Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '13

 
Kategori
Siyaset
 

Yönetim krizinden çıkma yolu: Çoğulcu demokrasi ve kuvvetlendirilmiş kuvvetler ayrılığı

Yönetim krizinden çıkma yolu: Çoğulcu demokrasi ve kuvvetlendirilmiş kuvvetler ayrılığı
 

ÇOĞULCU DEMOKRASİ  VE  GÜÇLENDİRİLMİŞ KUVVETLER AYRILIĞI

Bir  kişinin hata yapma ihtimali binlerce kişinin hata yapma ihtimalinden yüksektir. Bu kabul halkların mücadelesiyle yöneticileri bir kişinin belirlemesi yerine halkın özgür iradesiyle yöneticlerini seçmesinin önünü açtı. Artık toplumlar bir hanedanlıktaki gibi babadan oğla  halefiyet yöntemiyle değil; belirli süreler ve yetkiler için seçimle  başa gelecek yöneticilerce idare edilecekti. 

Nüfusu az olan eski yunan site devletlerinde alınacak her karar için özgür yurtaşların oluruna gidilirdi. Doğrudan demokrasi denilen bu uygulama ile halk önemli her kararda oy kullanarak yönetime doğrudan katılır, kendi kendini bizzat yönetirdi.

Doğrudan demokrasinin uygulanmasının zor olması halkı temsilcileri aracılığıyla, meclislerce yönetmenin yolunu açtı. Böylelikle halk ,idaresini seçtiği vekilleri aracılığıyla yapar oldu. Nisbi temsil, dolaylı demokrasi ile toplumlar belirli süreler ve yetkiler için seçtikleri vekilleri aracılığıyla kurulan hükümetlerce yönetilir oldu. Şu an batılı sistemi kabul etmiş toplumlar  güç paylaşımı, kuvvetler birliği ,kuvvetler ayrılığı, anayasal yargı gibi konularda farklılıklar olsa da temelde dolaylı demokrasi ile yönetilmektedirler.

Genel  irade prensibi jean jack rousseau’nun  çoğunluğun kabul ettiği karar veya kişiyi toplum için itibar edilmesi gereken doğru olarak kabul eder. Bu prensibe öre halkın çoğunluğunun desteklediği karar veya kişi toplum için aranılan doğrudur. Bu tez çoğunlukçu demokrasiye dayanak olmuştur. Çoğunlukçu demokrasi sandıktan çıkan yüzde elli birin iradesinin toplumu kayıtsız şartsız yönetebileceğini kabul eder. Çoğunlukçu demokrasi oy verenlerin yarısından bir fazlasının iradesi genel irade olarak görür ve bu genel irade karşısında azınlıkta kalan insanların,kesimlerin görüşlerini, hassasiyetlerini görmezden gelir. İlk bakışta demokrasiye uygun olarak görülen bu yöntem görüşleri, hakları önesenmeyen, temel hakları ihlal de edilebilen dışlanan kesimleri   ortaya çıkardığından toplumda kalıcı bir rahatsızlığa, mutsuzluğa neden olabilir.

