Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '10

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

Yozgat 10. Sürmeli festivali şiir şöleninin izleri

Yozgat 10. Sürmeli festivali şiir şöleninin izleri
 

YOZGAT SÜRMELİ FESTİVALİNDE ŞAİRLER


1. gün

Yozgat’taki 10.Sürmeli Şiir Şölenini duyunca tüm vakitsizliğime rağmen eşim ve kızımla hazırlıklarımızı tamamlayıp Ankara’dan sabahleyin yola çıktık. Seyit amcam ve oğlu Hakkı, bizi şehrin girişinde karşıladılar, birlikte önce Saat Kulesinin karşısındaki Tonusluoğlu çarşısında yıllardır terzilik yapan Çınar amcamın yanına gittik. Yılların anıları duvarlara sinmişti, büyüklerimin resimleri bana hoş geldin diyordu sanki. Ben “Geç kaldım, hadi bekliyorlar.” deyince amcam da yanımıza geldi ve yolun karşısındaki Kültür Müdürlüğüne doğru konuşa konuşa ilerledik. Ne kadar özlemişim Yozgat’ı…
Toplantı binamız olan Kültür Müdürlüğü binasına girmeden dışarıda bekleyen şair arkadaşlarımızı görünce içim kıpır kıpır etti. Hiçbir dinleti beni bu kadar heyecanlandırmamıştı, bu şiir şöleninin ata toprağım olan Yozgat’ta olması beni daha farklı duygulara çekmişti. Amcam, Ahmet Sargın Bey’le beni tanıştırdı, onun “Yeğenim, Albay olan ağabeyimin kızı.” derken gözlerindeki gururu hissetmek ne güzeldi. Daha önceki dinletilerde karşılaştığımız dostlarımızı görünce ben izin isteyip onlarla selamlaşmaya gittim, ortalıkta müthiş bir telaş vardı. Bir gün önce gelenlerin olduğunu Ahmet Bey’den telefonla öğrenmiştim, Bazıları da benim gibi henüz geliyordu. Köşelerde dost sohbetleri, çay içenler, kahvaltı yapanlar, okuyacağı şiiri internetten çıkış almaya çalışanlar…Bizler, birbirini sanal ortamda tanıyıp dinletiler aracılığı ile tanışan şairlerdik…Bazılarımız, başka ortamlarda tanıştığı için göz ve gönül aşinalığı ile Yozgat’ta bulunmanın mutluluğunu paylaşıyorlardı; ancak çoğumuz birbirimizi internet üzerindeki şiirlerden tanıyorduk ve burada hep herkes birbirine ilk önce kimdir acaba, diye bakıyor; sonra da “Ya, siz o kişi misiniz? ”diye şaşkınlıklarını dile getirip selamlaşıyor, dostça kucaklaşıyordu. O anı anlatmanın sıkıntısını çekiyorum, yaşamak gerek. Arkadaşlarıma eşimi, kızımı, amcalarımı tanıştırdım, sonra birlikte sunum yapacağım Kelami Bey, hoş geldiniz deyip kendisini tanıştırdı. Yozgatlı şair Salim