Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '18

 
Kategori
Şiir
 

Yolcu - Abdullah İnaler

Sabah
Geçen sabahki gibi
Hiçbir ayrıcalığı yok sanki dünden
Herkes kalkmış işine gidiyor
Benimse hiç acelem yok
Bir haber
Bir selam
Bekliyorum senden

Giyindi dostlarım
Bense hala büzülmüş
Yatıyorum yatağımda
Ve uykuya akıyor gözlerim
Önce Ahmet geliyor yanıma
Öpüyor beni sıcak
Sonra Talat, sonra  Memed
Okşuyor yüzümü 
Acımsı bakışlar

Ağlamaklı oluyor gözlerim
    Bir an bakamıyorum
      Bana veda eden yüzlere
        Kaçıyor gözlerim
          Buluşuyor o an
             Duvardaki  resminle

'’Haydi güle güle''
''Haydi güle güle'' diyor
İki dost sessizce
''Gidince yazarsın bize''
Kapının gürültüsüyle birlikte
Ayak sesleri alıp götürüyor onları
Ve yavaş yavaş yitiriyor
Tozlu merdivenlerdeki
Gürültü kendini

Kentimi
İnsanlarını ve dostlarımı
Ne zaman görürüm
Bilemiyorum
Çünkü bu kentten gidiyorum
Elimde dopdolu bir valiz
İçimde bir hüzün
Bir de tarifsiz bir sevinç
Gidip te dönmeyen
Arkadaşlarıma kavuşma sevinci

Belki dönerim
Öyle ya
Belki dönemem
Bunu biliyorum
Belki kentimin sokaklarını
Son kez çiğniyorum
Ama umut bu ya
Peynir ekmek gibi tükenmez
Geleceğim
Geleceğiz sevdiğim
Sevdiklerim, sevdiklerimiz için
Ve kavgamız
Bekle beni umudum
Diyorum
Geleceğiz

Biliyor musun sevgilim
    Zamana dur demek
      Nokta koymak
        Geliyor içimden
           Seninle olmak
        Seninle olmak
   Seninle olmak
Sonsuza değin
  Seninle olmak

Saat sekiz on beş
Biliyorum
Şu anda yürüyorsun bensiz
Ve  görmüyorsun beni
Son bir kez
Bir zaman akımı
Seyrediyorum ardından seni
Üzerinde hala o üç senelik yeşil palto
Saçlarını sarmış siyah bir atkı
Boynun öne düşmüş
Üşüyor musun ne
Yürüyüşünse bir cenaze
Bense tabuttaki ölü
Götürüyorsun beni
Umutların yitik
İçinde sonsuz bir hüzün  
Eskişehir askeri cezaevine

Yavaş yavaş
Akşam kızıllığında
Kızıllığa bulanmış dağların ardında
Kaybolmaya başladığı gibi güneşin
Sende
Caddelerde çoğalmaya başlayan
Öğrenci arkadaşlarının
İşçi kardeşlerinin
Arasına karışıp kayboluyorsun

Ve artık göremiyorum seni
Kalbimin derinliklerine
Dalıp gidiyorsun

Ve gitmek
Zamanı geliyor artık bu kent'ten
Otobüs çalışıyor
Şöför bağırıyor kalın sesiyle
''Yolcular tamam  mı ''
 ''Tamam'' diyor muavin
Külhan bir sesle

Kımıldıyor yavaştan
   Ve dönmeye başlıyor tekerlekler

  Gidiyoruz   
    Sessizce
        Sensizce

Koltukların yarısı boş
Önüm boş yanım boş
Orta yaşlı bir kadın
Sağ ön tarafta
Yanında sevecen bakışlı
Tatlı bir çocukla
Oturuyor sessizce
Birde çok görkemli bir kadın
Kuşkusuz biraz zengin
Oturuyor ardımda
Hem de
Kasıla kasıla

