Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yolların kesişme noktası (1)

Yolların kesişme noktası (1)
 

Umutları olmayanlar başkalarının umutlarını yok etmekten çekinmezler.


Taşı toprağı altın diye, Kars’ın küçük bir köyünden; 8 kardeşi, bir anası, bir analığı ve babasından oluşan 12 kişilik ailesiyle İstanbul’a göçüp geldiklerinde, henüz 8 yaşındaydı ve ailenin 4. çocuğuydu. Şimdilerde 19 yaşına basmıştı ve artık 17 kardeşlerdi…

Köylerinde anası ve analığı, babasından daha az dayak yemek ve tarlada, arazide daha az çalışmak için sürekli hamile kalıyor ve doğurmakta birbirleriyle yarışıyorlardı.

İstanbul’a ilk geldiklerinde Karslıların çoğunlukta olduğu bir gece kondu bölgesinde, hemşehrileri olan muhtardan hazineye ait küçük bir araziyi satın alıp, el birlik 2 göz bir gece kondu yapıp yerleşmişlerdi.

*

Adı Ahmet…

O, 3 kişilik bir gasp çetesinin lideri…

Banliyö trenlerinde yolcuların para ve mallarını gasp ederek babasının istediği parayı temin ediyor…

Büyük hayalleri var Ahmet’in…

Bir gün Amca Oğlu Mahmut Ağabey gibi büyük bir çete kuracak çok para kazanacak yada gasp edecek…

Çok parası olunca; babası ona adıyla hitabedecek ve artık baba dayağından kurtulacak…

Gerçi babası diğer kardeşlerinin de adını pek tutturamaz; Ramazan’a Bayram, Bayram’a Ramazan, Mehmet’e Ahmet, Ahmet’e Mehmet der… Tabii oda iyi günlerinde yoksa hepsinin ortak bir adı vardı it oğlu it…

Çok parası olunca; O kendisini hiç karşısına alıp sohbet etmeyen, konuştuğunda da bu gün ne kadar para getirdin diyen babası, artık onun da sözünü dinleyecek…

Çok parası olunca; en lüks mağazalardan çok pahalı kıyafetler alacak. Okula başlayana kadar, yazları çıplak ayak dolaşmış, kardeşlerinden evde olanların ayakkabılarını giymiş ve ayakkabı sahibinden dayak yemiş, okula başladığında ilk kez kendi ayakkabısı olmuş, onu da öğretmenin düzenlediği bir kampanya ile, yardım sever vatandaşlar göndermişti.15 yaşına kadar ağabeylerinin eskilerini, küçülenlerini giymişti. Tüm o günlere inat bir giydiğini ikinci kez giymeyecek zengin olunca…

Çok parası olunca; kocaman bir apartman alacak, babasının cinsel hayatına kulak misafiri olmak zorunda kaldığı, o 2 göz gecekondudan kurtulacak ve giderken anasını ve anasından olan diğer 6 kardeşini de götürecek...

Çok para kazanınca, herkes ona bey diyecek saygı duyacak…

Parası çok olunca; lüks bir araba alacak, eski mahallesinden şöyle bir geçecek…

Lüks arabası olunca; şimdi varlığını fark etmeyen, güzel, bakımlı İstanbul kızları peşinde koşacak… Kim bilir belki bir sevgilisi, hatta ve hatta bir çok sevgilisi olacak... Kızlar onun için birbirleriyle kavga edecek…

Ama Amca Oğlu Mahmut Ağabeyin düştüğü hataya hiç düşmeyecek…

*

Mahmut Ağabey, inşaat ustasıyken, gurbet dönüşü İstanbul’a yerleşmek isteyen bir gurbetçi aileye bir apartman yapıyor. Bir masrafı 3-5 gösterip, aileyi 2 yıl söğüşledikten sonra evi teslim ediyor ama sonra çoğu akrabası veya hemşehrisi olan inşaat işçileriyle ev sahibini tehditlerle sıkıştırıp evinde üstüne oturuyor... Gurbetçi aile için, ailenin her bireyi 4 katlı bir apartmandan daha değerli ve Allah korkusu olmayan, paradan başka hiçbir şeyi gözü görmeyen bu barbarla uğraşmak istemiyorlar ve Allah'larından bulsunlar deyip çekip gurbetlerine geri dönüyor…

Mahmut Ağabeyin yaptığı büyük atılım ailenin diğer bireylerine hep örnek gösteriyor…

Mahmut Ağabey kısa sürede işi büyütüyor nasıl olsa bu İstanbulluların ailesi parasından daha değerli …

Kiminin oğlunu öldürmekle, kiminin kızını kaçırmakla tehdit ediyor.

