- Kategori
- Şiir
Yolcu - Abdullah İnaler
Sabah
Geçen sabahki gibi
Hiçbir ayrıcalığı yok sanki dünden
Herkes kalkmış işine gidiyor
Benimse hiç acelem yok
Bir haber
Bir selam
Bekliyorum senden
Giyindi dostlarım
Bense hala büzülmüş
Yatıyorum yatağımda
Ve uykuya akıyor gözlerim
Önce Ahmet geliyor yanıma
Öpüyor beni sıcak
Sonra Talat, sonra Memed
Okşuyor yüzümü
Acımsı bakışlar
Ağlamaklı oluyor gözlerim
Bir an bakamıyorum
Bana veda eden yüzlere
Kaçıyor gözlerim
Buluşuyor o an
Duvardaki resminle
'’Haydi güle güle''
''Haydi güle güle'' diyor
İki dost sessizce
''Gidince yazarsın bize''
Kapının gürültüsüyle birlikte
Ayak sesleri alıp götürüyor onları
Ve yavaş yavaş yitiriyor
Tozlu merdivenlerdeki
Gürültü kendini
Kentimi
İnsanlarını ve dostlarımı
Ne zaman görürüm
Bilemiyorum
Çünkü bu kentten gidiyorum
Elimde dopdolu bir valiz
İçimde bir hüzün
Bir de tarifsiz bir sevinç
Gidip te dönmeyen
Arkadaşlarıma kavuşma sevinci
Belki dönerim
Öyle ya
Belki dönemem
Bunu biliyorum
Belki kentimin sokaklarını
Son kez çiğniyorum
Ama umut bu ya
Peynir ekmek gibi tükenmez
Geleceğim
Geleceğiz sevdiğim
Sevdiklerim, sevdiklerimiz için
Ve kavgamız
Bekle beni umudum
Diyorum
Geleceğiz
Biliyor musun sevgilim
Zamana dur demek
Nokta koymak
Geliyor içimden
Seninle olmak
Seninle olmak
Seninle olmak
Sonsuza değin
Seninle olmak
Saat sekiz on beş
Biliyorum
Şu anda yürüyorsun bensiz
Ve görmüyorsun beni
Son bir kez
Bir zaman akımı
Seyrediyorum ardından seni
Üzerinde hala o üç senelik yeşil palto
Saçlarını sarmış siyah bir atkı
Boynun öne düşmüş
Üşüyor musun ne
Yürüyüşünse bir cenaze
Bense tabuttaki ölü
Götürüyorsun beni
Umutların yitik
İçinde sonsuz bir hüzün
Eskişehir askeri cezaevine
Yavaş yavaş
Akşam kızıllığında
Kızıllığa bulanmış dağların ardında
Kaybolmaya başladığı gibi güneşin
Sende
Caddelerde çoğalmaya başlayan
Öğrenci arkadaşlarının
İşçi kardeşlerinin
Arasına karışıp kayboluyorsun
Ve artık göremiyorum seni
Kalbimin derinliklerine
Dalıp gidiyorsun
Ve gitmek
Zamanı geliyor artık bu kent'ten
Otobüs çalışıyor
Şöför bağırıyor kalın sesiyle
''Yolcular tamam mı ''
''Tamam'' diyor muavin
Külhan bir sesle
Kımıldıyor yavaştan
Ve dönmeye başlıyor tekerlekler
Gidiyoruz
Sessizce
Sensizce
Koltukların yarısı boş
Önüm boş yanım boş
Orta yaşlı bir kadın
Sağ ön tarafta
Yanında sevecen bakışlı
Tatlı bir çocukla
Oturuyor sessizce
Birde çok görkemli bir kadın
Kuşkusuz biraz zengin
Oturuyor ardımda
Hem de
Kasıla kasıla
İki de güzel kız arkalarda
Kaybolmuşlar koltuk aralarında
Yüzlerini zor görüyorum
Dönüp geriye baktıkça
Çatışıyor bazen bakışlarımız
Ama
Hemen kaçıyor birbirinden
Bu yasak çatışmalarımız
Büyükçe güzel olanı
Pencere dibinde oturuyor
Ara sıra kaçamak bakışlarla
Okuduğum gazeteye bakıyor
Bende ona bakıyorum
Bakarken de utanıyorum.