Gülbahçe, yeni gelen arkadaşların isimlerini listeye ekliyordu. Biz Ahmet Sargın Bey’den sunumla ilgili önerilerini aldık. Programın akış sırasını aldık, hangimizin nerede konuşmayı alacağını listeledik.Daha sonra sahne düzeni için aşağı indik. Yeni gelen arkadaşlarla selamlaştık, ancak kimin kim olduğunu bilmek açısından diğer dinletilerdeki gibi yaka kartı verilmemesinin eksikliğini çektik.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Yozgat Valisi Sayın Amir Çiçek, Yozgat’ın tanıtımı için çaba sarf eden şairler Ahmet Sargın, Salim Gülbahçe ve Osman Yüksel’i plaketle ödüllendirdi.
Vali Bey’in bu yıl ulusal düzeyde 10. ve uluslararası düzeyde 2.si kutlanacak olan Sürmeli Festivali kapsamında düzenlenen bu Şiir Şöleni’ndeki konuşması, bir ilin tanıtımında yetkililerin destek çıkmasının ne kadar önemli olduğu açıkça kendini hissettirdi. Yapılan anlamlı konuşmanın ardından tüm şairler adına YOŞAYBİR Başkanı Ahmet Sargın Bey, kendilerine teşekkür eden ve Sürmeli şiir şöleni hakkında bilgi veren bir konuşma ile uzaktan yakından gelip bu salonda kenetlenen şairlerimize hoş geldiniz, dedi ve Belediye Başkanı ve baro başkanı Sayın Yusuf Başer, kürsüden tüm şairlerin gönüllerine hitap eden ve “İyi ki Yozgat’a gelmişiz.” dedirten konuşmasını yaptı.
Program akışında şiir okumalara geçmeden önce Yozgat tanıtım CD’sini izlerken gün be gün, Yozgat’ta nelerin değiştiğini de gördük, yeniliklerden haberdar olduk ve Yozgat’la ilgili bilmediklerimizi öğrendik.
Biz - Kelami Bey ve ben Serap Hoca- programı sunarken sahnenin hemen önünde bulunan protokolde o ilin valisinin ve belediye başkanının bulunduğunu bilerek bin kat heyecan içindeydik, ancak protokolle birlikte Yozgat halkının da bu etkinliğe katılımı, verilen değerin bir sonucuydu ki bu da bütün gelen misafirleri mutlu etmişti.
Sahneye şair arkadaşlarımızı davet edişimiz, onların şiirlerini ve mesajlarını iletmeleri bizleri kaynaştırdı, duygu selinde yitip gittik. Her şairin kalemi başka söyleyip başka yazar. Bunun en güzel örneğini o sahne gördü, dinleyenler duydu.
Kaç yıldır gelemediğim memleketimdeki akrabalarım beni dinletide yalnız bırakmadılar, tüm hemşehrilerimin yanında onların varlığı benim sahnedeki heyecanımı azalttı.
Program Yozgatlı şair Sami Sırakaya (1951-2001) ’nın bir dörtlüğü ile kapatıldı:

“Bozok yaylasından mübarek belde
Bellidir tarihte Yozgat’ın izi
Hiç soranı yok ki, nedir, ne halde
Onun için buruk özü Yozgat’ın.“

Programın bu bölümünün bitiminde herkesin aklında ve yüreğinde binlerce kelebek uçuşurken ben kendime bir öz eleştiri yapıp dedim ki “Şiirinden alıntı yapılan şairin ismini unutmamalı ve dinletiler için gelmek, sadece sahnede şiir okumak değildir, yüreklerin kaynaştığı yerde olmak da yetermiş buraya gelenlere.”
Çıkışta misafirlere Yozgat’ı tanıtım amaçlı olarak hazırlatılan harita ve kitapçıklarının olduğu çantalar armağan edildi, Şunu belirtmeden geçemeyeceğim, tanıtımlar göz ve gönül doyurucu olarak hazırlanmıştı, Anadolu’muzun her ilinin bu tür tanıtımlara ihtiyacı oluyor çünkü belli illerin dışındaki illeri tanımıyor sanki genç nesil.
Şiir şöleni bitiminde bir kısım arkadaşımız Yozgat’ın yerel gazetesi olan İleri’ye ve Yozgatlı ressam Mehmet Saygı’nın sergisini gezmeye gittiler, ben onlara ancak müzede yetiştim.
Yağmur hafif hafif çiseliyordu. Kapıdan girer girmez ilk ilgimi çeken konağın muhteşemliği oldu, ana giriş kapısının yan tarafında adam boyundaki küplerin adeta bekçilik yaptığı bu konakla ilgili olarak yetkililerden ve burada yaşayanlardan aşağıdaki bilgileri aldım:
“Yozgat il merkezinde, A.Nohutlu Mahallesi, Emniyet Caddesi’nde bulunan Yozgat eşraflarından Nizamoğulları ailesine ait olan konak, 1871 yılında yapılmıştır. Bu yapı XIX. yüzyıl sivil mimari örneklerinden olup Yozgat’ın mimari ve dekoratif özelliklerini de yansıtmaktadır. Konak 1979 yılında Kültür Bakanlığı tarafından onarılmış ve 1985 yılında Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. “
Müzenin hangi odasına girsek apayrı bir dünyanın içinde bulduk kendimizi, hayranlığımızı dile getirecek kelime bulamıyorduk. O kadar güzel bir düzenlenme yapılmıştı ki konağa, sanki tarih öncesinden konağın sahipleri kolumuza girmiş, bize evlerini ve Yozgat’a ait değerleri tanıtıyordu. Kafamızı nereye çevirsek tarih bize sesleniyordu. Ben anneannemlerin yıkılan evinin sofasını, dolap düzenlerini, oymalı kapılarını, kilimlerini… görür gibiydim. Giriş katındaki odanın birinde topraktan çıkarılan pişmiş toprak lahitlerden birinin resmini çektim, o kadar farklıydı ki adeta küçücük bir odacıktı. Konağın perdeleri Yozgat kadınlarının ve kızlarının el emeğini yansıtırken, tahta işlemeciliği, oymacılık ve bakır işlemeciliği de erkeklerin yeteneklerini sergilemekteydi.
Etnografik eserler, yöresel kadın ve erkek giysileri, el yazmaları, eski telefon santralleri ve manyetolu telefonların da sergilendiği zemin kattan üst kata çıktığımızda hepimiz şaşırdık. Burada eskiden burada gelinlerin “Ud kemanı çalmazsa Aynalı körük gelmeyince ben gelin olmam.” dediği Aynalı körük zemine merdivenle inilen bir düzen içine yerleştirilmişti. Bu yaylının Eski Belediye Başkanı Salim Korkmaz Bey tarafından müzeye bağışlandığı söyleniyor. Çıkıp da o yaylıya gelin olası geldi gençliğimin.
