Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '07

     
    Kategori
    Sivil Toplum
     

    Yönetim yazınının disipliner sınırları

    Yönetim yazınının disipliner sınırları
     

    Yönetim yazınının disipliner sınırlarını tartışmanın ve bu sınırların genişletilmesine yönelik önerilerde bulunmanın, özellikle postmodernist rüzgarların hızla estiği, bütün “kuramsal” yaklaşımların “post” veya “neo” ön ekleri ile tanımlandığı bir dönemde zor bir uğraş olacağı kanaatindeyim. Max Guluckman, bilimi, “bir neslin budalasının bir önceki neslin dehasınca ulaşılan noktayı aşmasını sağlayan bir disiplin” olarak tanımlar. Tarihsel süreç içerisinde bütün bilgileri toplayan pansophia olarak adlandırılan bir sistem içerisinde çalışmaya veya her şeyi kapsayan tek ve büyük bir insan bilimi (omni-science) oluşturmaya yönelik girişimler olmuştur. Yönetim disiplini de, uzun bir süre örgüt-personel temelinde tüm yönetimsel sorunlara çözüm arayan bir disiplin olarak algılanmıştır.

    Helmut Dubiel, "Yeni Muhafazârlık Nedir?" kitabında geçiş dönemleri hakkında son derece ilginç saptamalarda bulunur. Yazar, aydınların içinde ve hakkında yazdıkları zamanı bir geçiş dönemi olarak niteliyorlarsa bunun öncelikle toplumsal gelişmelerin alışagelmiş tahlillere sığmayan semptomlar çıkardığının, diğer taraftan hasretle beklenen yeni bir paradigmanın ortaya çıkmadığının bir itirafı olduğunu belirtir. Siyasal ve ekonomik yaklaşımların “post” ve “neo” ekleriyle anıldığı bu dönemde, yönetim yazınına dün damgasını vuran akımları bu ön ekleriyle tekrar mı tartışacağız yoksa geçen yüzyılın başlarındaki gibi “heyecanlı ve toptan çözümcü” bir akımlar çağı mı yaşacağız? Bu sorulara cevap vermek güç ancak disiplinin ve yazının yeni sınırlarının saptanması için önemli sorular.

    Wilson "İdarenin İncelenmesi" makalesine “Hiçbir pratik ilmin, onu bilmeye ihtiyaç duyulmadıkça, incelenmediği kanısındayım.” cümlesi ile başlar. Buna karşın yönetimin çözüm bulunması gerekli bir problem olarak algılanmaya başlanması, bir disiplin olarak ortaya çıkışından çok eskidir. Yönetim ve örgütlenmede başarı sağlama arzusu herkesin ilgisini çeken bir konu olmasına karşın yönetim yazınının, sosyal bilimler içinde ve entelektüel tartışmalarda merkezi bir yer tuttuğunu söylemek güçtür. İdari başarıyı sağlamaya yönelik yapıların oluşturulması ve formüllerin icat edilmesi arzusu yönetim disiplinin şansını ve şansızlığını birlikte oluşturur. Disiplin, saf teorik çalışmalar ile gözlemlere dayalı sihirli formüller üreten çalışmalar arasında gidip gelmektedir.

    Başarılı bir idari yapının kurulması; önderlik veya savaşlardan sonra hakimiyetin tesis edilmesi konusunda çok eski dönemlerden itibaren eserler yazılmıştır. İnsanlığın eski dönemlerinden beri ilgisini çeken bir alanın bağımsız bir disiplin haline gelmesi neden bu kadar zaman almıştır. Bu soruya verilecek cevap, sosyal bilimlerin inşa edilmesi ile ilgilidir. Ancak modern kapitalist örgütlenme (devlet ve özel işletmeleri kapsayacak şekilde) ve modern kapitalist dünyanın etkinlik yönelimi, bu yeni disiplinin kısa bir süre içerisinde popülerlik kazanmasını sağlamıştır.

    Sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılmasını inceleyen Gulbenkian Komisyonu, 19 uncu yüzyıl sonunda sosyal bilimler disiplini içinde üç değişik ayrım çizgisinin ortaya çıktığının altını çizer. Bunlardan ilki modern/uygar dünyayı inceleyen dallar (tarih ve nomotetik sosyal bilim) ile modern olmayan dünyayı inceleyen dallar (antropoloji ve Doğu Araştırmaları) arasındaki ayrım çizgisi; ikincisi modern dünyayı inceleyen dallar arasında, geçmişi inceleyenlerle (tarih) bugünü inceleyenler (nomotetik sosyal bilimler) arasındaki ayrım; üçüncüsü ise nomotetik sosyal bilimler arasında piyasayı (iktisat), devleti (siyaset bilimi) ve toplumu (sosyoloji) inceleyen disiplinler arasındaki keskin ayrımdır.

    Raporun ilk bölümünde, bir bilgi biçimi olarak sosyal bilimin tarihsel olarak nasıl oluştuğu ve on sekizinci yüzyılın sonundan 1945’e uzanan süreçte görece standart bir dizi disipline ayrışması tartışılarak ortaya konulur. Komisyonun yaklaşımını esas alırsak, yönetim disiplini piyasayı, devleti ve toplumun örgütlenmesini aynı anda içine almayı amaçlayan nomotetik bir sosyal disiplindir.

    19 uncu yüzyılın sonu ve 20 nci yüzyılın ilk yıllarında, sosyal bilimler içinde yeni bir disiplin oluşturulurken, o disipline özgü yeni bir bilgi nesnesi ve kavram seti yaratılması başlangıç noktası olarak görülmekteydi. Yeni disiplinin diğer disiplinlerle farklılıkları vurgulanmakta bu çerçevede özellikle siyaset bilimi ve sosyolojiden ayıran yanları öne çıkarılmaktaydı. Disiplinin konusunu, çözümlenebilir bir nesne olarak öteki disiplinlerden ayırma çabası, giderek disiplinin programını oluşturmaktaydı. Bu çizgi yönetim disiplini tarafından da izlenmiştir.

    Yönetim disiplinin sınırı ile ilgili bir tartışmanın, sosyal bilimler ve bilim felsefesi ile ilgili yapılan güncel tartışmalardan etkilenmemesi mümkün değildir. İkinci tartışma bir bakıma ilk tartışmanın çerçevesini belirlemektedir. Yönetim disiplininde, uzun bir süre pozitivist çizginin etkisiyle evrensel ilkeleri araştıran bir yaklaşım benimsenmiş; kurumsal yapılanma için ideal modeller bulmaya ve yönetim teknikleri geliştirmeye yönelik girişimler disiplinin ana eğilimleri olmuştur. Yönetim disiplininin temel çekirdeğini, “örgüte” ve “personele” ilişkin sorunlar teşkil etmiştir.

    Yönetim yazını; örgütsel yapılanma, örgütsel kültür, yönetim süreçleri, personel yönetimi, yöneticilik, liderlik ile örgütsel amaçların gerçekleştirilmesi için planlama, eşgüdüm, denetleme gibi işlevlere ilişkin tartışmalar temelinde şekillenmiştir. Var olan ile olması gereken disiplin yazınında ısrarla üzerinde durulan bir tartışma maddesi olmuştur. Yönetim disiplinindeki örgüt ve personel temelli çerçeve “eylem ve başarı” merkezli popüler bir yazını ortaya çıkarmıştır. Bu gelişimin sonucu “star yazarlar” ve “çok satar yönetim kitaplarının” yaygınlık kazanması olmuştur. 1980 sonrası yönetim yazını, toplam kalite, stratejik planlama, esnek üretim gibi konulara yönelmiştir. Bu konuların disiplinin sınırlarını genişletilmesine yönelik ciddi bir katkısının bulunmadığını; disiplinin popüler konularını oluşturduğunu söylemekte yarar vardır.

    Fişek, 1975 yılında yayımlanan Yönetim kitabında yönetim biliminde yöntem sorununa bir bakıma giriş yapabilmek için iki saptamayı ortaya koyar. Bu saptamalar, yönetim biliminin “zaman aşımına uğramış bir düşünüşte direnilerek ‘kamu kuruluş ve görevlilerinin yönetimi’ olarak yorumlanması” ile “bazı işletmecilik uzmanlarının yaptıkları gibi ‘özel işletmelerin akılcı yönetimi’ olarak anlaşılıp daha verimli işletmecilik yöntemlerinin geliştirilmesi çabalarına” indirgenmesi şeklindeki iki temel yanılgıdır.

