Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yöntem sorunu üzerine birkaç söz: “Mustafa”

Yöntem sorunu üzerine birkaç söz: “Mustafa”
 

Ah çocuk ah, tarihi, kahramanları ve yaratıcıları anlamadan yaptığın her şey zul ve zulum olacaktır.


“Yalnızlık paylaşılmaz,

Paylaşılırsa yalnızlık olmaz”*.

Şair, yaratıcılığının kaynağını ele aldığı muhteşem mısralarda varlığının kaynağını bolluktan, çokluktan değil yalnızlıktan geldiğini açıkça anlatır.

“Yalnızlık” Yaratıcıya has bir özelliktir. En büyük yaratıcı bırakın yalnız olmayı “Tek” tir. “Yalnızlık” yaratıcıların ödülüdür. Niteliksel, kavramsal ve hayatidir.

“Yalnızlık” niceliksel çoğunluk ve kaosa karşı “Yaratıcılığa” tanınmış bir teneffüs, nefes almadır.

“Yalnızlık”, felsefi bağlamda görece çokluk, her şeyin en üst biçimi ve her şeydir. Yukarı çıkıldıkça, pramitin üstlerinde zaten çoğunluğu, kalabalığı alacak yer ve mekan yoktur. Zirve, değişik yollardan ve özelliklerden oraya gelmiş “Yaratıcılar” mekanıdır.

“Yalnızlık” aşkın, sevginin kaynağı, his doruğudur. Yalnızlık hissi olmasa “Aşk” olmazdı, yaşam yavanlaşır, şairler şiir yazamaz, ressamlar resim yapamaz, romancılar romanlarını yazamaz olurlardı.

“Yalnızlık” sosyolojik yaklaşımda bir bağlamdır. Bulunulan yer itibariyle yalnız olup her yere bağlı ve iletişim içinde olabilir, astral veya enerji yolu ile “çokluğa”, “teklik” ile ulaşabilirsiniz.

“Yalnızlık”, yaratıcılık, yüksek enerji ve zamanın görece durması anlamına gelir. “Yaratıcı” için zaman akıp gitmez, her şey andadır. “Yaratıcı” bu anlamda hep vardır, onun için gecikme, eskime, geç kalma yoktur.

“Yalnızlık” bu bağlamın dışından bakıldığında anlaşılmaz, can sıkıcı bir şey görünebilir. “Aşk”ın en büyüğüne, “O” na yalnızlık olmadan ulaşmanız mümkün değildir. “O” çoğunluk makamı değil tekillik makamıdır. “O”na ulaşmak için yalnızlaşmak, bunu yöntemleştirmek zorundasınızdır.

“Yalnızlık”, yalnız adam bağlamının uzayın katrilyonlarca değişik noktasına dağılmış yerlerden “O” na bakma denemesi gibi düşünebilirsiniz. “O” anda o noktalara gitmeden, o noktalardan ona bakabiliyor olmanız “Yalnızlık”tır. Bu, ceza, eza, kabahat değil Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Hacı Bektaş’ın tanımladığı “Aşk”, rehberlerin tanımladığı “İnanç”, Ermişlerin belirlediği “Yol” dur.

“Yalnızlık”, rüyanızda bile hakkında fikir sahibi olamayacağınız bir şeydir, onun hakkında fikir sahibi olduğunuz an zaten “Yaratıcı” sizsiniz, “Zirve”siniz, “Tek” siniz. Bu nedenle bahseden değil bahsedilen olursunuz. Zirveye çıkmadan zirveyi tasavvur edemezsiniz. Oraya çıktığınızda da yanınızda orayı tasavvur edecek kimse olmayacaktır. Orada olanlara da bildiği bir şeyi söylemenin anlamı olmayacaktır.

“Yalnızlık” başka şekilde şiirsel bir şeydir. Korkularınıza da ilhamınıza da neden olabilir. Bu sizin turnusol kağıdınızdır. “Yalnızlık” sizi ne kadar ürkütüyorsa bağlamınızın koordinatları oralarda bir yerdedir. “Yalnızlık” istense de olunamayacak, içine girmek için yol haritaları üzerinde bir ömür tüketilen bir şeydir. Ferhat’ın kazdığı dağlarla ulaşmak istediği şeye benzer bir hedeftir “Yalnızlık”.

“Yalnızlık” o an, yanında çevrende bulabileceğin şeyler, onlarla bütünleşmek değildir. Orada olmayan şeyi, geleceği, öteyi, geldiğin yeri bilmek düşünmek ve ulaşmak çabalarının tümüdür.

“Yalnızlık” zor zanaattir. Şairler yaratır, dizeler yazdırır.

“Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım” **

“Yalnızlık bir döşekse yastığına başını koy
Saçını tara geçen gemilerin
Dip sularına karış kestanenin
Bulutun çalgısını duy
Bir yol başlarsa senden biterse sende
Taşını döşe güneşini aç
Uçtukça gömül balçığına

Bir yalnızlıktan gidilir kalabalığa.” ***

“Yalnızlık” yollara düşüp yol almamak, gidipte gitmemek, sevipte sevmemek , ölüp te ölmemektir. Be çocuk, sen yalnızlıktan ne anlarsın ki? Sen son zamanlarında yalnızdı çevresi kalmamıştı dediğinde o çevreler olmuştu haberin olmaz tabii.

Sen nereden bileceksin. Matematiksel yaşam öykülerinin belgeselcisi olarak ruha, ulaşmayı hedeflemez isen nereden bileceksin ki “Yalnızlık” en yüce makamdır. Nereden bileceksin ki “yalnızlık” yaratıcının en büyük ödülüdür.

“Çocuk”, bunları anlayamamış olman nedeniyle, bir film yapmana rağmen yaptığın şey bir sanat değil, bir “Belgesel”, bunca yol gelmene rağmen, geçmişteki kazandıklarının gözünü doyurmaması, “parasal” ödüller, sponsorluklar peşinde koşman, hala evet veya hayırla boğuşman, olmayan şeyleri öfke ve tehditle sızdırman hep bundan. Oysa sen de bu yolda geçirdiğin deneyimle “Yalnızlık” ve zirve yolcusu olabilirdin. Kolayı, çoğulu seçtin. Olsun seçim senin.

“Yalnızlık” bazen sana nedensiz açılan kapıların şer kapısı mı, hayır kapısı mı olduğunu matematiksel hesaplara başvurmadan anlamayı mümkün kılan yerdir. Sen, açılan kapıların genişliği, sana sunulan şeylerin büyüklüğü karşısında başın dönmüş, hasar almış çoğunluktan biri olmuşsun. Bunu bir suç olarak anlatmıyorum, seçim senin.

“Yalnızlık” yaratıcıya, çokluk insana aittir. Sen, onun yalnız yaşamasından ve ölmesinden korkma. Korku sana ait bir duygu, “O”na değil. Yoksa on yıla yüzyılların deneyimini sığdırmış, gelişimin seyrini anlamış, bir büyücü kıvraklığı ile bugün bile kullanılabilen kurumlar, mekanizmalar yaratmış modern zaman rehberi “Atatürk” ü ve yaratıcıları hiç anlamamışsın demektir. Bu yaptığın şey inançsızlık bağlamıdır.

“Rehberlerinin” karikatürü yapıldı diye ayağa kalkanlar, bir başka yaratıcının kişisel denebilecek seçimlerinin, tercihlerinin açığa çıkmasına karşı el oğuşturmaları bundan. Çocuk, sana açılan kapılar hayra değil şer’e açılıyor.. Farkında değil misin.

Sen çizgi romanlardaki kahramanları hiç tuvalete giderken gördün mü? Çizilen şey insan gibi olmasına rağmen insani bir ihtiyaç için ayakta durup işediklerini gördün mü be çocuk?. Kahramanlık bağlamıdır bu. Kahramanını seversin, o her şeye ait ve mal olmuştur. Hadi sana bi kopya vereyim. Dünyada benzer değişimler devrimler gerçekleştirmiş insanların başkaları tarafından çekilmiş belgesellerini izle, senin yaptığına benzer bir açığa çıkarma insanlaştırma hiç var mı?

Tarihin çarkları geriye çevrilemez be çocuk. “O”nu insanileştimek artık iyi ve doğru bir çaba değildir. Diriltmeye çalışmak gibi bir şey. Gerek yok, o bir toplumun gönlünde yer almıştır artık onu etten kemikten hale dönüştürmene, suretiyle uğraşmana, yeni renkler eklemene gerek yok artık.

Şu soruya cevap vermeni beklemiyorum tabi, 1920 ile 1938 arasında bugün bile örnek olunabilecek hızda bir Modern Cumhuriyetin kuruluşunun bedelsiz mi gerçekleşebileceğini sanıyorsun. Bugün sana anlamsız gelen her şey o gün gereklilik bağlamındaydı. Bugünün mantığı ile “Amerikan”, İngiliz ve müttefik askerlerinin Normandiya’dan girerek tarla sürer gibi sayısız insan, asker öldürmelerini anlayabilir miyiz? Ah, ne kadar da çok insan ölmüş denebilir mi?

Ah çocuk ah, tarihi, kahramanları ve yaratıcıları anlamadan yaptığın her şey zul ve zulum olacaktır. Bak “belgeselini” seyretmedim, seyretmeyeceğim de, yarattığı enerji ve ortamı izlemek onu izlemekle eşdeğerdir.

“Yaratıcı” nın senin tarafından yeniden insanlaştırılmasına gerek olmadığını bir kez daha anlamanı istiyorum.

“O, en büyük yalnız adam” der ki:

—“Sanatkar, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”

* Özdemir Asaf

** Atilla İlhan

** Sabahattin Kudret Aksal

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..