Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yolların kesişme noktası (2)

Yolların kesişme noktası (2)
 

Umutları olmayanlar başkalarının umutlarını yok etmekten çekinmezler.


Trene son anda yetişmişti…

O gün evde olmak O’nun için son derece önemliydi, çünkü o gün, Onun doğum günüydü…

Adı Umut…

Adı gibi kendisi de ailesinin umut ve kıvanç kaynağıydı…

Annesi kamuda memur, babası özel bir şirkette bölüm şefiydi…

Bir ablası vardı; çocuk gelişimi üzerine eğitim almış ve özel bir kreşte asgari ücretin az üstünde bir maaşla Kocaeli’nde çalışıyordu.Zaten 2 kardeştiler ve Umut, İstanbul Teknik’i tutturduğunda aile sevinçten havalara uçmuş, sonrada Umut’a belli etmemeye çalışarak nasıl okutacaklarını kara kara düşünür olmuşlardı. 6 yıldır ödemekte oldukları kooperatif bir türlü tamamlanmadığından, halen kirada oturuyorlar bir yandan kira ödeyip, bir yandan kooperatif taksiti yatırırken, Umut’un dershanesini de ihmal etmemiş O’nu her yıl dershaneye göndermeyi başarmışlardı. Gerçi Umut’ta seviye tespit sınavlarında aldığı % 50- 70 lık indirimlerle elinden geleni yapmış ve ailesine fazla yük olmamaya çalışmıştı…

İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliğinde 2. sınıftan 3. sınıfa geçmişti ve en zor birkaç dersten; değil sınıfının, okulunun en iyi notları aldığını öğrenmişti. Aynı zamanda Elektronik Mühendisliğini de yan dal olarak okuyordu. Sömestr sonuydu ve ailesiyle paylaşmak istediği çok şey vardı…
Aslında günlük gidip geliyordu İstanbul- Kocaeli arasını, çünkü babasıyla bir hesap yapmışlar ve günlük gidip-gelmenin İstanbul’da bir ev tutmaktan uygun olduğu ortaya çıkmıştı. Ama finaller başladığı için 2 hafta arkadaşlarının evinde misafir kalmış ve zamanının tamamını derslerine ayırmış, sınav sonuçlarıyla da çalışmalarının meyvelerini almıştı…

Bir kişi daha vardı bu gün görmek sevincini paylaşmak istediği…

Lise 2 den beri aşık olduğu aile dostları Alper bey’in güzeller güzeli kızı Hülya…

Her iki ailede durumdan haberdar ve son derece memnundular. Hülya Gazi Üniversitesi Matematik Öğretmenliği’nde okuyordu ve bu yıl 2 ye geçmişti.Hülya’nın finalleri geçen hafta bitmiş ve Hülya Kocaeli’nde onu bekliyordu…

Trende vagonlar arasında oturacak yer bakınırken telefonu çaldı…

Bulduğu ilk koltuğa doğru ilerlerken kulaklığını takmış ve arkadaşıyla konuşmaya başlamıştı.

Aslında bu kadar kişinin içinde telefonla konuşmayı tasvip etmese de bulduğu yeri kaybetmemek için yerinden kalkmamayı tercih etmişti.

Arkadaşları tebrik ediyorlar ve ders çalışma yöntemini soruyorlardı.

Telefonun biri bitmeden diğerinin çağrısı beklemeye giriyordu...

Bu sefer arayan annesiydi ve sınav sonuçlarını sorarken onu çok özlediğni söylüyordu. Umut sınavdan elde ettiği başarıyı anlattı annesine…

Annesi”Oğlum sen Allah’ın en büyük lütfusun” diyordu oğluna ve babasını verdi telefona…

Babası seninle gurur duyuyorum oğlum dediğinde Umut’un gözlerinden 2 damla sevinç gözyaşı süzüldü…Akşam yemeği için Umut’u beklediklerini söylerken Alper Beyleri de akşam yemeğine davet ettiklerini eklediler sözlerine…

Çok sevinmişti Umut…

Hemen Hülya’yı aramak istiyordu ki beklemede bir çağrı daha vardı…

Çağrıya döndüğünde arayanın Hülya olduğunu gördü…

Hülya da onu tebrik ediyordu… Hülya’ya büyük bir sevinçle annesinin kendisine Allah’ın en büyük lutfu olduğunu söylediğini anlatıp babasının da kendisiyle gurur duymasından bahsederken etrafta hiçbir şeyin ve hiç kimsenin farkında bile değildi…

Çünkü Umut bu gün çok mutluydu okulun en iyi derecesini yapmıştı ve bu gün O’nun doğum günüydü…