Bu katın her odası, milli kültürümüzle öyle iç içe yaşattı ki bizi. Düşünebiliyor musunuz, tarihi bir piyano bile vardı.O odadan çıkıp da yan odaya girdiğimde yöresel giysisi ile bizi karşılayan mankenin üzerindeki giysilerdeki renk uyumu ne hoştu, ya hemen şu sağdaki ayaklı dikiş makinasında kim bilir kaç genç kızın çeyizi hazırlanmıştı.
Müzeden çıkarken çisil çisil yağan yağmur damlaları, sanki geride yalnız kalan Nizamoğullarının gözyaşlarıydı.
Müze çıkışı yeniden toplandık tüm şair arkadaşlar ve Yozgat saat kulesinin, tarihi Çapanoğlu Camiinin önünden, ecdadımın da ayak bastığı Lise Caddesi’nden, rahmetli babacığımın mezun olduğu Yozgat Lisesi’nin önünden gün batımına doğru giderek Özel Ergin Okulunun önüne geldik. Okul mu, otel mi diye sordum oralılara, “okul” dediler. Meğer sorduğum kadar varmış, çünkü bahçesindeki faytonuyla, şelalesiyle bu okul bahçesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen ’En Güzel Bahçe’ yarışmasında Türkiye genelinde 21 okul arasına girmiş. Okulun içinde de farklı bir hava vardı, yöresel divanların (makatların) üzerindeki halı minderlerin üzerinde oturup çay içtik, yorgunluk attık. Daha sonra yemek salonuna geçtik, sabah 11 gibi yolda içtiğim bir tas çorbadan başka bir şey yememiştim, ne verseler yiyecektim. Öğrenciler gibi sıraya girip de yemeklerimize kavuşunca sohbeti falan unuttuk, yemek bitiminde aşçıya teşekkür ettik, gerçekten çok güzeldi yemekler. Şair arkadaşlarım da hem yemek yiyor hem sohbet ediyorlar ve birbirleriyle daha bir yakınlaşma imkanı buluyorlardı. Her birimiz uzak uzak yerlerden gelmiş ve şiir adına bu sefer de Yozgat’ta kenetlenmiştik. Yemekten sonra salonun yanındaki dinlenme köşesine geçtik. Herkes farklı bir yerde sohbete dalmıştı, bizim oturduğumuz yerin zeminindeki diz boyu satranç taşları duygu yüklü biz şairlere hayatta akıl yarışının da önemini vurgulamak ister gibiydi. Bu dinlenme köşesindeki devasa akvaryum da insanı adeta denize götürüyordu.
Çaylarımızı bitirirken toplanmamız istendi, dışarı çıktığımızda hava iyiden iyiye kararmıştı. Arabalarımıza binmeden şehre tepeden bakan bu yerden Yozgat’a baktığımda şehrin bize ışıl ışıl gülümsediğini gördüm.
Yozgat, anılarımda hâlâ çocukluğumu ve gençliğimi saklayan Yozgat, hadi bana geçmişi yaşat…
Kafamdaki binlerce düşünce ile arabaya bindik, ben şimdi nereye diye sorup duruyordum, gece şehri gezmek ne güzeldi. Nihayet arabalar durdu, girişinde ışıklı bir tabela asılı olan bir konak bizi karşıladı. Bu ışıklı panoda konağın eski hâli ve yeni hâlinin fotoğrafları vardı. Yozgat’ta Ramazan sohbetlerinin yapıldığı Hayri İnal Konağı’na girerken kendimizi çok özel hissettik. Konağa girerken ayakkabılarımızı çıkardık ya da galoş giyindik ve taş çerçeveli cümle kapısından içeri girdik. Bu konak, Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla 2007 yılında Yozgat Belediyesi tarafından restore edilerek yöre turizmine kazandırılmıştır. Görevlilerinin güler yüzü ve ilgisiyle karşılandık, girişte Alper imzalı ve bu güne dek hiçbir yerde görmediğim bir Atatürk portresi vardı, sanki Atamız bize “İşte böyle, kenetlenin, birbirinize bağlı olun.” der gibi bakıyordu. Geçen yılki Sürmeli Festivali’nin birinci gününde konağın açılışı gerçekleştirilmiş Yozgat’ta 1960’lı yıllarda belediye başkanlığı yapan ve belediye tarafından restore ettirilen tarihi konağın sahibi olan Hayri İnal, Yozgatlılardan sadece Yozgat’a en iyi hizmeti yapmalarını istemiş.
