekli olarak artmak zorundadır. Bu anlayışla, artan üretimin halk tarafından tüketilmesi / satın alınması için o oranda da halkın gelirinin artması gerekir. Ancak, gerçek durum bu değildir.

Halk (özellikle gençler-kadınlar) "artan üretimi" tüketmeleri için, reklam ve çeşitli araçlarla özendirilirler. Bu özendirmenin, aslında -baskı-nın sonucu olarak da halk, bunları borçlanarak satın alır ve tüketir. Geçmiş dönemlerde giysiler, Yaz / Kış modası olarak tasarlanırken; şimdi nerede ise her hafta bir moda / renk / model üretilmektedir.

...

2.GSMH (Gayrı Safi Milli Hasıla): Bir ülkenin yurt içi ve yurt dışında üretilen tüm mal / hizmetlerinin değerini ifade eder. Milli Hasıla ile Yurt İçi Hasıla’nın farkı şudur : Birisi sadece Yurt içindeki kapsar; diğeri ise hem yurt içinde, hem de yurtdışında elde edilen tüm mal / hizmet gelirlerini kapsar.

...

3.KBMG (Kişi Başı Milli Gelir) : Gayri Safi Milli Hasılanın, Ülke nüfusuna bölünmesi ile elde edilmektedir. Ancak, bu bölünme eşit dağıtım için değil, istatistik/Veri Toplama amaçlıdır.

...

Ülkenin Toplam Gelirinin, Refaha yansıması :

- Bir ülkenin toplam geliri, görünürde (sayısal olarak) artmasına rağmen; (Kapitalist ülkelerde, ABD'de veya Türkiye'de) en yoksul ile en zengin gruplar arasındaki gelir-servet dengesi giderek, "düşük gelirliler aleyhine" bozulmaktadır.

- Bunun nedeni şudur : Yukarıda ve önceki bölümlerde açıklandığı gibi, bir ülkenin toplam gelirinin, ülkede yaşayanların toplam sayısına bölünmesiyle elde edilen kişi başı gelir, gerçek-fiili bir paylaşım değildir. Bu bölme işlemi, yukarıda da açıklandığı üzere sadece istatistik / veri toplama, bilgi amaçlıdır.

* * *

Faizle Beslenen Kapitalist Sistemde Haksız Servet Birikimi ve Yoksullar :

Bilgi çağında, bilgiye bu kadar kolay ulaşılmasına rağmen, neden Yoksul Ülkeler kalkınamamakta, yoksullukları devam etmektedir ?

Yoksul ülkelerin en iyi bildikleri iş kolu (Bitkisel ve Hayvansal ürünlerin üretildiği) Tarım Sektörüdür.

Bu aynı zamanda yoksulların en kolay yatırım yapabilecekleri bir alandır.

Ancak, Yoksul Ülke çiftçilerinin belli bir gelir aşamasına yükselmesi için, ilk başlarda devlet tarafından dış rekabete karşı korunmaları gerekir.

* * *

Gelişmiş Ülkelerde, Tarım Sektörünün sanayileşmesinden (makineleşmesinden) kaynaklanan artan üretimin fiyatları, düşük ve böylece rekabetçidir.

Bu nedenle Yoksul Ülke Çiftçileri, gelişmiş ülkelerin çiftçileri ve ürün fiyatları ile rekabet edemezler.

Devlet, bir süre Yoksul Çiftçileri (kendilerine rakip olan - dışarıdan ithal edilecek ürünlere uygulanacak yüksek) gümrük vergileri ile korumalıdır.

Ancak, Dünya Ticaret Örgütü'nün “Liberal Rekabetçi Kurallar (!)” manzumesi, Yoksul Ülke Çiftçileri'nin korunması engeller.

Bu engellemelere rağmen Yoksul Ülkeler, yine de çeşitli mal ve hizmet destekleriyle (sübvansiyonlarla) çiftçileri korumalıdır. Korumalıdır ki, çiftçiler sermaye sahibi olabilsin, makineleşerek rekabet edebilsin ve ayrıca kendi sağlığı-eğitimi için kaynak ayırabilsin.

Bugün “Gelişmiş Ülke” olarak adlandırılan tüm devletler, geçmişte kendi ekonomilerini katı, hatta acımasız kurallarla korumuşlardır. İngiltere, "İngiliz bezi ile gömülmeyen" ölülerin defnini dahi yasaklamış, bez ithaline izin vermemiştir.

Ancak bu devletler, sanayileşmeleri ve bu sayede rekabetçi duruma gelmeleri ile birlikte, yoksul ülkelerin kendi çiftçi ve sanayicilerinin korumalarına şiddetle karşı çıkmışlar, onlara rekabetçi fiyatlarla her türlü ürünü satmış ve yerli imalatı - sanayilerini yok etmişlerdir.

1838 yılındaki Osmanlı-İngiltere arasında imzalanan “Balta Limanı Antlaşması" buna en güzel örnektir. Bu Antlaşma, Osmanlı Sanayileşmesini ağır bir şekilde baltalamıştır. (*)

* * *

Bir diğer önemli konu da şudur : Yoksul Ülkelerin Dışarıdan Aldıkları Borçlar ve bunların kullanımı / yönetimidir.

Dışarıdan alınan borçlar, istikrarlı bir kalkınma sağlamak için öncelikle altyapı (yol-köprü-liman vb) yatırımları ile sağlık / eğitim ve yoksullukla mücadele sahalarında kullanılmalıdır.

Birçok devlet, (bilgisizlik veya başka "özel nedenlerle" -!-) aldıkları borcu "yoksullukla mücadele" için değil; borçların geri ödenmesinin yanında, cari harcamalarında (gereksiz lüks mal alımlarında) da kullanırlar.