Halbuki O, daha kompartımanın kapısından elinde telefonla girdiğinde Ahmet’in kestiği ama bir türlü yüz bulamadığı güzel kızın gözü Umut’taydı…Taaa ki Umut Hülya’yla konuşmaya başlayana kadar genç kız gülümseyerek Umut’a bakıyordu ve O’nun kendisini fark etmesini bekliyordu…Genç Kızın yüzündeki gülümseme solmaya başlamıştı bile Umut’un Hülya’ya bitanem diye hitabıyla…

Ama Umut’un orda olmasından rahatsızlık duyan biri daha vardı O’da Ahmet…

Hele hele Ahmet ve tayfasının kızı kesmek için oturdukları yerin çaprazına gelip oturan Umut’un telefonda, annesinin “Allah’ın en büyük lutfusun” dediğini ve babasının da “seninle gurur duyuyorum oğlum dediğini Hülya’ya büyük bir sevinçle aktarması Ahmet’i çileden çıkarmıştı …
O da duymuştu annesinden Allah’ın adını…Babası annesini dövdüğünde, babası gittikten sonra dudağındaki kanları silerken annesi Allah’ın belası herif bir yerlerde geberip kalırsın inşallah dediğinde duymuştu…Ve bir baba oğluyla gurur duyuyordu…
O’nun babası değil gurur duymak daha adını bile bilmiyor hep diğerleriyle karıştırıyordu.Daha 2 ay önce ağzını burnunu dağıtmıştı babası o hafta çarpacak birini bulamadığı için eve para getiremedi diye…

Ve bir de şu renkli gözlü kız…

Geldi geleli Umut’tan gözünü ayırmadan bakıyordu…
Halbu ki o kızı Ahmet daha önce görmüştü…
Ve O, Ahmet’in kendine bakmasına burun kıvırıp yüzüne bakmamıştı bile…

Ayaklarında geçen yılın indirim reyonundan aldığı spor ayakkabılarla, indirim sezonlarında lüks mağazalardan aldığı spor kıyafetler ve bembeyaz teniyle çaprazında oturan bu gencin varlığı Ahmet’i çileden çıkarmıştı…

4 yıldır kullandığı tiner yüzünden, yüzü simsiyahtı tıpkı bahtı gibi…

Bu gencin ondan üstün nesi vardı O’na bu kadar değer veriliyordu?
Ahmet babasına para yetiştirmek için çalıp çırparken, O’nun bütün ailesi bu gence tüm gelirlerini aktarıyorlardı… Reva mıydı bu?

Birden yanındaki arkadaşına bir dirsek attı ve göz ucuyla Umut’u işaret etti ve ayağa kalktı…

Umut’un başına dikildiler Umut hala Hülyayla konuşuyordu önce fark etmedi…

Ahmet’in “olanın olmayana borcu vardır oğlum sökül bakalım telefonu” demesiyle Ahmet’in yüzüne baktı…

Ahmet daha sert ve daha yüksek bir sesle bağırdı ki renkli gözlü kızın önünde erkekliğini de ispatlıyordu “sökül oğlum telefonu”

Bir anda kompartımanda bir sessizlik oldu.Herkes pür dikkat olayı seyrediyordu…

Neden verecek mişim telefonumu diye çıkıştı Umut…

Belki vermek daha kolaydı o telefonu ama annesi üçüncü defa kışlık manto almayı ertelemişti o telefon için ve ablası da çizme almak için ayırdığı parayı vermişti…

Hem kompartımanda 25-30 kişi vardı o kadar insanın içinde ne olabilirdi ki…

Dağ başında mı sandınız kendinizi diye çıkıştı Umut…

Kompartımandakiler bir seçim yapmak durumundaydı …
Toplum olma bilinciyle görmüş oldukları bu haksızlığa karşı çıkmak veya devekuşu sürüsü refleksiyle kafalarını kuma gömmek…

İçlerinden biri ne oluyor orda demeye kalkınca Ahmet’in diğer iki arkadaşı bıçaklarını şöyle bir havaya savurdular ve Ahmet canını seven karışmasın diye bağırdı…

Umut hala etrafına bakıyordu , bu kadar insanın içinden birileri dur der diye umuyordu …