Konağın yukarı katına çıktık. Sanki bir komşumuza, yakın bir akrabamıza misafir gelmiş gibiydik. Yozgat Belediyesinin de katkılarıyla geçmişten bugüne gelen konsollar, oymalı kapılar, üçgen koltuklar, taş ayna, bakır küpeli kazanlar, eski tarihi işleme tavanlar, pencerelerdeki tahta oymalar, el örgüsü perdeler… adeta geçmişi bugüne getirmişti. Konağın yukarıdaki sofasında taş plak ve gramofon vardı. Bir an daldım oradaki antika telefonu görünce. Sanki çevirmeli telefonla postaneye bağlanıp sıra aldık, saatlerce bekledikçe sıramız gelince ancak konuşabildik. Ben bu düşlerdeyken çalan cep telefonu bana nerde olduğumu hatırlattı. Sofanın sağ tarafındaki odadan gelen seslere yöneldik. Burada Yozgatlı âşıklar, ellerinde sazlarla dillerinde sözlerle hazır bekliyorlardı. Kimimiz divana, kimimiz yer minderlerine, kimimiz oymalı sandalyelere oturduk ve başladı atışma. O kadar samimi bir ortam vardı ki… Atışmanın ardından türküler söylenmeye başladı, bu arada odada oturacak yer kalmayınca geni gelenler konağın diğer odalarına yerleştiler. Şöyle bir dolaştım, - her odası ayrı Türk motifleriyle bezeli konakta kimi arkadaşlar birbirleriyle şiir paylaşımında bulunuyor, kimi sohbet ediyor, kimi etrafı inceliyordu. Vakit nasıl geçti bilemedik. Çayımızı içtik, kavurgamızı yedik… Ardından karpuzumuzu yedik. Ne acıktık ne susadık. Gönlümüz de midemiz de doydu. Ev sahibimiz Ahmet Sargın Bey, bizlerle çok yakından ilgilendi. Gündüzki törende şiirlerini okuyamayan arkadaşlarımız şiir paylaşımlarında bulundular. Köşedeki konsolun aynası nice anılara şahitti ve şimdi yurdumun dört bir yanından gelen misafirlerin anılarını da içine sindirdi. Gecenin ilerleyen vakitlerinde Yozgatlı şairlerden Hakkı Yurtlu, valimizin şehre renk kattığını anlatan şiirini ve ’kene ağıdı’nı okudu. Ardından Bozok şairi Yaşar Yiğitsoy hoş geldiniz, şiiri okudu bizlere. “Yuvamıza hoş geldiniz.” derken “Abbas Sayar sultanımız.”derken ne kadar içliydi şairimiz.
Çok hoş bir ortamdı, candan bir kucaklaşma oldu Yozgat’taki toplantıda. Bir odada türküler söylendi, oyunlar oynandı. Sazın sesine karışan Yozgat Sürmelisinde birleşti şair yürekli insanlar. Kapı kapatıldı, öbür odada şiir okumak isteyen arkadaşlar konağı dost sohbetinin yanında şiire de doyurdular. Yozgat Valiliğince Türk Sanat Müziği Repertuarına yeni eserler kazandırmak, bestecilerimizi yeni eserler üretmeye teşvik etmek amacıyla II. Uluslararası Sürmeli Festivali etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen şarkı yarışmasına eser yollayanlardan şiirlerini okuyanlar oldu.
Evet, “Ey şairler, Yozgat’a hoş geldiniz.” diye şiirler okudu Yozgatlı şairlerimiz bizlere. Hoş bulduk, evet gerçekten “hoş” bulduk Yozgat’ı.