O güzel genç bir kız
Bense
Cezaevine giden
Suçlu bir suçsuz
Yineliyorum
Bakışlarımı ona
Elinde ki küçük bir kitaba
Bekir Yıldız'dan bir öykü
''Bu dünyadan bir atlı geçti''
Kuşkusuz o da bizden
Çünkü ayni bakıyor bakışlarımız
O da hissediyor
Benim onunla olduğumu
Gidip konuşmak istemi geliyor
Onunla bir şeyler
Kadın erkek ilişkilerinden uzak
Başkaca bir şeyler
Anlatmak istiyor bu gönül
Kavgamızı
Davamızı anlatmak istiyor
Ve seni ne değin sevdiğimi
Seni anlatmak istiyor
Seni anlatmak
Ama utanıyor
Gönlüme inat
İyice pencerenin dibine sokulup
Sana sarılıyorum
Ve seni yaşlı gözlerle
Bıraktığım o masayı anımsıyorum
Ve yaprakları rüzgardan
Havada savrularak dökülen
Umutlarımızla yeşerecek
O umut, o özgürlük
O mutluluk ağacını
Otobüs gidiyor
Yeşiller içinde yatan
Tarihi bir kente doğru
Uludağ’ın yemyeşil yamaçları
Yavaş yavaş berraklaşıyor
Gözümün önümde
Bembeyaz karlara bürünmüş
Maviliklerde kaybolup giden
Zirvesini düşlüyorum
Ve de seni
Otobüs gidiyor
Yolcular gidiyor
Geri dönüp
O kıza bakmak geliyor içimden
Dur diyemiyorum
Kıpır kıpır yüreğime
Ve bakıyorum da
O da bakıyor
Arkadaki boyalı zengin
Bakışlarda ortak oluyor bu bakışlara
Tedirgin oluyorum bu bakışlardan
Ve çeviriyorum
Bakışlarımı senden yana
Gözlerim
Gözlerim
Gözlerim gün batımı
Yağmur mu !
Yağacak ne !
Emin ol sevdiceğim
Seninle dolu olduğum
Günlerde bile
Hiç seninle olmamıştım böyle
Hiç dolmamıştı içim
Böyle sonsuz sevgiyle
Her şey de seni görmek
Otobüsün içinde uçuşan
Notacıklarda seni hissetmek
Yollarda çam ağaçları arasında
Senin bakışlarını görmek
Duygusallıkta olsa
O kadar tatlı bir şey ki
Nasıl anlatsam
Anlatmam ki
Doğayı ve zamanı
Yırtıyor hızımız
Bir ışık gibi Bursa'ya giriyoruz
Ve başlıyoruz
Bu yemyeşil beldeyi
Yeşili, Çekirgeyi seyretmeye
Bursa deyince belki usa
Yeşili, şeftalisi, bıçakları
Yatırları gelir ama
Benim usum her nedense
Çok uzak bunlara
Yeşil yeşil Bursa ipeklisi gelir
Kapalı ceza evi gelir
Nazım gelir usuma
Ve Nazım’ın yitirdiği seneler gelir
Çektiği eziyetler, işkenceler gelir
Yazdığı en güzel dizeler gelir
Halkı için vatanı için
Tüm sevdikleri için
Ve masmavi gözleri gelir
Her nedense benim
Bunlar gelir usuma
Otobüs duruyor
Yolcular iniyor
Bursa garajı insan kaynıyor
Otobüsler geliyor
Otobüs duruyor
Otobüsler gidiyor
İnsanlar iniyor
Köylüsü, kentlisi
İşçisi esnafı
Genç kız iniyor
Ve sen de benimlesin
Ellerin ellerimde
Geziniyor ayaklarımız
Bursa garajında
Bir sürü insanlar
Bir sürü dükkanlar arasında
Birden
Bir gürültü kopuyor
Kapalı çarşıda
Cıvıl cıvıl ilk okul öğrencileri
Ve yanlarında öğretmenleri
Dolduruyor
Sevgi dolu bakışlar vitrin önlerini
Bozuyorlar görkemli görünümlerini
Eski yırtık giysileriyle
Bilmem hangi köyün çocukları
Ve güzel bir kadın öğretmen
İncecik tatlı sesiyle
Çocuklara sıraya girmesini söylüyor
Ve onlara dönerek
Bir soru yöneltiyor
''Çocuklar, Çocuklar''
''Bursa’nın neyi meşhur''
Bu soruyu birkaç çocuk duyuyor
Diğerleri itişip, kakışıp oynaşıyor
'' Aa'' diyor birisi
Bir havluyu gösterip
''Pempe panter..