İki de güzel kız arkalarda
Kaybolmuşlar koltuk aralarında
Yüzlerini zor görüyorum
Dönüp geriye baktıkça
Çatışıyor bazen bakışlarımız
Ama
Hemen kaçıyor birbirinden
Bu yasak çatışmalarımız

Büyükçe güzel olanı
Pencere dibinde oturuyor
Ara sıra kaçamak bakışlarla
Okuduğum gazeteye bakıyor
Bende ona bakıyorum
Bakarken de utanıyorum.
O güzel genç bir kız
Bense
Cezaevine giden
Suçlu bir suçsuz

Yineliyorum
Bakışlarımı ona
Elinde ki küçük bir kitaba
Bekir Yıldız'dan bir öykü
''Bu dünyadan bir atlı geçti''

Kuşkusuz o da bizden
Çünkü ayni bakıyor bakışlarımız
O da hissediyor
Benim onunla olduğumu
Gidip konuşmak istemi geliyor
Onunla bir şeyler
Kadın erkek ilişkilerinden uzak
Başkaca bir şeyler
Anlatmak istiyor bu gönül

Kavgamızı
   Davamızı anlatmak istiyor
     Ve seni ne değin sevdiğimi
       Seni anlatmak istiyor
         Seni anlatmak
              Ama utanıyor
Gönlüme inat

İyice pencerenin dibine sokulup
Sana sarılıyorum
Ve seni yaşlı gözlerle
Bıraktığım o masayı anımsıyorum
Ve yaprakları rüzgardan
Havada savrularak dökülen
Umutlarımızla yeşerecek
O umut, o özgürlük
O mutluluk ağacını

Otobüs gidiyor
Yeşiller içinde yatan
Tarihi bir kente doğru
Uludağ’ın yemyeşil yamaçları
Yavaş yavaş berraklaşıyor
Gözümün önümde
Bembeyaz karlara bürünmüş
Maviliklerde kaybolup giden
Zirvesini düşlüyorum
Ve de seni

Otobüs gidiyor
Yolcular gidiyor
Geri dönüp
O kıza bakmak geliyor içimden
Dur diyemiyorum
Kıpır kıpır yüreğime
Ve bakıyorum da
O da bakıyor
Arkadaki boyalı zengin
Bakışlarda ortak oluyor bu bakışlara
Tedirgin oluyorum bu bakışlardan
Ve çeviriyorum
Bakışlarımı senden yana

Gözlerim
    Gözlerim
       Gözlerim gün batımı
Yağmur mu !
Yağacak ne !

Emin ol sevdiceğim
Seninle dolu olduğum
Günlerde bile
Hiç seninle olmamıştım böyle
Hiç dolmamıştı içim
Böyle sonsuz sevgiyle

Her şey de seni görmek
Otobüsün içinde uçuşan
Notacıklarda seni hissetmek
Yollarda çam ağaçları arasında
Senin bakışlarını görmek
Duygusallıkta olsa
O kadar tatlı bir şey ki
Nasıl anlatsam
Anlatmam ki

Doğayı ve zamanı
        Yırtıyor hızımız
             Bir ışık gibi Bursa'ya giriyoruz
Ve başlıyoruz
Bu yemyeşil beldeyi
Yeşili, Çekirgeyi seyretmeye

Bursa deyince belki usa
Yeşili, şeftalisi, bıçakları
Yatırları gelir ama
Benim usum her nedense
Çok uzak bunlara

Yeşil yeşil Bursa ipeklisi gelir
Kapalı ceza evi gelir
Nazım gelir usuma
Ve Nazım’ın yitirdiği seneler gelir
Çektiği eziyetler, işkenceler gelir
Yazdığı en güzel dizeler gelir
Halkı için vatanı için
Tüm sevdikleri için
Ve masmavi gözleri gelir
Her nedense benim
Bunlar gelir usuma