2.gün

Sabah Yozgat Kent Park’taki kahvaltıda buluşmak üzere arkadaşlarımdan ayrıldım ve çocukluğumun geçtiği Yukarı Nohutlu Mahallesine gittik bizi hiç yalnız bırakmayan amcamla. Demirtürk Sokak levhasını görünce bütün anılarımı adeta yaşadım bir anda. Çocukluğumda her yaz annemlerle büyükbabam Mirat Orhon ve İsmail Demirtürk’ün evleri arasında mekik dokuyan, ağaçlara tırmanan, Musa Camii’nin bahçesinden geçerek bakkaldan leblebi tozu alarak sokaklarda kaybolan, ardından “Kızım kuyuya düştü.” diye annesini ağlatan küçücük kara kız Serap geldi gözümün önüne. Şimdi ata topraklarına başka bir gelişti bu ve çok mutluydu Serap Hoca, babasının daha öğrenciyken “hocanım” diye değer verdiği Serap Hoca. Amcamların evine girdiğimizde gündüzden hazırlanan kaneviçe işlemeli, dantelli yastıklarıyla tertemiz yataklarımıza yattığımızda kızımın saçlarını okşadım ve yıllardır hep eşimin memleketi Anamur’a giden kızımın memleketimle ilgili güzel düşüncelerini duymanın verdiği mutlulukla uykuya daldım. Sabah erkenden horoz sesleri bizi uyandırdı, ardından bütün evi saran börek kokusunu takip edip kendimizi kahvaltı sofrasında bulduk. Önce masa üzerindeki testiden buz gibi Çamlık suyu içtik. Sıcacık börekleri birbirimizden kaçırırcasına nasıl yedik, bilmiyorum. Her şey, sofradaki sohbet, yüreğimi hala heyecanlandıran anılar ne güzeldi. Bu arada bir sela verildi, amcamların komşusu bir meslektaşımızın 40 yaşına girmeden vefat ettiğini öğrendik. Onlar cenaze evine giderlerken biz Kent Park Otelde bıraktığımız arkadaşlarımızı bulmak üzere ailece yola düştük.
Tüm şiir sevdalısı arkadaşlarımı bahçede kahvaltının sonunda yakaladık. Herkes ayrı bir güzelliği paylaşıyordu… Kimi fotoğraf çektiriyor, kimi Ahmet Bey’den adımıza yazılı katılım sertifikalarını alıyordu. Sabahın o saatinde bile güneş yüzlerimizi kavuruyordu.Toplandık ve yurdumuzun dört bir yanından bu etkinliğe katılmak için gelen arkadaşlarımızla hatıra resimleri çektirdik burada da. Eğer 26 Haziran’da burada bulunmuş olsaydık Belediye Başkanı Yusuf Başer’in evlilik müessesesinin çok önemli olduğunu belirtmek, bu önemi genç nesillere de aktarabilmek için evlilikte 50 yılını doldurmuş çiftleri bir araya getirdiği çaya da katılırdık. Sayın Başer, davete katılan çiftlerin ellerini öpüp yastık ve gül vermiş.
Bu ne güzel bir davranıştı. Ben bu düşünceler içindeyken birbirimizi çağıra çağıra toplandık ve farklı plakalı arabalarla bizler hemen, otobüslerin ardına düştük.
Şehrin meydanında bulunan ve Belediye Başkanı Tevfikizade Ahmet Bey tarafından 1908’de yaptırılan saat kulesinin etrafından Çamlık yoluna doğru yol aldık.Bu saat kulesi hakkında edindiğim bilgiler şunlardı:
“Kaynaklardan öğrenildiğine göre mimarı Şakir Usta’dır. Saat Kulesi kesme taştan altı bölüm halinde yapılmıştır. Bölümler birbirlerinden silmelerle ayrılmış olup, her cephesine yuvarlak kemerli birer pencere yerleştirilmiştir. Kuleye kuzeydeki yuvarlak kemerli bir kapıdan içeriye girilmekte ve zikzak şeklindeki ahşap merdivenlerle de yukarıya çıkılmaktadır. Kulenin en üst kısmı da şerefeye benzeyen bir balkon çevirmiştir. Bunun üzerini armut şeklinde çanı andıran küçük bir kubbe örtmüştür. Bu başlığın altında, şerefenin üzerinde dört yöne birer saat kadranı yerleştirilmiştir. Saatin üzerinde “Nores Jura ve L.D. Odobey Gadet” yazısı bulunmaktadır.”
Hastanenin yanından geçerken bir taş levhada “Bozok Şairi” adını okudum, bize eşlik eden yiğenim Ahmet ve Seyit amcam bu şairin dün akşam konakta şiir okuyan Bozok şairi Yaşar Bey olduğunu ve bu şairin burada halkı toplayarak şiirler okuduğunu söyledi ve anladım ki Yozgat halkı da şairlere duyarsız değil. Otobüsler arkadan geliyorken biz, şehre 2 km uzaklıktaki Türkiye’nin 1958 yılında ilan edilen ilk milli parkı olan Çamlık’a arkadaşlardan önceden çıktık, bir karacam ve sarıçam ormanıdır olan Çamlık yollarında doğanın güzelliğini hafızalarımıza kazımak istercesine dolaştık.