    Kamu Yönetimi Sözlüğünde, yönetim bilimi, “örgütsel amaçların gerçekleştirilmesinde, olayların ve nesnelerin, oluşum, yapı ve gelişimindeki nedensellikleri açıklamaya çalışan; olguları, mantıksal düşünceyi temel alan, tarihsel ve analitik nitelikte bilgi düzeni” olarak tanımlanır. Ve ilerleyen satırlarda yönetim bilimi bir toplumsal bilim dalı olarak, “bürokratik mekanizmayı oluşturan ya da onunla ilişkili olan kişilerin, kümelerin düşünceleri, hareketleri ve davranışlarıyla ilgili” olduğu belirtilir ve “yönetim bilimi, devlet etkinliklerinin gerçekleştirilmesini inceleyen bir bilim olarak tanımlanmaktadır” denilerek okuyucunun yönetim disiplinini kamu yönetimini inceleyen bir disiplin olarak değerlendirmesine yol açacak bir vurgu yapılır.

    Yönetim disiplini, pratik kaygıların son derece yüksek olduğu bir alanla ilişkilidir. Bu kaygıların disiplinin çalışmalarını etkilemeyeceğini söylemek safdillik olur. Bir toplumsal disiplinin değeri ile uygulamada yol açtığı sonuçlar arasında birebir bir ilişki kurulmaması kaydıyla böyle bir etkiyi ve bu etki sonucu yapılan çalışmalardan da rahatsız olunmaması gerekmektedir.Yönetimle ilgili yayınlara bir göz attığımızda, bu alanda daima örgütle ilgili sorunları çözmeye yönelik reçeteler üreten çalışmaların var olduğunu görebiliriz. Ancak bu disiplinin kapsamının zenginleştirilmesinin yolu; çeşitli sorunların altını çizmek, söz konusu tartışma içeriğinin izini sürmek ve üretken bir birikimin oluşturulmasına teşvik etmektir. Yönetim yazınının disipliner sınırlarını belirlemeye yönelik bir tartışma, “teorik-pratik” çalışmalar, “fildişi kule-popülist çalışma” ikilemlerine düşülmeden yürütülmelidir.

    Yönetim yazınında, zaman zaman karşımıza çıkan gelişmelerden birisi de bazı kavramların hızla yaygın bir şekilde kullanılması daha sonra bu kavramın fetişleştirilerek bütün yayınların bu merkezde yapılmasıdır. Teorik kavramların gündelik yaşamdaki yaygın kullanımı aynı zamanda yorumlayıcı güçlerinin de sonu anlamına gelir. Yönetim bilimcilerin tahlil denemelerinde, belirli gelişmeleri bu popüler kavramlar temelinde açıklamaya yönelmeleri teorik indirgemeci sonuçları da ortaya çıkarabilmektedir.

    Yönetim yazınının “mevcut” disipliner sınırlarının anlaşılabilmesi için yönetim alanındaki yayınların genel bir şekilde değerlendirilmesinde pratik yararlar vardır. Bu yayınlarda incelenen konular, disiplinin sınırlarının belirlenmesi veya disiplinin sınırlarının nasıl anlaşıldığının ortaya konulması açısından önem taşır. Behlül Üsdiken ve Yorgo Pasadeos’un Amme İdaresi Dergisinde yayımladıkları makaleler, Türkiye’deki yönetim yazını ile ilgili hakim yaklaşımı anlamak için önemli çalışmalardır.Bu çalışmalar, ülkemizdeki yönetim yazınının ABD merkezli tartışmalar temelinde yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. Özellikle ülkemizdeki “işletmeci yönetim guru adayları” popüler yönetim kavramlarını hızla Türkçe’ye aktarma telaşı içindedirler. Bu kavramlar ve yönetim teknikleri kısa sürede alanda hayranlarını yaratmakta, anlamları bilinmeden sevilen yabancı şarkılar gibi popülerlik kazanmaktadır.