Birkaç defa gözaltına alınsa da, hep emrine amade yalancı şahitleriyle her seferinde yırtıyor.

Derken icra ihalelerine giriyor; diğer isteklileri döverek, tehdit ederek, ayağından vurdurarak, olmadı öldürerek saf dışı ediyor…

Bir taraftan çek senet tahsilatında isim yaparken, diğer taraftan arazi emlak işine el atıyor… Derken artık İstanbul’un bir bölgesinin adı korkuyla anılan

adamı haline geliyor Mahmut Ağabey…

Ahmet’in babasına da gün doğuyor, Mahmut Ağabeyin bu hızlı yükselişinde;

Mahmut Ağabeyin egemen olduğu semtlerde, Mahmut Ağabey adına devletin yollarını araç sahiplerine park yeri olarak kiralıyorlar. Vergi yok, masraf yok temiz iş…Para vermek istemeyenlerin araçlarına kasaturayla girişiyorlar lastiklerdi, kaportaydı…

Olmadı birde araç sahibinin birkaç kemiğini kırıveriyorlar…

Derken Mahmut Ağabey, İstanbul’da daha büyük bir bölgede egemenlik istiyor. Çünkü, O'nun çalıştığı alan, daha ziyade Anadolu’nun diğer illerinden gelmiş, orta kesim halkın yaşadığı alan. Ama İstanbul’da öyle bölgeler var ki; tek bir çevirse diğerinde altı ayda elde ettiğinden fazlasını alacak…

Egemenlik sınırlarını genişletip başka bir bölgeye kaydığında, kimsenin kendisiyle baş edemeyeceğine inancı sonsuz… Ama işler umduğu gibi gitmiyor o zengin kesimin sahibi tek bir gecede evini yaktırıp, arabasında Mahmut Ağabeyi tarattığında, 5 yılda kazandığı ne varsa hepsi yerle bir olurken; olay üzerine soruşturma yapan polis, Mahmut Ağabeyin adamlarını da, suç işlemek maksadıyla çete kurmaktan bir bir yakalayıp içeri atılıyorlar. Bunların arasında Ahmet’in babası İdris Ağa da var…

Bir seçim affıyla içerden çıkan babası artık yine işsiz ve Ahmet ve kardeşleri, kendisine saygısı olmayan ve zil zurna sarhoş babalarına içki parası kazanmaya, evin geçimini temine mecburlar..

Gerçi 15 yaşındayken, bir kez babasından yediği dayak yüzünden evinden kaçıp, 3 ay sokakta yaşamış ve sokak çocuklarından tiner kullanmayı öğrenmişti ama hemşehrileri el birlik onu bulup babasına teslim etmişlerdi. Bu kaçıştan tek kazancı, tiner kullandığı zamanlarda baba dayanın acısını artık hissetmemesiydi…

Tinere başladıktan sonra, tenin rengi çok kararmıştı ve artık ne giyerse giysin hiçbir kız ona dönüp bakmıyor, gördükleri yerde kaçıyorlardı…
19 yaşında bir genç için, bu dışlanmanın korkuncuydu…

*

İstanbul-Adapazarı arasında sefer yapan bir banliyöye takılıyorlardı son birkaç haftadır…

İstanbul- Ankara seferi yapan birkaç trende, birkaç ay çalışmışlar ancak, şikayetler artınca trenlerde güvenlik artırılmış ve onlarda banliyölere takılmaya başlamışlardı…

O gün İstanbul- Adapazarı istikametinde ilerlerken, paralı bir yolcu arıyordu gözleri…

Vagonlardan birine girdiklerinde, Ahmet’in gözüne açık tenli, renkli gözlü bir kız ilişti.

O kadar güzel bir kızdı ki, Ahmet bir türlü gözünü kızdan alamıyordu. Yanında anne- babası olan genç kız, daha ilk gördüğü anda yüzünü buruşturarak gözlerini çevirmiş ve bir daha Ahmet’le göz göze gelememeye özen gösteriyordu. Ahmet’in, kızın dikkatini çekmek için gösterdiği tüm çaba sonuçsuz kalıyordu…


Devam edecek.../..


 
Toplam blog
: 20
: 523
Kayıt tarihi
: 13.07.08
 
 

Kütahya; doğduğum ve doyduğum yer, yani her anlamda memleketim. Kamu da çalışıyorum, Lisans mezun..