Burada altın kartal, şahin, doğan keklik tavşan tilki ve benzeri hayvanları olduğunu duymuştuk ama hepimizin korkusu keneydi, bu yüzden tedirgindik. Tedirginliğimizi dağıtan, ağaçların arasında yeni doğum yapan bir köpeğin tüm anaç duygularıyla yere sele serpe uzanması ve birbirinden güzel sekiz yavruyu emzirmesiydi. Bu anaç sahne, hepimizi onları izlemede ortak kıldı, kızımın yavruların birini alalım, yalvarmaları mecburen boşa çıktı ve Yozgat Belediyesinin otobüsleriyle çamlar arasına gelen arkadaşlarımızla sohbete daldık, çevreyi gezdik. Sonra saat 11 gibi aşağıya Cevdet Dündar Göleti’ne doğru yol aldık, orada buz gibi suyun yanındaki piknik alanında bizlere taze nohut satan çocuklardan nohut aldık, temiz havayı ciğerlerimize doldurduk. Yurdumun dört bir yanından gelen şiir yürekli arkadaşlarım, mutluluklarını oyun havaları ile bütünleştirdiler, mutluluk sindi Yozgat’ın semalarına.
12.00 ile 12.20 arası Sorgun’dan geçiş yaptık Sarıkaya’ya giderken ve yollarda bozkırın altın kolyelerinin hala biçilmemiş olduğunu gördüm. Uzaktaki dağların çıplaklığı gönül üzerken dağlarla bozkır arasındaki ağaçlandırılmış bölgeler yüreğimize su serpiyordu. Bu Pazar günü sarı ile yeşilin cümbüşünü seyrede seyrede saat 13.oo’te Yozgat sutasfm.com anonsuyla Süper fm den türküler dinleyerek Sarıkaya’ya girdik. Düğün zamanıydı ya konvoyumuz zaman zaman sünnet ve düğün alayları arasına da karıştı. Sonra arabalar Mehmetoğulları Otel ve Kaplıcaları’nın önünde durdu. Havanın sıcaklığına otel sahibi Reşat Bey ve otel görevlilerinin ilgisi de karıştık, güllerle bezeli kamelyada gözümüz kala kala otelin içine girdik arkadaşlarla. Gerçi yemekten sonra arkadaşlarımız kamelyanın ve salıncakların hakkını verdiler. Doğrudan yemek salonuna almasalardı oraya giderken gördüğümüz o güzel dinlenme salonunda bir kahve içmek isterdik. Görevlilerden aldığım broşürden ve daha sonra yetkililerin verdiği açıklamalardan öğrendiğime göre bu otel öyle herhangi bir otel değilmiş. Bay ve bayanlara özel termal havuzları, Türk hamamı, Fin hamamı, şok havuzu, yüzme havuzu ve odalardaki termal su ve saunalarıyla misafirlere nerde olduklarını unutturan bu otelden biz sadece aşçılarının lezzetli yemeklerinden ve güler yüzlü servislerinden yararlanabildik. Yemek salonuna giderken arkadaşlara gece pansiyonda rahat edip etmediklerini sorduğumda hoş anlar yaşadıklarını anlattılar.
Biz şairlere bu yemeği veren Sarıkaya Kaymakamı Yaşar Dönmez Bey, bizlere ev sahipliği yaptılar. Mülkiye baş müfettişi Muzaffer Öztürk Bey’in de bulunduğu protokole şair arkadaşlarımız sırayla kendilerini tanıttılar, şiirsel söylemlerde bulundular. En güzeli de Ahmet Sargın Bey’in ilçe kaymakamı Yaşar Dönmez Bey’e Yozgat Valisi Amir Çiçek adına verdiği teşekkür belgesiydi; bu dayanışmada hedef şiirdi, şairdi ve Yozgat yetkililerinin Sürmeli Festivali içinde şiire de yer vermesiydi ki güzel olan buydu.
Öğlen yemeğinde çok zengin bir menü ile karınlarımızı doyurduk, bunun yanında yaşadığımız güzelliklerin biri de Yozgat’ın Karacaoğlan’ı olarak tanınan bir şair olan Yetkin Bey’in bize okuduğu duygu yüklü şiirdi.
Sarıkaya’dan çıkıp Sorgun’a doğru girerken Yozgat Şeker Fabrikası, “Bardağınıza attığınız her kaşık şekerde bizi de anın.” der gibi bizi uğurladı., Bir de kulağımda ellerindeki çiğdemlerle sanki bize el sallayan çocukların sesleri kaldı Yozgat sokaklarından:

“Dam başında boyunduruk
Dura dura yorulduk.
Yağ verenin oğlu olsun,
Bulgur verenin kızı olsun.
Kız çatlasın ölsün,
Oğlan yanımıza yoldaş olsun.”

Kaplıca suları kaliteli ve şifalıdır. Sarıkaya ilçesindeki Kralkızı Kaplıcaları’nın Roma
kralının kızına ait olarak yapıldığı söylenmektedir. Romalılardan kalma eski hamam sütunları ve abideleri turizm açısından değer ifade etmekte olan bu kaplıcayı görmeyi çok istememe rağmen Ankara yolunu tutmak zorunda olduğum için ilçenin diğer kaplıcasına gidecek olan arkadaşlarımla vedalaştım. Keşke yerli turistlerle birlikte Almanya Fransa Hollanda İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesinden ve Türk Cumhuriyetlerinden de turistlerin gelip yararlandığı tarihi kaplıcaları da görebilseydim. Gelecek günlerde günlük ortalama 2000-3000 kişinin ziyaret ettiği ve ilçede ekonomik hayatın canlanmasına katkı sağlayan bu tarihi kaplıcaları ziyaret etmek için kendime görev verdim.
Dönüşte Yerköy- Yozgat kaplıcaları yol ayrımından geçerken şehri şiddetli yaz yağmuruyla geride bıraktık, o an yüreğimden dökülenler şunlardı: “Toprak yağmura hasret, Yozgat ona sahip çıkana. Yağsın yağmur ve uzansın Yozgat’a eller.” Yola devam ederken sağda bir ayçiçeği yağ fabrikası gördük ve ardından güneş açtı ve bozkırın yüzü bu kez de güneşle güldü.
Şiirle yurdumun dört bir yanından bir araya gelen duygu insanı şair arkadaşlarıma sevgilerimi iletirken bizi can-ı gönülden ağırlamak için ellerinden gelenin üstünde çaba gösteren Yozgat ilimizin yetkililerine ve bizleri sevgiyle kucaklayan Yozgat halkına teşekkür ediyorum. 

 


SERAP DEMİRTÜRK ÖZALTUN 

(Serap Hoca)


Programa katılan şairler
1. AFET KIRAT
2. AHMET DİVRİKLİOĞLU
3. AHMET SARGIN
4. AHMET TURAN ERDOĞAN
5. ALİ DURSUN
6. ARZU ALTINÇİÇEK
7. AYŞE PASLANMAZ
8. CEMİLE DÜZGÜN
9. COŞKUN GÜNÜLLÜ
10. DENİZ DENGİZ ŞİMŞEK
11. DİLEK HOKKAÖMEROĞLU
12. DURAN TAMER
13. DURSUN DEMİRAY
14. HABİB DAĞ
15. HALİSE TEKBAŞ
16. HASAN AKAR
17. HASAN ÖZTÜRK
18. HİKMET ÖZKUL
19. HİLMİ CAN
20. İBRAHİM İMER
21. İBRAHİM SAYAR
22. İSA KAYACAN
23. İSMAİL ADİL ŞAHİN
24. KELAMİ AKDEMİR
25. MERYEM ÖZDEMİR
26. MUSTAFA FERİT YILDIZ
27. MEHMET DEMİREL BABACANOĞLU
28. MUSTAFA ZORLA
29. MÜNEVVER DÜVER
30. NESRİN AKALMIŞ
31. NİHAT AYMAK
32. OSMAN BAYMAK
33. OSMAN KARACA
34. OSMAN YÜKSEL
35. ÖMER TURAL
36. PAKİZE ALTAN
37. RİFAT ÇAKIR
38. SAADET ÜN
39. SALİM GÜLBAHÇE
40. SABİHA SERİN
41. SEBAHATTİN AKGÜL
42. SACİDE YAYLAZ
43. SEDAT EMER
44. SERAP (DEMİRTÜRK) ÖZALTUN
45. SERGÜL VURAL
46. SÜLEYMAN KARACABEY
47. ŞAKİR SUSUZ
48. YAVUZ KAYACIK
49. YANIK AHMET ŞAHİNOĞLU
50. ZÜBEYDE GÖKBULUT
51. ZÜLEYHA ÖZBAY BİLGİÇ
 

 
Toplam blog
: 37
: 402
Kayıt tarihi
: 06.12.07
 
 

1959 doğumluyum. Yozgatlıyım. Ankara Gazi Eğitim Ensitiüsü 1979 mezunuyum. 1993 `te alanımda lisa..