‘’Pempe panter''
Hepsi o yana bakıyor
Sonra afacan bir çocuk
Bilmişlik görünümünde çar çabuk
'Şeftali öğretmenim''
Siyah saçlı kara kuru bir kız
''Camileri öğretmenim''
''Aferin'' diyor
Öğretmen
Büyük bir gururla
Övünücü bakışlarla süzüyor bizi
Ve tekrar dönüyor vitrine
Soruyu yöneltiyor çocuklara
‘’ Başka’’ diyor,
‘’Başka neyi meşhur''
Çocuklarda ses yok
Bakıyor
Suskun bakışlar öğretmene
Düşünüyorlar içlerinden
Acaba başka neyi meşhur
Neyi meşhur
Diyor öğretmen
''Unuttunuz herhalde''
''Bursa’nın garajı meşhur''
‘’Çocuklar’’
Peki diyor bu kez
''Biz buradan neler satın alırız''
Yine çocuklardan ses yok
Bakıyorlar öğretmene
Sorucu bakışlarla
Bu kez ben bağırıyorum içimden
Yırtılırcasına gırtlağım
''Hiç bir şey satın alamayız öğretmenim
Hiç bir şey satın alamayız
Biz işçi, köylü, memur çocuklarıyız
Hiç bir şey satın alamayız
Hiç bir şey
Hiç bir şey''
Hah'' diyorsun sen
''Hah ''
''Bak işte bizim çocukta orda''
Ellerin ellerimde
Gözlerin gözlerimde
Sıkıyorum avuçlarını
Büyük bir istemle
Ve bakıyorum esmer çilli çocuğumuza
Çilleri aynı senin çillerin
Bakışları aynı benim bakışlarım
Bakıyor mutluluk
Mavi mavi
Bakıyor özgürlük
Atam gibi
Umut saçan bakışlarıyla
Mutluluktan
Kızıla çalan gözlerimize
Sıkı sımsıkı tutmuş elinden
Kızıl saçlı güzel bir kızın
Sımsıkı sarılmış kaçmasın diye
Bakıyorlar birlikte
Duvardaki Atatürk’ün resmine
Onlar için yarattığı
Özgür mutlu dünyaya
Onlara gülümseyen o resme
Saat on bir
Herkes yerini aldı
Otobüs kalkıyor
Cama yaslanmış oturuyorum
Ve
Bursa’daki
Sevgiliye el sallıyorum
Ne değin ıslak yerler
Ne değin yağmur gözler
Ne değin nemli çiller
Ve gökyüzü patlıyor
Gözbebeklerimde
Yağmur yağmur
Gidiyoruz
Otobüs gidiyor
Yolcular gidiyor
Ve biz gidiyoruz
Dört duvar arasına doğru
Parmaklıklar ardına
Yanımda
Yani yan koltukta
Yepyeni bir yolcu
Saçları sakalları kırlaşmış
Elli beş altmış yaşlarında
Yüzü oldukça buruşmuş
Sevecen görünümlü bir baba
Elimdeki gazeteye bakmaya çalışıyor
Kuşkusuz yazıları seçemiyor
Ve anlıyorum
Onu okumak istiyor
Belki de
Benden çekiniyor
Uzatıyorum ona gazeteyi
''Buyur baba,
Okumak ister miydin''
Bakıyor gözlerime
Yıllarla bütünleşmiş
Kırış kırış bakışlar
Alıyor elimden
Yılların yıprattığı
Nasırlı eller gazeteyi
Dalıyor sayfalara
Sorgu dolu bakışlar
Ve mırıldanmaya başlıyor
Yol ve zaman
Hızla kayıp gidiyor altımızdan
Uludağ’ın karlı yamaçları
Bizi seyrediyor uzaktan
Bembeyaz
Saf bir bakışla
Sonsuz sevgimizden bahsediyor
Türküler söylüyor
Üzerindeki kümülüsler
Özgürlük ve mutluluk dolu
Yarının türkülerini
Genç kız yine arkalarda
Yineliyor o sevecen bakışlarını
Elinde ki kitaptan
Zorla da olsa bana
Bense utanıyorum
Bakamıyorum ona
Oysa
O değin arıyorum ki
O bakışları gözlerimde
Oysa o değin
Özlem duyuyorum ki
O bakışlara
Onda gördüğüm sana
Ve sonsuz sevgime
Karlı tepeleri aşıyoruz
Yağmurlu yüklü bulutlar altında
Ve yol kenarındaki
Köylerimizi seyrediyoruz
Yirminci yüzyılın Türkiye’sinde
Kendimizden utanarak
Son model bir otobüs
Bir at arabasının yanından
Şimşek gibi bir hızla geçiyor
Tekerleklerinden fırlayan çamurlar
Gaz'te… gaz'te diye bağıran
Eski yamalı giysiler içindeki
Çocuğun üstüne desenler çiziyor
Koşuyor çocuklar yolda
Yırtık pabuçlar çamur içinde
Kavuşuyorlar birbirlerine
Yeni yeşermeye başlamış
Bir ağaç dibinde
Çamurlar içinde
Ahh .. diyorum kendi kendime
Niçin köylerimiz hala
Bir taş, bir toprak yığını hala
Bu memleketin gerçek sahipleri
Niçin böyle yaşar
Niçin yaşar, her şeyden yoksun
Niçin en çok ezilir
Niçin bu çocuklar
Gaz'te.! gaz'te.! diye bağırır
Niçin? Niçin?
