Yol haritamızın kırılma noktaları

Renksiz Anayasa’dan özgürlükçü Anayasa’ya doğru yol alırken hangi kırılma noktalarından geçtik. Yol eğirimiz yönünü kaç kez değiştirdi.

Pandora’dan beri gerçek suçlu olan kadın bu kırılma noktalarının hangi tarafındaydı. Bana göre boyutları zaman zaman değişen bir bez parçasının tarafındaydı.

Önce incir yaprağıydı kadını örten. Cennette çıplak dolaşan kadın ve erkek; Havva’nın yasak meyveyi Adem2e yedirdikten sonra mı incir yaprağı ile örtündü kadın ve erkek. O zamanlar bez parçası olmadığından mıydı yoksa…

Havva’nın sesini duyar gibiyim; “Adem, bu gün hangi incir yaprağım ile örtünsem daha şık olurum?” Kadın kadındır. Mutlaka estetik yönünü ve güzelliğini ön plana çıkaracaktır. Adı Havva bile olsa, Adem’den başka yer yüzünde erkek olmasa da…

Merak ettiğim başka bir konu incir ağacı kışın yapraklarını döker. Kış aylarında hangi ağacın yaprakları ile örtünüyordu Adem ile Havva. Çünkü kışın yapraklarını dökmeyen ağaçların yaprakları daha küçük. Yoksa cennette hep yaz mevsimi mi var? Yine anlayamadım çiçek açmayan ağaç meyve verir mi? Mevsimler bir döngü değil midir?

Havva’nın örtünmesi incir yapraklarıyla hallolduktan sonra yine merak ettim; İlk bez parçası ne zaman icat oldu Bez parçası icat olunmadan önce insanlar avladıkları hayvanların derileri ile mi örtünüyordu. Ya da tüm insanlar ekvatorda mı yaşıyordu? Eskimolar ne zaman yeryüzünde var oldu? Kışın üşümüyorlar mıydı? İncir yaprağını kurumadan nasıl saklıyorlardı? İncir yaprağı tenlerini dalamıyor muydu?

Ve bez parçası kadını saklamak için yeryüzüne ne zaman çıktı?

Aklın ve mantığın tükendiği yerde duruyoruz. Anayasamız sivilleşiyor ama kadının tesettürüne özgürlük çığlıkları ile…

Nedir Türkiye’nin en önemli sorunu? Kadının türbanı, kadının örtünmesi. Ne yapabiliriz? Anayasayı değiştiririz. Türbana geçit vermeyen Anayasa maddelerini çerçeveleyip türbana geçit verir hale getiririz.

Şimdi bu Anayasa sivilleşince ne olacak? Bir çok kadınımızla birlikte erkek vatandaşımız da işsiz kalacak. Kadının çalışması ne demek, otursun evde çocuk doğursun, kocasına hizmet etsin. Bir de yerleri silsin ki başkaları yağ döküp yalasın. Arkadaşlarıyla gün yapsın, çay, kahve içsin, pasta yesin. Televizyonlarda bıyıklıların yaptıkları programları, dizileri izlesin. 15 yaşında imam nikahıyla evlendirilsin. Sonra türbanla okula gideceğim diye çaba göstersin.

Bakın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde resmi bir ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül otel odasında gazeteci Fikret Bila’ya ne diyor; "Şimdi bu konuya özgürlükler açısından ve modernleşme olgusuyla bakmak gerekir. Eskiden kızlarımız evde oturuyor, toplumsal hayata girmiyorlardı. Modernleşme zaten herkesin toplumsal yaşama katılmasıdır. Şimdi yüksekokula gitmeyi istemelerini böyle karşılamak ve anlamak gerekir. Okula gitmesi, evde oturmasından, toplumsal hayatın dışında kalmasından iyidir. Ama diyor ki, 'Ben dindar bir insanım, okula giderken de başımı örtmek istiyorum.' Bunu bireysel tercih ve özgürlükler açısından görmeliyiz ve modernitenin bir sonucu olarak algılamalıyız. Tabii şurası önemli: Bireysel olması lazım." (Milliyet Gazetesi 19i09i2007)

Bir de Adalet Bakanımız diyor ki; "Biz kılık kıyafet devrimini değiştirmiyoruz. Yalnızca herkesin özgürce eğitim görmesini, eğitim hakkının eşit olmasını sağlıyoruz. Bunun laiklikle bir ilgisi yok. Eğitimdeki engelleri kaldırıyoruz." (Milliyet Gazetesi 19i09i2007)

Demek tek engel türbanmış…

Bir kırılma noktasındayız. Ya şimdi olduğu gibi susacağız ya da birey olduğumuzu fark ettirerek geçit vermeyeceğiz bizimle uğraşanlara…

Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti ve kadın olarak edindiğimiz hakların mahvolmasına göz yummayacağız.

Sivilleşen Anayasa’da yitirdiklerimize oy verecek miyiz?

Yoksa ardımıza dönüp “Ses çıkaracak kimse kalmamış mı” diyeceğiz.

Şimdi biz neredeyiz?

Buradaysanız lütfen ses verin…