Otobüs duruyor
   Yolcular iniyor
     Bursa garajı insan kaynıyor
       Otobüsler geliyor
         Otobüs duruyor
Otobüsler gidiyor
İnsanlar iniyor
Köylüsü, kentlisi
İşçisi esnafı

Genç kız iniyor
Ve sen de benimlesin
Ellerin ellerimde
Geziniyor ayaklarımız
Bursa garajında
Bir sürü insanlar
Bir sürü dükkanlar arasında

Birden
Bir gürültü kopuyor
Kapalı çarşıda
Cıvıl cıvıl ilk okul öğrencileri
Ve yanlarında öğretmenleri
Dolduruyor
Sevgi dolu bakışlar vitrin önlerini
Bozuyorlar görkemli görünümlerini
Eski yırtık giysileriyle
Bilmem hangi köyün çocukları
Ve güzel bir kadın öğretmen
İncecik tatlı sesiyle
Çocuklara sıraya girmesini söylüyor

Ve onlara dönerek
Bir soru yöneltiyor
''Çocuklar, Çocuklar''
 ''Bursa’nın neyi meşhur''
Bu soruyu birkaç çocuk duyuyor
Diğerleri itişip, kakışıp oynaşıyor

'' Aa'' diyor birisi
Bir havluyu gösterip
''Pempe panter..
‘’Pempe panter''

Hepsi o yana bakıyor
Sonra afacan bir çocuk
Bilmişlik görünümünde çar çabuk

'Şeftali öğretmenim''
Siyah saçlı kara kuru bir kız
''Camileri öğretmenim''
''Aferin'' diyor
 Öğretmen
 Büyük bir gururla
 Övünücü bakışlarla süzüyor bizi
 Ve tekrar dönüyor vitrine
 Soruyu yöneltiyor çocuklara
‘’ Başka’’ diyor,
 ‘’Başka neyi meşhur''
 Çocuklarda ses yok
 Bakıyor
 Suskun bakışlar öğretmene
 Düşünüyorlar içlerinden
 Acaba başka neyi meşhur
 Neyi  meşhur

Diyor öğretmen
''Unuttunuz herhalde''
''Bursa’nın garajı meşhur''
‘’Çocuklar’’
Peki diyor bu kez
''Biz buradan neler satın alırız''
Yine çocuklardan ses yok
Bakıyorlar öğretmene
 Sorucu bakışlarla

Bu kez ben bağırıyorum içimden
Yırtılırcasına gırtlağım
''Hiç bir şey satın alamayız öğretmenim
Hiç bir şey satın alamayız
Biz işçi, köylü, memur çocuklarıyız
 Hiç bir şey satın alamayız
 Hiç bir şey 
 Hiç bir şey''

 Hah'' diyorsun sen
''Hah ''
''Bak işte bizim çocukta orda''
 Ellerin ellerimde
 Gözlerin gözlerimde
 Sıkıyorum avuçlarını
 Büyük bir istemle
 Ve bakıyorum esmer çilli çocuğumuza
 Çilleri aynı senin çillerin
 Bakışları aynı benim bakışlarım
 Bakıyor mutluluk
 Mavi mavi
 Bakıyor özgürlük
 Atam gibi
 Umut saçan bakışlarıyla     
 Mutluluktan
 Kızıla çalan gözlerimize

Sıkı sımsıkı tutmuş elinden
Kızıl saçlı güzel bir kızın
Sımsıkı sarılmış kaçmasın diye
Bakıyorlar birlikte
Duvardaki Atatürk’ün resmine
Onlar için yarattığı
Özgür mutlu dünyaya
Onlara gülümseyen o resme

Saat on bir
Herkes yerini aldı
Otobüs kalkıyor
Cama yaslanmış oturuyorum
Ve
Bursa’daki
   Sevgiliye el sallıyorum
     Ne değin ıslak yerler
       Ne değin yağmur gözler
          Ne değin nemli çiller
Ve gökyüzü patlıyor
Gözbebeklerimde
Yağmur yağmur

