Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Yola revan

Gece geçmek bilmiyor. Uyur uyanık bir haldeyim. Ya uyanamazsam psikolojisi. Saati kurmama rağmen, ya çalmazsa sendromu.
 
Gece saat 3:00. Saat çalıyor ve uyanıyorum. Ne  kadar uyuyabildiysem işte. Hazırlanıp arabaya binmek bir saate mal oluyor. Ve Lapseki’deyiz. Arabamızı  bir haftalığına öğretmenevi bahçesine park edip   6: 00 feribotuyla Gelibolu’ya geçiyoruz.
 
75. Yıl Cumhuriyet İlkokulu’nun önünde duruyor otobüsümüz. Taksiyle  oraya vardığımızda yerleşme telaşındaki yol arkadaşlarımızla karşılaşıyoruz. Herkes yanında götürmek için getirdiklerine yer bulma telaşında. Biz de bagajımızı yerleştiriyoruz. Şoför öğretmen edasıyla elindeki listeden yerimizi bulup gösteriyor. Kural gereği her gün bir arka sıraya geçip yolculuğa devam edeceğimiz söyleniyor. Turu düzenleyen öğretmen arkadaşlarla tanışıyoruz. Herkesin pozitif enerji yaydığını hissetmek güzel. Yaygın bir samimiyetin ortasındayız. Bize bu turu öneren arkadaşların pozitifliği ve samimiyeti de etkili bunda tabi ki. Herkes kendine bakar durumda aslında. Bizim yabancılığımız yabancılık değil. Benzer mesleklere sahip, benzer yaşantılardan çıkıp gelmiş,  benzer yörenin benzer insanlarız. Kendini ait hissetmek zor değil bu ortama.
 
Çok neşeli bir şoförümüz var. Komedyen Ata Demirer’e oldukça benziyor. Öyle ki Ata Demirer’in sol yanağındaki ben onun sağ yanağını süslüyor. Ata Demirer’in negatifi sanki, diye düşünmeden edemiyor insan. Bunun farkındalığı ile bolca izlediği komedyenin jest, mimiklerini kullanıyor sıklıkla. Öyle sevimli ki ortamı ısıtıyor. Yola revan oluyoruz.
 
Gelibolu, Keşan, İpsala. İlk geçtiğimiz kapı Türkiye İpsala sınır kapısı. İlk dikkatimi çeken benzer korkuluklar. Türkiye tarafında kırmızı beyaz, Yunanistan tarafında mavi beyaz. Her iki tarafınki de örümcek bağlamış. Hava sıcak. Boş durmuyor örümcekler. Yunan bayrağının yanında lacivertin üzerine sarı yaldızlı on iki yıldızın bulunduğu Avrupa Birliği bayrağı dalgalanıyor. Pasaportlarımızı onaylatıp sınırı geçiyoruz. Pek de bir şey fark etmedi ne kadar da ülkemize benziyor derken düzgün yollar, çoğunda   mısır ekili düzgün taranmış saçlar gibi tarlalar ve bolca zeytinlikle karşılaşıyoruz. Tek bir çöpe rastlamak mümkün değil.
 
Önce Alexandroupoli (Dedeağaç), Komothini (Gümülcine ) ve Xanthi (İskeçe)’yi  geçiyoruz. Kavala yakınlarında bir dinlenme istasyonunda durup ilk kahvaltımızı etmek güzel. Gecenin üçünde yediklerimi henüz sindiremediğimden sadece tesiste ikram edilen çay ile geçiştiriyorum. Çok sevdiğim Kavala kurabiyelerinden alıyoruz. Tam yeri olduğu ve yolda gördüğümüz onca badem ağacına rağmen kurabiyelerde badem ara ki bulasın. Oysa İstanbul’dan gelip  aslen Edirne’den  tura katılan Hülya hanımın ikram ettiği kurabiyelerde bol badem içi var. Adı farklı. “Osmanlı Şehzade Bademli Kurabiye”  yazıyor kutunun üzerinde. Minik karelere ayrılmış bir lokmalık. Ne ince davranış biz neden böyle bir şeyi akıl edemedik, diye düşünmeye kalmadan Hülya hanımın  eşinin Osmanlı Şehzade’nin sahiplerinden olduğunu öğreniyoruz.Osmanlı Şehzade markası altında üretilen  bademezmesi, bademli kurabiye, fıstıklı kurabiyeler ve tüm tatlı ürünleri imalatı 1993 yılında kurulan Yıldız Turizm Otelcilik Ltd ve  AddressGroup bütünlüğünde hizmet vermekteymiş. Edirne’ye gittiğimde firmanın ana şubesinden alış-veriş ettiğimi hatırlıyorum. Badem ezmeleri de harikaydı.
 
Kahvaltı sonrası hedefimiz Selânik. Selânik’ te uzun kalamayacağız ne yazık ki. Programda yalnızca Atatürk’ün doğduğu ev var.
 
Kahvaltı molamızdan iki saat sonra hedefe varıyoruz. Yakınında park eden otobüsümüzden indiğimde aklımda evin karşısında denizi görmek var. Oysa ev tam da çarşının ortasında.
 
Bugün müze olarak kullanılıyor ve  bitişiğinde Türk Konsolosluğu var.
 
Bulunduğumuz mahallenin Aya Dimitriya Mahallesi ve evin bulunduğu caddenin Apostolu Pavlu Caddesi  olduğunu öğreniyorum. Kapı no:75
 
Evin caddeye bakan yüzü kitaplarda gördüğümüz o pembe gülümsemesi ile bizi selamlıyor.
 
Ama bildiğimizden biraz solgun. Eski ya da harap olduğundan değil gayet bakımlı aksine.
 
