Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Yönü değişmiş olarak uzaklaşırken, yaklaşmak zaman içinde hayal olur

Yönü değişmiş olarak uzaklaşırken, yaklaşmak zaman içinde hayal olur
 

Hayatın geride kalan kareleri çözülüp giderken sonsuzluğa, ufalanmaya yüz tutmuş değerler bir bir yitip gidiyorsa yarınlara, geçmişin geleceğe mirası tükenmişlik ve bıkkınlık sayılıyorsa eğer bunun böyle olmadığını haykırma zamanıdır Şu an,

Yeni bir güne daha merhaba demeye hazırlanırken;

Değerlerinize dikkat edin

karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin

Kaderinize dönüşür…

Başlıklı bir iletiyle gün tarafından karşılanıyorsanız ve içinizi sıcacık bir meltem esintisiyle doluyorsa ve açıklanması mümkün olamayan ses tonu ve ezgisel motifiyle bütünleştirip başka alemlere sürüklüyorsa sizi, işte hayat ben buradayım ama sen burada değilsin diye sesleniyorsa eğer yanlışlardan dönmenin tam zamanıdır Bu an

Prof.Dr. Saffet Solak’ın bir hatırasından yola çıkılarak hazırlanan bu çalışma için Osman Sarı ve Yalçın Soylutuna’ya çok teşekkürler.

Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Genç ve bekârdım. Küçük bir beldeydi görevlendirildiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen bitişiğindeydi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine doğru çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareketlenme olmamıştı. Evin büyüğü Hacıanneye sıkılarak:"Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim. Hacıanne:"Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, o geldikten sonra yatacağız." dedi. Merakla, tekrar sordum:"Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?"Hacıanne:"Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir ve bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde "ışığı yanan bir ev” “bulsun diye bekliyoruz." Bu ifade yeni gün henüz güneş ışığıyla kucaklaşmamışken beni duygusal açıdan nakavt etmeye yetmişti bile. Ağlamak ama derinden ve sessizce... bu pekte beceremediğim ruhumun derinliklerinde saklı karanlığın homurtusunu duymamak için belki de bilmiyorum. Sonrasında şöyle devam ediyor. Konya Ovası'nda, ya da bir başka yerinde Türkiye'nin, trenden inen yabancılar için "Işığı yanan evler“yerinde hâlâ duruyor mu?Yabancıların, yorgun bedenlerini yün yataklarında dinlendirmeye devam ediyorlar mı? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler? Bu güzel insanlar, atlarına binip gitmişler. Bizler, atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleri olup çıktık aslında. Çekip gidenlerin doldurulamamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız biz. Şâir öyle diyordu:"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler." Şimdi bu güzel insanlar, neden ve nasıl atlarına binip gittiler? Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız çekip gittiler? Ey güzel yurdumun güzel insanları! Neredesiniz? Bu ifadeyle de sona eriyor ve ben yeni bir güne daha dağılmış olarak başlıyorum.

 
Toplam blog
: 40
: 1069
Kayıt tarihi
: 25.07.06
 
 

İzmirli'yim. Felsefe mezunuyum. İlgi alanlarım Felsefe, edebiyat, sosyoloji, tarih, toplum ve kültü..