Ancak "altyapı ve gelir getiren işlerde" kullanılmayan borç paranın vadesinde geri ödenmesi mümkün olmayacak, bu kez de eski borçlar, alınacak yeni ve yüksek faizli borçlarla kapatılmaya çalışılacaktır.

Bu tuzağa düşen-düşürülen yoksul ülkeler, gelişmişlere kalıcı sömürge olmalarının yanında, halkının büyük zorluklarla kazandıklarının da "Faiz Ödemeleri" adı altında yurt dışına çıkmasına sebep olacaktır.

* * *

Eğer, ülke (kişi) olarak borçlanıyorsanız, bu borç kesinlikle "gelir getiren" bir alana yatırılmalı; asla, asla ve asla “Konfor”, “Lüks” tüketimlere harcanmamalıdır.

Biz bu (yanlış) politikalar sebebiyle, ilk dış borç aldığımız 1853 yılından bugüne kadar, girmiş olduğumuz borç batağından halâ çıkabilmiş değiliz.

Üstelikte bu borçları IMF / Dünya Bankası gibi, kuruluş amaçları “Paranın Tahakkümü”ne (sömürüye) dayalı siyasetler üzerine kurulu olanlardan almışsanız, bu borçlar size “Program Kredisi” olarak verilecek ve bu paraları kalkınmanızda kullanamayacağız gibi, ülkenizin geleceği de ipotek altına alınacaktır.

* * *

Bunların (Faizle ve Şartla Borç Verenlerin), Yoksul Ülkeleri nasıl bir çıkmaza sürüklediklerini kısaca özetleyelim :

- Yüksek faizle (program kredisi) borç alan ülkeler, şartlı aldıkları bu paraları (yüklü faiz ödemelerine rağmen) ülkelerini kalkındıracak altyapı (yol-köprü-liman-demiryolu-baraj-elektrik) yatırımlarında kullanamazlar.

-Borç veren ülke, bu parayı "kendi ülkesinden mal alınması şartı ile" verir; bu mallar da borç alanlara bir yarar sağlamaz. Örneğin : Silah, vb.

- Borç Veren : Paranın geri ödenmesinin garantiye alınması adına; sizin ekonominize, siyasetinize, devlet yönetme şeklinize karışarak, sizi "yarı bağımsız" hale getirecektir.

- Yoksul Ülkeler : İlk başta aldıkları borçları doğru yatırımlarda, verimli bir şekilde kullanmadıkları (gelir-katma değer üretemedikleri) için, bu borçları ödemeyebilmek adına tekrar borçlanmak mecburiyetinde kalırlar.

- Borçlu Ülkeler : Eski borçların kapatılması için yeniden borçlanmaya çıktıklarında, bu kez (Tefeciler görünürde nazlanacaklar -!- ve) borçlu ülkeler, daha yüksek faiz ödemek zorunda kalacaklardır.

Netice itibariyle : Gelişmiş Ülkeler, Yoksul Ülkelerin doğru yatırımlarla kalkınmaları için onlara hiçbir şekilde yardım etmezler.

Verdikleri borç, onları sömürmek / sömürgeleştirmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır.

* * *

Bu dizide yazılanları özetlersek :

-Ülkeler ve kişiler mümkünse borç almamalı; aldıklarında ise bu paraları mutlaka akıllı bir şekilde "gelir getiren işlerde" kullanmalıdırlar.

- Kapitalizm, tüketim üzerine kuruludur. Ülkelerin Toplam Milli Gelirleri artarken, çok küçük bir azınlık dışındakilerin (yani halkın çoğunluğunun) gelirleri azalmaktadır.

- Halk, ihtiyacı olmayan malları almamalı; alacaksa da bunları peşin para ile almalıdır. Değilse, iki defa (gereksiz mal alarak ve faiz ödeyerek) kaybedecektir.

- Bağımsızlık, kendine yeten tarım ve sanayii ile mümkündür.

- Yüksek Teknolojiye dayalı Milli-Yerli Savunma Sanayisi olmayan bir ülke, asla bağımsız değildir.

- Yerli üretime ağırlık vermemizle birlikte Savunma Sanayii deneyimlerimiz de zenginleşmiş, canlanmaya başlamıştır. Başlamıştır ki, Sömürgecilerin Lideri Amerika’nın Dışişleri Bakanı:

"BÜYÜYEN ASKERİ GÜÇ ENDİŞESİ. Pompeo... Türk savunma sanayiinde millileşme hamlesini de Le Figaro’daki röportajında hedefe koydu. Türkiye’nin askeri gücüne de değinen ABD’li topal ördek bakan, 'Türkiye’nin giderek artan askeri kabiliyetleri bir endişe kaynağı' (dır) ifadelerini kullandı." (1)

...

Açık ifadesi olarak görülen şudur : Yeterli bir Yerli Savunma Sanayiniz yoksa, kimse sizi (Adam yerine koymuyor -!- demeyelim de)  “endişe kaynağı (!)” olarak görmemektedir.

Bu manada son 150 yılımızı değerlendirebilir, kendimize de : “Bizler neden uzun süre bir şey yapmadık / yapamadık” sorusunu sorabilir, hatta (sanal -!- olan) bağımsızlığımızı sorgulayabiliriz.

...

www.canmehmet.com

...

AÇIKLAMA VE KAYNAKLAR :

(*) http://www.canmehmet.com/30-agustos-ve-lozan-antlasmasi-bizi-100-yil-sonra-dahi-neden-tam-bagimsiz-yapamadi-3.html . Daha geniş bilgi için ayrıca bakınız :  https://islamansiklopedisi.org.tr/baltalimani-muahedesi

(1) https://www.yenisafak.com/dunya/rum-lobisinin-borazani-pompeo-turkiyede-ne-yapti-3575577

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..