Sanırım bakımını yapanların yeni tercihi bu olmuş.  Sağ yanından bahçeye girdiğimizde evin
 
bodrum katıyla birlikte üç katlı olduğunu görüyoruz. İlk dikkatimi çeken bahçedeki  nar ağacı. O ağacı Ali
 
Rıza Bey dikmiş. Ağacı alışkanlıkla içten selamlıyorum. Öğrendiğimden yaptığım
 
yorumla kiracı olunan bir eve dikilen ağacı daha bir anlamlı buluyorum
 
Selanik arşiv belgelerine göre, şimdi müze olan Atatürk Evi, 1870 yılından önce Rodoslu müderris Hacı Mehmed tarafından yaptırılmış olup önce İbrahim Zühdü adlı birisine, daha sonra da yine Selanik halkından Abdullah Ağa ve Eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştır. Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre Ev, Atatürk'ün babası Ali Rıza efendi tarafından inşa ettirilmemiş, sahiplerinden kiralanmıştır.
 
Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey’in kereste ticaretiyle uğraştığı söylenirdi. Oysa o  bir süre Selanik Evkaf katipliğinde bulunmuş, gümrük memurluğu yapmış, 1876 yılında da Selanik "Asakir-i milliye taburunda birinci mülazım olarak görev almış, daha sonra serbest ticaret hayatına atılmış..
 
Selanik'in tanınmış ailelerinden Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanım'la 1878 yıllarına doğru evlenen Ali Rıza Bey Kırmızı Hafız diye şöhret bulan babası Ahmed Efendi'nin (Subaşı) mahallesindeki evinden ayrılarak Koca Kasım Paşa mahallesindeki aslı vakıf olan şimdiki evi sahiplerinden kiralamış eşi ile birlikte bu eve taşınmışlar. Ev o zamanlar, etrafı yüksek duvarlarla çevrili olup, harem ve selamlığı olan üç katlı tapu kayıtlarına göre ( Bir bab fekani oda ve bir divanhane ve bir tahtessema ve iki bab tahtani oda, bir çeşme bir miktar avlu) klasik, çıkartmalı bir evmiş. Dış yüzü sıva üzerine pembe boyalı olup alt pencerelerine demir, üst pencerelerine de ahşap kafesler yapılmış. Atatürk 1881 yılında bu evin ikinci katındaki sol tarafa düşen ocaklı odada doğmuştu.
 
Zübeyde hanım oturmuş İstanbul’daki oğlunun yolunu gözlüyordu. Mutfakta gurbete çıkmanın hüznü içinde henüz delikanlı bir Mustafa Kemal  oturuyordu. Bir başka odada cumhurbaşkanı Mustafa Kemal  Atatürk vardı.
 
Evi gezerken gördüğüm bir ayrıntıdan söz etmeden edemeyeceğim. Ziyeret eden çocuklar için bir kütüphane oluşturulmuş. Minik sandalyelere oturup sinevizyondan çizgi filmle bilgileniyorlar. Kitap okuyabiliyorlar. Raflarda  Rıfat ılgaz’ın “Bacaksız Okulda”  kitabı dikkatimi çekiyor.
 
Atatürk’ün karnesi ve cumhurbaşkanlığı mührü evi gezerken objektifime takılan ayrıntılardan.
 
Aramızda daha önce de Atatürk evi’ni ziyaret edeler var ve evin gerçeğine uygun döşenmiş halinin daha anlamlı olduğunu söylüyorlar. Ben bu günümüze müzeciliğine uygun halini de sevdim.
 
Bu ev hep bizimleydi zaten.
 
Köşedeki ağacı görmezden gelemezdim elbet. Fotoğraf makinemle kareliyorum ağacı.
 
Ve dinlenme zamanı…
 
Pazar günü olduğu için mağazalar ve dükkanlar kapalı. Yalnızca oturup dinlenecek, yenip içilecek yerler açık. Cadde ve sokaklar nerdeyse bomboş.
 
Grup rehberlerimizden Lütfiye  hanım, soğuk bir kahve türü olan Frappe’yi denememizi öneriyor.    Selanik’e gelip Frappe içmeden dönmek olmazmış. Deniyoruz, çok da iyi geliyor. Üstü köpüklü buzlu bir kahve bu. Pipetle içiliyor.
 
Öğrendiğime göre,  ilk defa 1957 yılında Selânik’te yapılmış. Nestlé firması için çalışmakta olan Yannis Dritsas, çocuklar için çikolatalı pratik bir içecek (çikolatalı karışımı suyla çalkalamaktan ibaret) tanıtımı yaparken, yanında çalışan Dimitris Vakondios bu yöntemi standart hazır kahveyi sıcak su yerine soğuk su ile hazırlamak için kullanmış. Böylece, tesadüfen de olsa Frappe'yi bulmuş.
 
1957’den sonra Yunanlılar Frappe'yi ulusal kahve içecekleri olarak benimsemişler. Yunanistan'dan hızla komşu ülkelere yayılan Frappe, bugün yaygın şekilde içilen bir soğuk kahve türü. Hazır kahvenin kahve piyasasına hakim olduğu ülkelerde daha yoğun şekilde içilmekteymiş.
 
 Otobüse binip Selânik’ten ayrılırken bu ziyaretin eksikliği içindeydim. Yine gelmeli ve şehri daha bir tanımalı.
 
Otobüsü park ettiğimiz yerdeki o güvercin gözlerini uzaklara dikmişti.
 
Gülgün Çako  /  2 Ağustos 2015
 
Toplam blog
: 17
: 635
Kayıt tarihi
: 03.02.07
 
 

Yaşamı seven, farkı fark etme çabasında biri. Anlaşılmaktan çok anlama öncelikli... Çocuklar nefe..