Dini bütün 30-35 yaşlarındaki bey , Allah yardımcısı olsun diye düşündü, ama Allah ın yardımcı olan eli olmaya cesareti yoktu, nede olsa çoluğu çocuğu vardı tanımadığı bir genç için hayatını tehlikeye atamazdı...
40 yaşlarında tek çocuk annesi kadın, bunları doğurup doğurup sokağa salıyorlar hepimiz için tehlike bunlar diye düşündü, ama yapabileceği birşey yoktu, o kadar erkek dururken o ne yapabilirdi ki…
Sosyal demokrat bey, toplumsal gelir düzeyindeki adaletsizliğin korkunç sonuçları bunlar diye düşündü ama onunda sorumlulukları vardı ve tanımadığı bir genç için bu serserilerle kavgaya giremezdi…
Milliyetçi bir adam, ahh ahh bizim çocuklar olacaktı ki yanımda; benim ülkemde bana racon kesmeyi gösterecektik ama şimdi tek başıma ne yapabilirim mi diye düşündü.
Tüm kompartımanın sorumlulukları evlerinde bekleyenleri vardı, hiç biri bu gencin de onu sabırsızlıkla bekleyen bir ailesi olduğunu düşünmek bile istemiyorlardı.Halbu ki az önceki telefon görüşmesine kulak misafiri oldukları bu gencin ülkenin geleceği olduğunu hemen hepsi düşünmüşler yürekleri umutla dolmuştu...

Kompartımandakilerin hepsinin tercihi aynı yöndeydi …

Deve kuşu gibi kafalarını kuma gömmeyi tercih etmişler, misk öküzleri kadar bile toplum bilincine ulaşamadıklarını kanıtlamışlardı…

Ahmet ve arkadaşları Umut’u sürükleyerek kompartıman dışına götürürken Ahmet son kez renkli gözlü kıza baktı ama bu sefer mağrur bir şekilde “bak beğendiğin genç ne kadar aciz” diye geçirdi içinden …Genç kız ağlıyordu…

Ertesi gün gazeteler üniversite öğrencisi bir gencin bir cep telefonu için banliyö treninden atılarak öldürüldüğünü zanlıların kaçtığını yazıyordu…

25-30 kişiden hiç biri failleri görmemişti...
Hiç tanık yoktu… Bir tren dolusu insanın gözü önünde ülkenin geleceği bir genç öldürülüyordu ve herkes sağır kör ve dilsizdi…

Ve artık Ahmetler daha güçlenmişti çünkü biliyorlardı, bu modern toplum breylerinin, birbirine yardım etme cesaret ve sorumluluğuna sahip olmayan “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen zavallı kalabalıklar olduklarını , ama kesinlikle toplum değillerdi…


O gece dindar bey biraz huzursuz uyudu am sonra rüyasında kendini ölmüş gördü…

Sorgu meleği katil diye hitap ediyordu kendine…

Ama ben hiç kimseyi öldürmedim dedi dindar bey
Daha bu gün bir genci öldürdün dedi sorgu meleği
Ama onu ben öldürmedim onu tinerci serseriler öldürdü
Peki sen ne yaptın serseriler o genci öldürürken dedi melek
Ne yapabilirdim ki onların bıçağı vardı
Sen bilmiyor muydun Allah’ın bir haksızlık gördüğünüzde karşı çıkın dediğini dedi melek
Ama ben ne yapabilirdim ki diye tekrarladı adam…
Adam kan ter içinde yatağından fırladı.


Tek çocuk annesi kadın olayı unutmaya çalıştıkça beyninde bir ses çınlıyordu” ya senin oğlun olsaydı o gencin yerinde”

Suçlamaz mıydı oradaki bir vagon insanı, “benim tüm hayatımı adadığım oğlum, 3 serseri tarafından öldürülürken, neden sustunuz hepiniz ikişer kere tükürse O 3 kişi tükürüğünüzle boğabilecekken neden sessiz kaldınız” diye…

Artık oğlu eve ne zaman geç gelse ne zaman telefonu kapalı olsa o banliyö treninde olanlar aklına geliyor ve oğluna bir şey olduğunu sanıyordu.Oğluyla sık sık eve geç gelmeler yüzünden tartışır olmuştu.

“Kokuyorum oğlum başına bir şey gelecek diye korkuyorum” diyordu…

Dağ başında mı yaşıyoruz anne, kaç milyonluk bir şehir ne olabilir ki” dediğinde hemen Umut’un sözleri geliyordu aklına ve acı acı “evet yavrum burası 10 milyon yalnız ve sorumsuz insan kalabalığının yaşadığı şehir görünümünde bir dağ başı” diyordu…

“Diyemiyordu“ gözümün önünde bir genci öldürdüler ve ben dahil bir vagon insan sadece seyrettik”
Utanıyordu insanlığından...
Analığından utanıyordu…

 
Toplam blog
: 20
: 523
Kayıt tarihi
: 13.07.08
 
 

Kütahya; doğduğum ve doyduğum yer, yani her anlamda memleketim. Kamu da çalışıyorum, Lisans mezun..