Gidiyoruz
Otobüs gidiyor
Yolcular gidiyor
Ve biz gidiyoruz
Dört duvar arasına doğru
Parmaklıklar ardına

Yanımda
Yani yan koltukta
Yepyeni bir yolcu
Saçları sakalları kırlaşmış
Elli beş altmış yaşlarında
Yüzü oldukça buruşmuş
Sevecen görünümlü bir baba
Elimdeki gazeteye bakmaya çalışıyor
Kuşkusuz yazıları seçemiyor
Ve anlıyorum
Onu okumak istiyor
Belki de
Benden çekiniyor
Uzatıyorum ona gazeteyi

''Buyur baba,
Okumak ister miydin''
Bakıyor gözlerime
Yıllarla bütünleşmiş
Kırış kırış bakışlar
Alıyor elimden
Yılların yıprattığı
Nasırlı eller gazeteyi
Dalıyor sayfalara
Sorgu dolu bakışlar
Ve mırıldanmaya başlıyor

Yol ve zaman
Hızla kayıp gidiyor altımızdan
Uludağ’ın karlı yamaçları
Bizi seyrediyor uzaktan
Bembeyaz
Saf bir bakışla
Sonsuz sevgimizden bahsediyor
Türküler söylüyor
Üzerindeki kümülüsler
Özgürlük ve mutluluk dolu
Yarının türkülerini
   
Genç kız yine arkalarda
Yineliyor o sevecen bakışlarını
Elinde ki kitaptan
Zorla da olsa bana
Bense utanıyorum
Bakamıyorum ona
Oysa
O değin arıyorum ki
O bakışları gözlerimde
Oysa o değin
Özlem duyuyorum ki
O bakışlara
Onda gördüğüm sana
Ve sonsuz sevgime                  
 Karlı tepeleri aşıyoruz

        Yağmurlu yüklü bulutlar altında
              Ve yol kenarındaki
                   Köylerimizi seyrediyoruz
                     Yirminci yüzyılın Türkiye’sinde
                           Kendimizden utanarak

                     Son model bir otobüs
                     Bir at arabasının yanından
                                                                      Şimşek gibi bir hızla geçiyor
                                Tekerleklerinden fırlayan çamurlar
                                Gaz'te… gaz'te diye bağıran
                                Eski yamalı giysiler içindeki
                                Çocuğun üstüne desenler çiziyor

Koşuyor çocuklar yolda
Yırtık pabuçlar çamur içinde
Kavuşuyorlar birbirlerine
Yeni yeşermeye başlamış
Bir ağaç dibinde
Çamurlar içinde

Ahh .. diyorum kendi kendime
Niçin köylerimiz hala
Bir taş, bir toprak yığını hala
Bu memleketin gerçek sahipleri
Niçin böyle yaşar
Niçin yaşar, her şeyden yoksun
Niçin en çok ezilir
Niçin bu çocuklar
Gaz'te.!  gaz'te.! diye bağırır
Niçin?   Niçin?
Ben anladım ama
Ahh..
Bir de sen anlayabilsen sevdiceğim
Bir de sen anlayabilsen
Binlerce sen

Genç kız yine bakıyor
Çünkü ona artık niye baktığımı biliyor
Ve bakıyoruz ayni yöne
Köylerimize, köylülerimize
Fabrikalarımıza, işçilerimize
Ve içinde ezilerek
Sömürülerek yaşadığımız ülkemize
Fabrikada, maden ocağında
Pamuk tarlalarında
El eleyiz artık
Sen ve ben sevdiceğim
Bir de sen ve onlar
Bakıyoruz ayni yöne
Bitimsiz bir sevgiyle

Otobüs gidiyor
Otobüs duruyor
''Bir yolcu daha var'' diyor
Artık bizim emekçi muavin
Çünkü o da bizimle