Ben anladım ama
Ahh..
Bir de sen anlayabilsen sevdiceğim
Bir de sen anlayabilsen
Binlerce sen
Genç kız yine bakıyor
Çünkü ona artık niye baktığımı biliyor
Ve bakıyoruz ayni yöne
Köylerimize, köylülerimize
Fabrikalarımıza, işçilerimize
Ve içinde ezilerek
Sömürülerek yaşadığımız ülkemize
Fabrikada, maden ocağında
Pamuk tarlalarında
El eleyiz artık
Sen ve ben sevdiceğim
Bir de sen ve onlar
Bakıyoruz ayni yöne
Bitimsiz bir sevgiyle
Otobüs gidiyor
Otobüs duruyor
''Bir yolcu daha var'' diyor
Artık bizim emekçi muavin
Çünkü o da bizimle
Kara yollarında çalışan bir işçi
Sessizce biniyor otobüse
Unutmuşlar onu bu çamur yolda
Nereye gideceğini bilmiyor sanki
Kuşkusuz bir yol arıyor
Çıkışsız bir sorunlar içinde
Ama artık
O da bu otobüste
Genç kız ’’ gel ‘’diyor ona
Sende gel diyorsun sevdiğim bizimle
Bende ''gel emekçim'' diyorum
İhtiyar baba
''Yürü be evlat'' diyor
''Gel artık ol bizimle''
İşçi yorgun
İşçi yitik
Anası ağlamış gün boyu
Çamur yollarda çalışmaktan
Gözlerinin altı çökmüş, açlıktan
Elleri, suratı kupkuru
Artık bitmek üzere
Yıllar yılı bel bağladığı umudu
Bir parça ekmek
Ve sıcacık bir ev
Çeviriyor başını yukarıdan
Artık kırgın ona
Artık kırgın
Ve öfkeli bu düzene
Ama
Umut bu ya
Bir damlacık kalmış içinde
Bizi böyle el ele görünce
Yüzünde beliriyor bir gülümseme
Gelip oturuyor tedirgin bakışlarla
En arkadaki yırtık bir koltuğa
''Merhaba arkadaşım'' diyor, genç kız
''Hoş geldin gel otur ön sıraya''
Utanıyor çekiniyor
Esmer gün yanığı tenli arkadaş
Yırtılmış papuçlarıyla
Çamurlarıyla
Yürüyor ön sıraya
Buluyor gerçek nasırlı eller yerini
''Merhaba arkadaş'' diyorum
Sende sevdiceğim
''Merhaba yoldaş'' diyorsun
''Merhaba evlat'' diyor ak saçlı baba
''Merhaba kardeş'' diyor çocuklu kadın
Hoş geldin aramıza
Sayılıp değerinin olduğu dünyamıza
''Otur diyorum arkadaş rahat otur sıkılmadan''
Çamurlu toprağınla açlığınla
Gel otur soluk renginle
Yırtık giysilerinle gel otur
Çoluk çocuğunu tüm köyünü getir
Bak biz gidiyoruz
Doldukça doluyor otobüs
Gittikçe doluyor
Ve gidiyor
Artık açık yolumuz
Otobüs gidiyor
Benim ineceğim kente doğru
Ben ineceğim ama
O boyalı gözlü, tombul yüzlü
Zengin kadında inecek
Sen devam edeceksin sevdiğim
O arkadaki genç kızda
İşçisi, köylüsü hepsi devam edecek
Artık bu otobüs geri dönmeyecek
Ve o zengin kadın yalnız kalacak
Eriyip gidecek, kaybolacak
Geldik artık sevdiğim
İniyorum ben
İniyorum
Çünkü bu yolun sonundayım
Biliyorsun
Bir şeyler
Yitirmeden elde etmek çok zor
Siz yürüyün arkadaşlarım
Özgürlük mutluluk yolunda
Şimdi ben
İçerdeki arkadaşlarımın
Yanına gidiyorum
Hani parmaklıklar ardında
O çoğaldığımız yere
Ama bir gün gelecek
Oraya da sığmayacağız
Öyle bir çoğalacağız ki
