Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Yolda...

Yolda...
 

Hayat, bahar mevsimi gibi bir ömür nasip etmişti bana. Ve ben o bahar mevsiminin içinde, yolun uzun bir bölümünü yürümüştüm. Yorgun değildim henüz ve güneşe bakınca hala coşan bir kalbim vardı. "Güneşe çevirince başını, için coşmuyorsa" derdi o bilge adam "yaşlanıyorsundur." Sınıyordum yol boyu kendimi. Ve dedim ya; hala coşuyordu içim.

Yol boyu insanlar görüyordum. Sevdiklerim ve sevmeyi beceremediklerim, güvendiklerim ve uzak durmayı seçtiklerim... İnsanlar insanlar insanlar... Kimi kısa mesafelerde eşlik etti bana kimi daha yolun başında veda etmeyi seçti. Kimi o yollar boyu omuzumda bir el oldu, kimi en zor zamanlarda uzaktan da uzak... Hem kalabalık hem yalnız oldum o yolda, korkmadan ve severek, güvenle ve bilerek yürüdüm.

Ömrün günlerinden birinde, o çok sıradan günlerinden birinde rastladım ona. Geçip gidecektim, gidemedim. O da gitmemi istemedi belki. Biraz konuştuk, biraz gökyüzüne baktık, biraz sulara. O bir şiir söyledi, ben gülümsedim. Yola çıktık. Nasıl ve neden olduğunu anlamadan ikimiz olduk.

Hala güneşliydi yol ve ömür hala bahardı. Geceleri bile güneşin orada bir yerde var olduğunu hissedebilecek kadar bahardı. Gün ve gece yürüdük. Hiç konuşmadan otururduk bazı geceler. Ben yıldızlara bakardım, o sulara. Ben aya bakaradım, o dağlara. Sesini duyardım o konuşmadan. Ve susarak cevap verirdim. Duyardı, gülümsemesinden anlardım. Bazen rüya sanırdım bazen de serap. Bir yudum su içer, gerçekliğine inanırdım.

Çok yollar yürüdük beraber. Dar yollardan geçtik ve ferah vadilerden. Rüzgara karşı yürüdük ve yağmur altında da. Uzak ormanların içinden geçtik sonra ve deniz kenarından... Ona yol boyu kayalardan sakınmasını söyledim. Yolların hep böyle engelsiz, taşsız ve kayasız uzanmayacağını da. Ve "yakınlarda bir yerlerde bir kayalık var" dedim "dikkat etmeliyiz." Her "ikimiz" olanın yoluna kayaların çıkacağını anlattım.

Bir zaman sonra çıktı karşımıza o kayalıklar. Ürkütücüydü. Ve yola çıkıntı yapmış bir kaya güneşin önünü kesiyordu. Korkuyordum o yoldan. O karanlık kayadan daha da çok... "Uzaktan geçmeliyiz" dedim. "Böyle kayaları daha öncede gördüm. Yolumuzu tıkayacak." Gülümsedi. Yolumuzu hiç birşeyin tıkamayacağına inanıyordu besbelli. "dokunma ona" dedim "yolumuzu tıkayacak." Bana inanmadı. Ve...

Kalakaldı o an. Durdu herşey. O, ben ve hayat... Durduk ve sustuk. "Sana demiştim" demedim. O da "Sana güvenmeliydim" demedi. Oturdu kaldı bir kıyıya. Devam etmeliydim. Yürümeliydim. Yol yürünmek zorundaydı. Ama bekledim. Kalksın ve gelsin diye, kalksın ve benimle o kayanın üzerinden aşsın diye. Ama gelmedi. "Gelmek isteseydi eğer, o yolun birlikte yürünmesi gerektiğine inansaydı eğer gelirdi" dedim kendi kendime. Kayanın üzerinden aşıp devam ettim. Ve onu bir daha hiç görmedim. O kayanın yanında mı sürdürdü hayatını yoksa geri mi döndü hiç bilmedim. Zaten ne önemi vardı ki?

Şimdi yolun yarısına neredeyse yaklaştım. Gözlerimi güneşe çevirince içim coşuyor çoğu zaman, bazen ise güneşi göremeyecek kadar kör oluyorlar. Ve sözler... Sözler hala aklımda; "Güneşe çevirince başını için coşmuyorsa yaşlanıyorsundur." Ve şimdi devamını anımsıyorum o sözlerin: "Ve bir kayanın üzerinden atlayan, güneşe o kadar yaklaşmıştır ki bazen kör olur."

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/623479/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..