- Kategori
- Kişisel Gelişim
- Okunma Sayısı
- 403
Yönetişim

Yönetişim kavramı bir tarafın diğer tarafı yönettiği, çalıştırdığı bir ilişkiden, karşılıklı etkileşimlerinin öne çıktığı, çalışmanın toplumsal/sosyal içeriğinin daha farklı algılanarak yeni bir ilişkiler bütününe doğru atılan ilk adımı ifade ediyor. Yönetim terimine göre daha katılımcı ve daha esnek, toplumsal yaşamın her alanının, yeniden, birlikte, tasarlanmasına yönelik öğrenen organizasyonları içeriyor.
Sürdürülebilir gelişim için iyi yönetişim; toplumsal karar süreçlerinde sorun hangi ölçekte ise o ölçekle ilişkili olan yurttaşların karar alma süreçlerine doğrudan katılabildiği mekanizmaları gerektiriyor. Önceden belirlenmiş süreçlere, katılınan bir demokrasi veya temsil/vekil aracılığı ile yetki devredilerek işletilen süreçlerden daha gelişkin, doğrudan, toplumun geleceğine ilişkin kararlarını, bilgilenme ve ikna süreçlerinin işletilerek alınabileceği mekanizmalara ihtiyaç duyuyor.
Evrensel nitelik taşıyan yönetişim ilkeleri şöyle sıralanmakta:
Hukukun üstünlüğü,
Etkin katılım,
Şeffaflık
Açıklık,
Duyarlılık,
Adil olmak,
Hesap verme yükümlülüğü,
Etkinlik ve verimlilik,
Stratejik vizyon.
Ülkemizde kamu kesiminde bu sürece yönelik AB Eşleştirme projesi kapsamında 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, İhale yasası gibi düzenlemelere gidilmiş ancak uygulamada henüz yeterli etkin düzeye ulaşılamamıştır.
Kamu kesiminde yönetişim; öncelikle kamu hizmeti sunan tüm kuruluşların hukukun üstünlüğü temelinde şeffaflığının sağlanması ve her an hesap verilebilir düzeyde açıklığa kavuşturulmasıdır.
Bu süreç diğer yandan kendi sorunlarına sahip çıkan, kalite talep eden, çözüm öneren sorun etrafında oluşan, sorun çözüldükten sonra dağılan; öğrenen organizasyonlarla müdahale eden, yurttaş organizasyonlarının ortaya çıkmasıyla birlikte sağlanabilecek bir düzeydir.
Her kamu kurumu bu ülkenin vatandaşlarının vergileri ile var olmaktadır. Önceliği vatandaşın hayatını kolaylaştırmaktır. Günümüzde tüm kamusal kurumların görevini yönetişim ilkeleri çerçevesinde yapması evrensel yükümlülüğüdür. Kaliteyi talep etmek ise vatandaşın kalitesini belirler.
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Merhaba...Türk insanı ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet döneminde tam anlamıyla demokrasili bir yaşam içinde olmuştur. Çünkü, insan yerine devleti kutsal bilen atanmış bürokratik elit kadro, demokratik seçimlerle yönetime gelen siyasi partilerin önünde engelleyici olmuşlardır.Bu nedenle de vatandaşın, hangi kaliteyi talep edeceği konusunda yeteri kadar bilinçli olduğunu düşünmüyorum. Ama ümitsiz de değilim.Selamlar
cdenizkent 20.08.2008 11:19- Cevap :
- merhaba.. bilişim çağının olanakları olağanüstü bir hızla bilgiyi yayıyor, içerik ne olursa olsun.. Bir olumlu talebin oluşması eskisine oranla daha çabuk olabiliyor.. Belki de toplumda ilk kez bir demokrasi talebi var hiç olmadığı kadar ve değişik kesimlerden. Bu biraz umut verici.. sevgi ve saygılarımla.. 20.08.2008 11:39
Değerli Salih Bey, "Ben devletim, ben müdürüm, ben amirim..." Diyen bir anlayışa şeffaflık ne yapsın, yönetmelik ne yapsın! Trilyonluk otolar içerisinde seyahat eden devletlüleri! Aç karnına alkışlayan vatandaş, demokrasiyi ne yapsın, insan haklarını ne yapsın? Dökme su ile kuyu dolmayacağını zannederim öğrenmeye az kaldı. 70 milyonluk ülkemizde okunan kitap sayısı yıllık 12 milyon, gazete sayısı nerede ise 20 kişiye bir tane. Vatandaşımızın aklı daha beline ancak inebilmiş! Elinize sağlık. Sağlıcakla kalınız.
Canmehmet 19.08.2008 16:06- Cevap :
- :)) merhaba işte herşey yavaş yavaş.. süreç durmasında. sevgi ve saygılarımla.. 19.08.2008 16:58