Coşkun sel gibi
O parmaklıkları
Faşist İtalyan yasalarını
Güldür güldür yıkacağız
Parça parça edeceğiz
Parça parça arkadaşım
Parça parça
Biliyorum
Biliyorum sevdiceğim
Özgürlüğün son günü bugün
Seni sevdiğime
Ne denli eminsem
Tutuklanacağıma
Parmaklıklar ardına düşeceğimi
O denli eminim
İşte bak gidiyorum
Hem de kendi ayaklarımla
Yanımda ne bir polis
Ne de eli silahlı bir asker var
Ne ellerimde zincir
Ne de prangalı ayaklarım
Ama düşüncelerim özgür
Öyle ya kaçmak
Yok kavgamızdan
Yürüyorum
Yürüyoruz senle ben
Eskişehir'in soğuk sokaklarında
Özgürlüğün
Son yudumcuklarını kokluyoruz
Köprü üzerinde
İyice eğiliyorum
Seyrediyorum, gürül gürül akan
Porsuk çayını
Çamur ve özgürlük kokan
Soğuk ve sessiz
Bir de güzel akıyor ki
Bir de güzel
Otobüs gidiyor
Otobüsler gidiyor
Bir daha
Bir daha ardından
Ve kalbim yanında onların
Sende sevdiceğim
İçimde, ruhumda
Öyle bir yer tutmuşsun ki
Hiç silinmeyecek
Sabıka defterindeki
Adım gibi
Off
Kollarım öyle ağrıyor ki
Nerden doldurdum
Bu valizi böyle
Umutlarımla
Sevdalarımla
Nerden doldurdum bilmem
Yarınlarımla, özlemlerimle
Sanki
İçerden hiç çıkmayacağım
Tıka basa
Nerden doldurdum
Öyle ya suçum büyük
Öyle ya
Çok büyük suç işledim
Adam mı öldürdüm
Hayır
Kaçakçılık mı
Hayır
Dolandırıcılık mı yaptım
Hayır
Öyleyse ne yaptım
Ne mi yaptım
Uyandım be arkadaşım
Uyandım
Çok değil
Sadece hakkımı istedim
Emeğimin hakkını istedim
Adaletsizliğin, eşitsizliğin
Bitmesini istedim
Hava
Kuru mu kuru
Soğuk mu soğuk
Ama bana sıcak
Ben terliyorum
Bakıyorum da
Kar yağıyor
Beyazlıklar uçuşuyor havada
Ama ben yanıyorum
Bir de
Bir güzel koku geliyor
Burnumun ucuna
Kar kokusu mu !
I ıh
Kadın kokusu mu !
I ıh
Anladım anladım
Açlık kokusu
Açlık
Oh be nihayet
Açlığımla baş başayım
Birden o kokuya
Açlığımla
Atıyorum kendimi
Porsuk kıyısında bir lokantaya
Bir porsiyon kuru fasulye
Bir porsiyon pilavla
Tulumba tatlısıyla
Yok ediyorum
Parça parça ediyorum
Dişlerimin arasında
Ezim ezim eziyorum onu
Bir daha karşımız çıkmasın diye
Her gün binlerce
Yoksulu öldürmesin diye
Çıkmak istemiyorum dışarı
Oturuyorum
Cam kenarında
Bir sigara içimi zaman
Porsuk sessizce akıyor
Ben ona bakıyorum
Kim bilir
Ne sevdalar sessizce
Akıp gitti yaşamdan
Sessiz sessiz
Kuru bir yaprak tanesi
Bırakmış kendini
Suyun akışına
O da gidiyor
Kimsesiz
Çaresiz
Bir sıkıntı basıyor
Sığmaz oluyorum kendime
Atıyorum kendimi dışarı
Yürüyorum
İçimde sevgin
Bir dolmuş kornası
Kalkan bir el
Pikaptan gelen bir ses
''Dağlarına
bahar gelmiş memleketimin''
Artık
İyice yaklaştığımı hissediyorum
Nemli duvarlara
Adım adım yaklaşıyorum
Demir parmaklıklara
Ve ben gidiyor
El sallıyor
Veda ediyorum
Özgürlüğe
Abdullah İnaler
25 Şubat 1975
Eskişehir Askeri Cezaevi