Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '18

 
Kategori
Öykü
 

Yolculuk

Yolculuk
 

     Daha gidecek çok yol olduğunu anlamak. Farkına varmak bir nevi. Evet çok yol var. Okunacak çok kitap, tanışılacak çok insan, gidip görülecek çok yer var daha. Ömür yeter mi bilinmez ama… Biliyor musun? Keyifli yolda olmak. Varma noktası olmayan bir yol var. Upuzun sonu görünmüyor.

     Derken çalan korna sesi ile uyanıyorum daldığım düşünceler zincirinden içinde olduğum otobüsün camından dışarı bakıyorum, bir süre izliyorum düzensiz şehrin iç içe geçmiş evlerini, dükkanlarını, eski işhanlarını...

     Otobüsün içine bakıyorum sonra. Eve yetişmeye çalışan insanlar var. Öğrenciler var. Süslü güzel giyimli kadınlar var. Kendini bütünüyle hayatın koşturmacasına bırakmış orta yaşlı kısa saçlı hanımlar var. Bu arada kilolu bir adam geçiyor sağ çaprazımdaki oturağa zor sığıyor adamcağız oturağa.

     Yol ilerliyor şehirde bırakın iki tane çeşmeyi akan bir çeşme dahi bulamazsınız çarşıda ama burası çıplak askı mankenlerinin satıldığı, ikinci el eşya satan dükkanları ve dar sokaklarıyla İkiçeşmelik.

     İlk geldiğim günleri hatırlıyorum da hep Hilton'a göre bulurdum yolumu. Yolumda hep dershane yolu, kitapçı yolu... O zamanlar çok yazardım, bu yazılar okyanustaki bir küçük damla kadar yer etmese de dünyada. Önemliydi kendimce.

     İçe dönük bir çocuktum kırılgandım dünyaya haykırma yolum biriyle kavga etmek birilerinin kötülüğüne planlar yapmak olmadı hiç olamazdı da zaten öyle yetiştirilmemiştim ki.

     Sağda güneş batıyordu. Göz göze geldik güneşle. Güneş gözlüğüyle araya giren o karalık... Duvarların var demişti ilk sevgilim. Sevgili mi? Sevgili çok iddialı oldu beni seven biriydi. O yaşlarda ne hoyrat kullanırız sevgiyi. Sevmeye açtır gönlümüz. Sonra o açlık geçer. İnsan yalnızlığa da fena halde alışır üstelik. İnsan alışan hayvan mıdır yoksa?

     Yandaki adam başımı telefonumdan kaldırmayan elleriyle hızlı hızlı telefonun üzerinde gezen bana bakıyor sol elimde kentkart işaret parmağımda gümüş yüzük ve protez tırnaklar... Tırnaklar her zaman yaptırmadığımdan olsa gerek biraz eğreti duruyor ellerimde. Ellerim çocuk eli. Çocuk kalplerde eriyen...

     Balonuyla bir çocuk biniyor bu durakta. Annesi dur oğlum bak şurda yer var elimi bırakma diye tembihliyor biner binmez.

     Saat 20.15. Yeşilyurt'a yaklaşmışız bile. İkiçeşmelikten Yeşilyurt Devlet Hastanesine kadar başımı ara ara kaldırsam da yol epey ilerlemiş.

     Kimbilir henüz genç sayılabileceğimden midir nedir teyze kesin şöyle düşünüyordur şu gençlerde telefonu elinden düşürmüyor. Ona bir hikaye yazdığımı söylesem. Hayatımı anlatsam roman olur diye başlar belki bana.

      Genç kızlar uzun salık saçlarıyla yaz sıcağına meydan okuyorlar. Güzellik önce gelir çünkü o yaşta. Güzellik sıcaktan önce gelir. Yokuş yukarı tırmanıyor otobüs arada gacır gucur sesler. Bilgisayar çantam ayaklarımın arasında altında ütüsüz kumaş pantolon sol kolumun altında yeni kitaplarım ve sağ bileğime geçirdiğim kot çantam hala sol avucumun içinde kentkart var. Güneş hayli azalmış güneş gözlüğü hop tepeye. Yol ilerliyor.. Kilolu adam otobüsten indi bu durakta teyze de inme hazırlığında. Hayatı roman olacak tadda mı bilinmez ama elinde pazar poşetleri ile iniyor temkinli bir şekilde. Saat 20.23. İneceğim durağa geldik. 

 

 
Toplam blog
: 45
: 522
Kayıt tarihi
: 21.10.13
 
 

1991 doğumluyum, avukatım ama burada bulunma amacım hukukla ilgili değil. Ben yazmaya tutkunum. Y..