    Yönetim disiplini ile ilgili ilk lisans eğitimimi almaya başladığım tarihten itibaren, yönetim yazınında farklı dönemlerde hakim olan yaklaşımlar ve bu yaklaşımlar çerçevesinde ortaya çıkan çalışmalar ile resim akımları ve bu akımlara özgü ürünler arasında bir ilişki kurma gibi garip bir eğilimim söz konusudur. Yönetim çalışmalarının büyük bir kısmını klasik perspektif kurallarının geçerli olduğu natürmort resimlere benzetirim. Çalışmalar klasik perspektif kurallarına göre yapılan resimler gibi çalışmayı inceleyen kişilere “gerçek ilişkileri” göstermeyi amaçlar. Ve konusu cansız varlıklar veya nesneler olan natürmort resimler gibi örgüt ve yönetim olgusu her türlü ilişkiden bağımsız bir nesne gibi incelenir. Yönetimle ilgili yayınlarının ne yazık ki önemli bir kısmı eskiz veya reprodüksiyon niteliği taşımaktadır.

    Yönetim yazınında bütün kuramsal birikim ve çalışmalara karşın popüler ve didaktik bir çizgi dün olduğu gibi yarında var olacaktır. Temel sorun kuramsal tartışmaların azlığı ile “yönetim çalışmalarının otarşik bir şekilde diğer disiplinlere kapanması” veya “eklektik üslubun” yazını yönlendiren temel yaklaşımlar olmaya başlamasıdır. Aynı zamanda yönetim araştırmalarında kabul görmüş yöntemlere yönelik köklü eleştirilerin yapılamaması da yönetim yazınının sürekli kendini tekrarlamasına yol açmaktadır.Yönetim yazınının tarihsel gelişimine ilişkin “kapsayıcı bir tartışmaya” girişmek; var olan çalışmaları eleştirel bir biçimde “sorgulamak”; “yeni” ve “farklı” bir yazının yaratılmasındaki yetersizliklerin nasıl giderilebileceğine ilişkin öneriler üzerinde durmak disiplinin sınırlarını geliştirmesi açısından önem taşıyan girişimler olacaktır.

    “Bilim” ve “bilgi” kavramları üzerinde yapılan hararetli tartışmaların, yönetim disiplininin sınırlarını daha belirsiz ve tartışmalı hale getirebileceği iddiasında bulunabiliriz.Bilgi ve bilim felsefesindeki meydan okumaların, yönetim yazını üzerinde önemli veya önemsiz bir şekilde etkide bulunacağı açıktır. “Nesnellik” ve “bilimsel yönteme” ilişkin postmodernist eleştiriler yönetim yazınındaki kurgusal çözümlemelerin sayısını arttırabileceği gibi yönetim yazınında teorik çalışmaları daha da azaltabilir. Sosyal bilimlerde disiplinlerin ortadan kalkacağı veya kalkması gerektiği gerçekçi bir düşünce ve yaklaşım değildir. Bu çerçevede disipliner bölünme ve var olan disiplinlerin sınırlarının tartışılacağı ve yeniden yapılandırılacağı; giderek güçlenen disiplinlerüstü bir yaklaşımın, yönetim disiplinin geleneksel sınırlarını zorlayacağı açıktır.

    Disiplinlerin moderniteyle birlikte ortaya çıktıkları ve kendi içlerinde bir işbölümü ve dokunulmaz alanlar yarattıkları ve giderek disiplinlerin kuraklaştığı görüşü haklılığı barındırmakla birlikte bütünsellikten uzak bir patchwork (kırkyama) yaklaşımının benimsenmesinin de sosyal bilimlerdeki özgün üretimlerin önünde bir engel olduğu da diğer bir gerçekliktir. Yönetim yazınının disipliner sınırlarını genişletmesi için farklı yaklaşımlar ve yönelimleri bünyesinde barındırmalıdır. Ancak eklektik ve anakronik yaklaşım bu süreçteki en önemli tuzak olarak varlığını dün olduğu gibi bugünde varlığını korumaktadır. Ama disiplinin kuraklığını ve yavanlığını ortadan kaldırmanın temel yolunun “öncülük iddiasında olmayan” avangart çalışmalar olduğunu söylemekte beis yoktur.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 989
    Kayıt tarihi
    : 23.02.07
     
     

    Okur yazar. Her Türk gibi düşünür. Anakronik ve eklektik düşünceden nefret eder. "Sosyal düşüncede..