Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '12

 
Kategori
Deneme
 

Yoksun

Yoksun
 

Akbaba ve çocuk


Urfa'da 11 yaşında bir kız çocuğu, çuhaları birbirine ekleyerek bir ip yapar ve bu iple kendisini asarak tazecik yaşamına son verir.

Ellerimiz hâlâ soğuk Kevin, yüreklerimiz buz tutmuş; ruhlarımız bize ait değil, isitan yok, her yer, her şey buzla kaplı, insanlar donuk...

Afrika sıcağında, bir fotoğraf karesinde bir araya gelsek de... insanlığın sorunu aynı; ölüm!

Kevin öldükten sonra mı farkedilmeli Tanrı? Hani, "var eden"di o'nun adı? Yok olmanın adıymış, meğer...

İsyanım Allah'a değil, kevin. "Yoksulluk, şiddet ve ihmalın yoğrulmasından ölümcül bir "öfke" diyebiliriz, buna. Oysa, baktığımızda, ölenin de öldürenin de aynı kitaba inandığını görürüz. Bu ikiyüzlülüğü taşıyamamanın mükafatı, kendini öldürmek mi, olmalıydı?

Sadece kendi görevini yerine getirmenin 'suç' sayilabileceğini nereden bilebilirdin? Eksiklikleriyle yüzleşmek kimsenin işine gelmiyor, Kevin. O çocuğun çöl ortasında neden ölüme terkedildiği kimsenin aklına gelmiyor da, senin görevini yapman (fotoğraf çekmek) suç sayılıyor. Kendilerini özrün dışında tutanlar, sana ödül bile vermişler. Ama bu ödülün, ölümün olabileceğini nereden bilebilirdin?

Zaten, yaşamanın, ölümünden farklı bir yanı kalmamıştı. Akbabanın, açlıktan, sefaletten, kimsesizlikten çölün rtasında kıvrılıp yatmakta olan çocuğun ölmesini öyle bekler görmen;  senin  için de hayatın durması anlamına gelmiş, sadece görevini yerine getiren bir fotoğrafçı (geriden geleceklere bir ders) verme haline dönüşmüştü... O an, bir ışık hızıyla kafandan geçen şey, görevini en iyi şekilde yerine getirebilmek için bütün dünya ile ilişkini kesmekti. Öyle de yaptın ve sana Pulitzer ödülünü kazandıran "Akbabalar ve Çocuk" resmini çektin...

***

Fakat; evet, ben gitmeden önce başarımın gittiği yerde yapacak bir şeyim de yoktu. Duygularım, yaşadıklarım, gördüklerim onlar için bir filimden ibaretti. Ama, benim duygularım, imgelerim kafamda dipdiri, duruyor, kafamda çiviler çakılıyor, balyozlar indiriliyordu..

Çocukluğumdan beri hep acılarımın üstüne üstüne gittim de ne oldu? Şimdi bu acılarımı paylaşacak kendime bile güvenmiyorum.. Bu denli derin sorgulamaların sonu gelmeyeceğinin, yaşamımın bir yerinde anlamalıydım; anlamadım, sonunda sorgulamalarımı kendi üzerime yükledim, kendimi suçlayıp durdum hep ...

Hayatımda bana göre hep bir "suç" vardı. Öfkem, kinim, nefretim kabına sığmaz olunca kendimi Afrika'ya atmam, kafesten çıkıp özgürlüğüne kavuşmuş  yeni bir kuş hıssı vermişti bana....

***

O AN

Trenden çekilerek indirildikten sonra dövülüp taşlanan

gaz dökülüp yakılmadan önce de, kafasından bıçaklanan,

kurbanı gördüm;

Sonra, bir kadının boynuna geçirilen araba lastığını

ateşleyip de yakan,

Sonra da, kadının çığlıklarıyla dans eden

vicdansızları gördüm.

Gördüm de, şoke oldum, tiksindim, korktum; heyecanlandım, dehşet hissettim,

hep, dehşett...

Ama, işimin de zorunluluğuydu bu; fotoğraf çekmekk.

Bu şan, bu şöhret,

Sonumun da başlangıcı oldu, intihar etmek...

***

"Renklerin kavgaları mıydı yüzyıllar boyu süren, yoksa 'kavgaların rengi' mi?

Evet, evet 'kavgaların rengi' hâlâ devam ediyor."

"Fotoğrafta da olsa, akbabanın çocuğu yemesini bekleyenler vardı."

"Bir vicdansızlığı anlatmaya, hele hele göstermeye çalıştığında bile suçlanıyorsun.

"Hayat, sat bir görüntüyse neyi konuşuyoruz ki?  (Geceler uzun, sessiz ve karanlık, üşüdüm,üstümü  örtsene, ANNE)

***

"Takdir edilmenin süç olacağını nereden bilirdim, anne?

"Yapanların görmemezlikten gelindiği bir ortamda, yapılanların anlatılması suç oluyor, anne!

"Bütün gördüklerimin, okuduklarımın yükünü taşıyamaz oldum, ANNE!"

"bir kere hayatın rahatsız ettiği yönlerini tattıktan sonra gerisi, fazla da önem arzetmez.."

"Hep, 'cevapsız sorular' la birlikte yaşadım, hep onlarla yoğruldum, ANNE"

"Ben ne olduğumu bilmezken, başkalarının, yeteneğimi ve vicdanımı sorgulaması, peşinen cinayetlere (haksızlıklara) kayıtsız kaldığımı düşündüklerinden kaynaklanıyor."

"Ölümü alkışlamaktan daha aşağılık ne olabilir ki, ANNE?

"Gerçek şu ki, leş neredeyse akbabalar oraya üşüşür. Akbabalardan uzak dur, anne!

"Sevgi adına, Tanrı adına, bazen de 'güç' adına, karşımızdakini kendimize benzetmeyi bir iş sayıyoruz ya;  işte bu, dayanılır gibi değil. Uyumlu olmak zorunda değiliz, anne!

***

"Okudum, okudum, sorular yığınına döndüm

okudukça,

'Tanrı bilir'. dediler

İnandım, iman ettim.

kutsandım, kutsandım,

canlı canlı mezara konuldum

kutsandıkça...

'Takdir edilirsin', dediler

başardım, ödül aldım.

Suçlandım, suçlandım,

kendimden uzaklaştım,

suçlandıkça...

'İsyanını duyurabilirsin', dediler

denedim, denedim,

çabuk farkettiler,

daha da çamura battım

denedikçe....

Başka yol bulamadım

öldüm, öldüm

yine de görmedim, kabul...

***

"Ah! İçimdeki her ölüm kendini doğuruyor."

"Benim makinem mazlumların katil olmasnı görüntülemekte hep geç kalıyor." ...

 

Alaettin Morgül / 21.02.2012 -  16:51

 

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..