Kara yollarında çalışan bir işçi
Sessizce biniyor otobüse
Unutmuşlar onu bu çamur yolda
Nereye gideceğini bilmiyor sanki
Kuşkusuz bir yol arıyor
Çıkışsız bir sorunlar içinde
Ama artık
 O da bu otobüste
Genç kız ’’ gel ‘’diyor ona
Sende gel diyorsun sevdiğim bizimle
Bende ''gel emekçim'' diyorum
İhtiyar baba
''Yürü be evlat'' diyor
''Gel artık  ol bizimle''

İşçi yorgun
   İşçi yitik
     Anası ağlamış gün boyu
      Çamur yollarda çalışmaktan
        Gözlerinin altı çökmüş, açlıktan
           Elleri, suratı kupkuru
             Artık bitmek üzere
Yıllar yılı bel bağladığı umudu
Bir parça ekmek
 Ve sıcacık bir ev

Çeviriyor başını yukarıdan
Artık kırgın ona
Artık kırgın
Ve öfkeli bu düzene
Ama
Umut bu ya
Bir damlacık kalmış içinde
Bizi böyle el ele görünce
Yüzünde beliriyor bir gülümseme
Gelip oturuyor tedirgin bakışlarla
En arkadaki yırtık bir koltuğa

''Merhaba arkadaşım'' diyor,  genç kız
''Hoş geldin gel otur ön sıraya''
 Utanıyor çekiniyor
  Esmer gün yanığı tenli arkadaş
  Yırtılmış papuçlarıyla
  Çamurlarıyla
  Yürüyor ön sıraya
  Buluyor gerçek nasırlı eller yerini

''Merhaba arkadaş'' diyorum
Sende sevdiceğim
''Merhaba yoldaş'' diyorsun
''Merhaba evlat'' diyor ak saçlı baba
''Merhaba kardeş'' diyor çocuklu kadın
Hoş geldin aramıza
Sayılıp değerinin olduğu dünyamıza

''Otur diyorum arkadaş rahat otur sıkılmadan''
Çamurlu toprağınla açlığınla
Gel otur soluk renginle
Yırtık giysilerinle gel otur
Çoluk çocuğunu tüm köyünü getir
Bak biz gidiyoruz
Doldukça doluyor otobüs
Gittikçe doluyor
Ve gidiyor
Artık açık yolumuz

Otobüs gidiyor
Benim ineceğim kente doğru
Ben ineceğim ama
O boyalı gözlü, tombul yüzlü
Zengin kadında inecek
Sen devam edeceksin sevdiğim
O arkadaki genç kızda
İşçisi, köylüsü hepsi devam edecek
Artık bu otobüs geri dönmeyecek
Ve o zengin kadın yalnız kalacak
Eriyip gidecek, kaybolacak

Geldik artık sevdiğim
İniyorum ben
İniyorum
Çünkü bu yolun sonundayım
Biliyorsun
Bir şeyler
Yitirmeden elde etmek çok zor
Siz yürüyün arkadaşlarım
Özgürlük mutluluk yolunda
Şimdi ben
İçerdeki arkadaşlarımın
Yanına gidiyorum
Hani parmaklıklar ardında
O çoğaldığımız yere

Ama bir gün gelecek
    Oraya da sığmayacağız
       Öyle bir çoğalacağız ki
          Coşkun sel gibi
O parmaklıkları
Faşist İtalyan yasalarını
Güldür güldür yıkacağız
Parça parça edeceğiz
Parça parça arkadaşım
Parça parça

Biliyorum
Biliyorum sevdiceğim
Özgürlüğün son günü bugün
Seni sevdiğime
Ne denli eminsem
Tutuklanacağıma
Parmaklıklar ardına düşeceğimi
O denli eminim
İşte bak gidiyorum
Hem de kendi ayaklarımla
Yanımda ne bir polis
Ne de eli silahlı bir asker var

