Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '08

 
Kategori
Anılar
 

Yolculuk

Yolculuk
 

ben


Yolculuklar şüphesiz anılarımız içerisinde en eğlenceliler arasındadır. Özellikle öğrencilik yıllarımızda yaşadıklarımız belleğimize kazınır. Edirne'den İstanbul'a yaptığımız üç kişilik yolculuğumuzda başımıza gelmeyen kalmadı. Zaten karasal olan bu şehrimizde bir de kışı da düşünsek sanırım kar da bir anda gözünüzün önünde canlanacaktır. :)

Bayram tatili için eve dönüş zamanı gelmişti. Bavullar toplanmış; kaldığımız yurtta kızlar çoktan evlerine gitmişlerdi. Bizse üç aklı evvel son dersimize girecek ertesi sabah erkenden evimize gidecektik. Genelde kalabalık olan yurt kantini bir akşam (sonunda) bize kalmıştı. Kantine yayılıp; tiryakisi olduğumuz Yaprak Dökümü'nü izliyorduk. Her nedendir bilinmez; tüm paramızı (yol paraları hariç) ortaya döküp kantine yöneldik. Cips, jelibon, kek, meyva suyu, vb. abur cubur alıp midemize ağrılar girene kadar tükettik onları. Diziyi izledikten sonra odamıza çıkarken etrafın kar ile kaplandığını gördük tabi bizimle kalan insanların dışarıda yankılanan kahkaları eşliğinde... Kızları o soğukta dışarı çıkartmak hayli zor olsa da; 5 dk sonra bizde karın üzerinde yuvarlanıyorduk :) Tabi kar yağınca kaçınılmaz sonlardan biri de kayıp düşmektir. Tabi biz üç akıllı kol kola yürürsek üçümüz içinde bu son gerçekten kaçınılmaz oldu. Yavaşta topallayarak çocukluktan kalma mutluluğumuzu da yanımıza alarak yatmak için odamıza gittik. Muhabbet sohbet derken; bir yandan da ya burada kalır mıyız diye dalga geçtik kısaca birimizden biri şom ağızlıydı çünkü ne dediysek sabah bir bir yaşadık. Uyandık 8:45 otobusu için (malum kızlar geç hazırlanır) 7 kalktık. Elektrikler kesikti ve etrafta gece hala karanlığını koruyordu. Üstüne üstlük Edirne'yı bilenler beni anlayacaktır korku filmlerini bile aratmayacak bir sis perdesi vardı. Kahvaltıya inmek ve bir an önce otobüsümüze yetişmek için acele ediyorduk. Kantine indiğimizde kantinin açılmamış hatta görevlilerin bile yolların kapanması nedeniyle onlar bile gelmemişti. Otogarda kahvaltı ümidiyle yola cıktık; kar vardı ve bulunduğumuz yere yokuş nedeniyle (saatin erken olması da bir neden) otbüsler seyrek geliyordu.

Uzun bir bekleyişten sonra gelen otobüse kalabalık bir kadro ile bindik zaten bine bilmek içinde bir haldi uğraş verdik. Sonunda otogardaydık ellerimizde poğaçalarla oturacak sıcak bir yer aradık. Otogarın ortasında masalara oturduk; hemen çaycı geldi "ne içersiniz" dedi zaten dün paralarımızı harcadığımızdan bişi kalmamıştı. Kızlardan biri adamın mecburiyet belirten sözleri sonucunda kendini ve parasını feda ederek çay istedi. Gelen cay soğuk ve yarım doluydu. Kalkmaya yakın caycı para ıcın geldı ve cay ıcın 1 ytl ayıran arkadsım fiyatını sordu bizim para göz amca "1 , 5 ytl dedi" hem dökük hem soguk cay için. Ama arkadasımın cevabı bizim için o günün en komik anıydı "500 malesef" dedi ve avucunun içindeki parayı uzattı. Adam söylene söylene gitti zaten zorla bıraktığı çay için o paraya bile sükretmeliydi ya neyse. Sonunda hiç bitmeyecek gibi gelen saatler bitip evimize ulaştık. Artık her otogara gittiğimizde o çaycıyı görünce anılarımız depreşiyordu. Geçen gün gene gittik gözlerimiz onu aradı ama zamanın değişim gücüne o da karsı koyamamış anılarımızda bir parca olarak kaybolmuştu. Bazen çaresiz kaldığız durumlarda üçümüzün ve olayı bilenlerin aklına gelen ilk söz "500 malesef"...

 
Toplam blog
: 7
: 1040
Kayıt tarihi
: 29.10.07
 
 

Üniversite öğrencisiyim. Finans ve muhasebe alanıyla ilgili bilgileri aramayı seviyorum. Anıların pa..