Çoğunlukçu demokrasinin  bireylerin  demokratik taleplerine yanıt vermemesi toplumun her kesiminin yönetimde temsil edilebilmesini sağlayan ,azınlıkların temel hak ve hürriyetlerini de koruyan çoğulcu demokrasi anlayışının giderek önem kazanmasını sağlamıştır. Artık toplum hayatını ilgilendiren önemli konu ve kararlarda sadece çoğunluğun dediği değil de her kesimin hassasiyetine değer verilecekti. Sandıktan çoğunlukla çıkan bir iktidara oy veren insanlar da bir karar ve uygulamaya seçim arası dönemde itiraz edebileceklerdi. Çoğulculuk her bireyin temel hak ve hürriyetinin korunarak referandum, halk oylamaları,kamu oyu yoklamaları yapılarak olabilecek en geniş mutabakatla  sivil toplum örgütleri, barolar,meslek odaları,sendikalar, mecliste temsil edilmeyen siyasi partilerin de görüşlerine  değer vermek onları demokratik katılıma dahil etmekle uygulanabilir. Sandıktan çoğunlukla çıkan bir hükümetin bir meslek grubu ile ilgili yasa yaparken o meslek odalarından fikir edinmesi çoğulcu bir uygulamadır. Bir kentin nadir kalan yeşil alanlarından biriyle -gezi parkı, Erciş kent ormanı -ilgili avm , toplu konut vb tasarrufta bulunmak için o kente yaşayanların da görüşünün alınması demokratik bir uygulama ve olgunluk göstergesidir. Sandıktan zaferle çıkmak halk iradesinin çoğunluğunun sende olduğunu gösterebilir ama bu verilen hükmetme yetkisi sınırsız,sorumsuz bir yetki değildir. İktidarlar evrensel hukuk kuralları,insan hakları, temel hak ve hürriyetlerin korunması ile sınırlandırılmış bir yetkiye sahiptirler. Sandık zaferi bir seçilmişi genel üst düzenleyici yapabilirse de bir toplum bilimci, bir din alimi, bir kadın doğum uzmanı, bir sermaye piyasaları uzmanı, bir yargıç, bir subay, bir yaşam koçu, bir çevre uzmanı ya da tarih bilimci yapmaz. Seçimle gelen olduğundan büyük bir güç yanılsamasına kapılırsa kendini stratejik derinlikçi bir uluslar arası siyasetçi, dizi uzmanı, tarihi isimleri köprü gibi yapılara koymada bir uzman gibi hissetmesine neden olabilir. İktidar büyüsü liderin çevrensindeki abartılı ve geleneksel siz en iyisini  bilirsiniz tavrındaki  doğuştan hayran danışman ve kitlelerle bir araya gelirse o liderin kararları toplum ve ülke için çoğunlukçu demokrasiye uygun olarak  iktidara gelse bile gayet  tehlikeli olabilir.  Seçimle gelen bir liderin komşu ülke başkentindeki bir camide zafer namazı kılma isteği ne yasaldır ne de demokratiktir. Sandık bir muktedire ülkenin milyonları bulan cumhuriyet kurucularından bir  kesiminin tarihsel katliamcısı bir sultanı en önemli köprülerden birine ad verme yetkisini ne vicdanen ne de hukuken verir. O  kardeş ve baba katili sultanı  din millet adına çok seviyorsan adını şahsi hayatında çocuğuna ad olarak verebilirsin ama tüm halkın vergileriyle yapılan bir köprüye hiçbir empati ve saygı duymadan o adı vermen demokratik hukuk sisteminde mümkün olamaz. Seçilmişlik, her iki oydan birinin sahibi olmak halkın kendi emeğiyle her türlü adaletsizliğe karşı var olmaya çalışan bir kesimine çapulcu da deme hakkı vermez.  Demokratik hukuk devletinde bir  tek bireyin hakkı dahi temel hak ve hürriyet kapsamında anayasal  koruma altındadır. Bir hakkın korunmaya değer bir hak olup olmaması onun milyonlarca kişi tarafından sahiplenilmesine bağlı değilidir; bir tek insanın, bir vatandaşın dahi o kimliği yaşaması  o hakkın korunmasını zorunlu kılar. Laik hukuk devletinde her ne kadar hoşuna da gitmese bir bireyin Zerdüşt, Şamanist, Budacı, inanmayan olma hakkı da  vardır ve bu kimliklere saygı sandıktan çıkan yüzde doksan dokuz oyla bile ihlal edilemez. Çünkü bu haklar altına imza atılmış Avrupa insan hakları sözleşmesi gibi uluslar arası hukukla koruma altına alınmış sert çekirdekli temel hak ve hürriyetlerden sayılan insan haklarıdır.

Gelişmekte olan demokrasilerde ekonomiye paralel olarak gelişmiş bir demokrasi bulunmaz, bu ülkelerin demokrasileri de gelişmektedirler. Gelişmekte olan aslında moral bozukluğu olmasın diye yakıştırılan bir kavram olup bunun esası gelişmemişliktir.  Gelişmemiş demokrasilerde hukukiliği hakları korumayı sağlayan sistem kuvvetler ayrılığıdır. Kuvvetler ayrılığı gelişmemiş Ortadoğu demokrasileri için adeta bir denge unsurudur. Eleştirinin ve liyakatin önemsenmeyip binlerce cami,türbe, din adamı ile öğretilemeyen insan haklarına saygı ve adaleti ; bu toplumlarda nispeten otoriterleşmeyi, tek adam yönetimini engelleyecek, yandaşlığa bir nebze olsun set çekebilecek  tek unsur kuvvetler ayrılığı ve güçlü bir yargı ile olabildiği kadar tarafsız, bağımsız bir basının varlığının korunumu olacaktır.

Platonun yüzyıllar önce yaptığı bu uyarı sanki bugün için söylenmiştir. ‘Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.’

Bir topluma huzur bütün kimliklere ve yaşam tarzlarına saygı duyularak adaletle hükmetmeyle gelir. Hiçbir oy sandığı bir yöneticiye bireyin yaşam tarzı ve inançlarına müdaheleyi meşrulaştıracak kadar çok güç bahşetmez.

Av Güney Cuma CAN

 
Toplam blog
: 44
: 470
Kayıt tarihi
: 09.09.13
 
 

 Merhaba. Yazmak, yazılarımı okuyucuyla paylaşıp onlarla birlikte öğrenmek için basladım bu yazın..