Ne ellerimde zincir
Ne de prangalı ayaklarım
Ama düşüncelerim özgür
Öyle ya kaçmak
Yok kavgamızdan
Yürüyorum
Yürüyoruz senle ben
Eskişehir'in soğuk sokaklarında
Özgürlüğün
Son yudumcuklarını  kokluyoruz
Köprü üzerinde

İyice eğiliyorum
Seyrediyorum, gürül gürül akan
Porsuk çayını
Çamur ve özgürlük kokan
Soğuk ve sessiz
Bir de güzel akıyor ki
Bir de güzel

Otobüs gidiyor
Otobüsler gidiyor
Bir daha
Bir daha ardından
Ve kalbim yanında onların
Sende sevdiceğim
İçimde, ruhumda
Öyle bir yer tutmuşsun ki
Hiç silinmeyecek
Sabıka defterindeki
Adım gibi

Off
Kollarım öyle ağrıyor ki
Nerden doldurdum
Bu valizi böyle
Umutlarımla
Sevdalarımla
Nerden doldurdum bilmem
Yarınlarımla, özlemlerimle
Sanki
İçerden hiç çıkmayacağım
Tıka basa
Nerden doldurdum

Öyle ya suçum büyük
Öyle ya
Çok büyük suç işledim
Adam mı öldürdüm
 Hayır
Kaçakçılık mı
Hayır
Dolandırıcılık mı yaptım
Hayır
Öyleyse ne yaptım

Ne mi yaptım
Uyandım be arkadaşım
Uyandım
Çok değil
Sadece hakkımı istedim
Emeğimin hakkını istedim
Adaletsizliğin, eşitsizliğin
Bitmesini istedim

Hava
Kuru mu kuru
Soğuk mu soğuk
Ama bana sıcak
Ben terliyorum
Bakıyorum da
Kar yağıyor
Beyazlıklar uçuşuyor havada
Ama ben yanıyorum

Bir de
   Bir güzel koku geliyor
     Burnumun ucuna
       Kar kokusu mu !
 I ıh
     Kadın kokusu mu !
I ıh
      Anladım anladım
        Açlık kokusu
           Açlık

Oh be nihayet
Açlığımla baş başayım
Birden o kokuya
Açlığımla

Atıyorum kendimi
Porsuk kıyısında bir lokantaya

Bir porsiyon kuru fasulye
Bir porsiyon pilavla
Tulumba tatlısıyla
Yok ediyorum
Parça parça ediyorum
Dişlerimin arasında
Ezim ezim eziyorum onu
Bir daha karşımız çıkmasın diye
Her gün binlerce
Yoksulu öldürmesin diye

Çıkmak istemiyorum dışarı
Oturuyorum
Cam kenarında
Bir sigara içimi zaman
Porsuk sessizce akıyor
Ben ona bakıyorum

Kim bilir
  Ne sevdalar sessizce
    Akıp gitti yaşamdan
      Sessiz sessiz

Kuru bir yaprak tanesi
Bırakmış kendini
Suyun akışına
O da gidiyor
Kimsesiz
Çaresiz

Bir sıkıntı basıyor
Sığmaz oluyorum kendime
Atıyorum kendimi  dışarı
Yürüyorum
İçimde sevgin

Bir dolmuş kornası
Kalkan bir el
Pikaptan gelen bir ses
''Dağlarına
bahar gelmiş memleketimin''
            
                     Artık
   İyice yaklaştığımı hissediyorum
              Nemli duvarlara
       Adım adım yaklaşıyorum
          Demir parmaklıklara
             Ve ben gidiyor
                  El sallıyor
             Veda ediyorum
                Özgürlüğe

            Abdullah İnaler
             25 Şubat 1975
      Eskişehir Askeri Cezaevi



 

 
Toplam blog
: 12
: 121
Kayıt tarihi
: 29.12.12
 
 

1950 da Susurluk'ta doğdum, ilk ve ortaokulu Susurlukta okuduktan sonra,1965 yılında Balıkesir Sa..