Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '22

 
Kategori
Siyaset
 

Yozlaşma ve Siyasal Hırs

Bugün gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde toplumların değer kaybına uğramasına ve yozlaşmasına yol açan husus, kamu hizmetinde akçeli işlere boğazına kadar batmaktır, diyebiliriz.

Para, herkes için önemlidir.

Hayatın içinden baktığımızda gerçek kişiler açısından da tüzel kişilikler açısından da, paranın ehemmiyetini belirtmeye gerek yoktur.

Siyaset, siyasetçi ve siyaset kurumu dediğimiz zaman, bir genel faaliyetten bahis açmak durumunda kalırız.

Siyasetçiler neden siyasete soyunurlar? El cevap, kafalarındaki ideolojiye uygun olarak peşinde oldukları dünya görüşüne göre, memleketlerine en iyi hizmeti vermek, toplumlarını kalkındırmak, hep daha ileri bir ülke tesis etmek içindir, diyebiliriz.

Böyle olması gerekir demiyorum.

Olabilecek bir durumdan bahsediyorum. Siyaset kurumu da siyasal partiler olmadan bir anlam ifade etmez. Şimdi, siyasi partilerin seçimler vasıtasıyla demokrasi yarışında birinci gelerek devleti yönetmeye talip olmaları, işte ifade ettiğimiz gibi siyasetçilerin kafalarında dizayn ettikleri ülke modeline ulaşmaları için ilk etaptır.

Hukuk devleti olmanın gereği pekâlâ daha sonra hükümetler kurulur ve parlamentodan alması gereken yetki ve destekle beraber işe koyulurlar.

Eğer siyasetçiler siyasetin “akçeli tarafına” ram olurlarsa belirttiğim gibi, tepeden aşağıya ya da aşağıdan tepeye bir yozlaşmaya da yol açabilirler.

Para hırsı ve ihtirası yola çıktıkları yoldan saptırabileceği gibi politikacıların toplumlarının gerçekliğinden de bihaber olmalarına neden olur.

Yozlaşma ve demagoji toplumlardaki çürümenin tetikleyici gücüdür. Siyasetçiler, toplumlarının gerçekliğinden koparak, kendi şahsi ikbal ve refahlarının peşine düşerlerse…

**  ***  **

 

İşte demokratik bir rejimin pragmatist siyasetçiler tarafından aşındırılmamasının tek mekanizması, denge ve denetleme yollarının tüm toplumun birimleri tarafından sahiplenilmesine bağlıdır.

Paranın saadetine ve geçici mutluluğuna kendisini kaptıran kamu otoriteleri, yola çıktıkları hedeflerinde de sapınca, kendilerini dengeleyecek ve denetleyecek kurumları da yozlaşmanın bir payandası yaparlar. Devlet işlerinin halledilebilmesi için milletin vergileriyle fonlanan hazine kaynakları, az gelişmiş toplumlara has şekilde çıkar çevrelerinin palazlanmaları adına tahsis edildiğinde, o seçim zamanlarında geniş halk yığınlarını hipnoz eden vaat ve sözler de unutuverilir.

Bu bağlamda toplumun en tepe katlarında, yani yönetim katlarında zuhur edecek yozlaşma, talan ve yağma siyaseti varlığını sürdürebilmek amacıyla sürdürülen yağma ve talan siyasetini alt katlara kadar indirirler. Zaten boğazına kadar parasal işlere kendilerini kaptıran idarecilerin olduğu bir ülkede, devlette yalpalamaya başlar. Belki, siyasete saf ve yüce duygularla ve büyük ideallerle başlayan politikacılar/siyasi partiler, mutlak güç konsolidasyonu sonucunda belirttiğim üzere paranın esiri olmaya başlarlar.

Zaten yönetimsel kokuşmanın başlamasıyla beraber “liyakat”, “işe uygun personel”, “akılcılık”, kamuculuk”, “hesap verebilme”, şeffaflık” gibi edimlerin yerine, “adam kayırmacılık”, “nepotizm”, “adama göre iş”, “çıkarcılık”, “yaptım oldubitti”, “hesap vermekten kaçma” davranışları ön plana çıkar.

 

Bu bağlamda iktidarların mutlak güç ve ihtiras sarhoşluğuna kapılarak, toplumlarının zenginliklerini(parasını, taşınmazlarını vb.) har vurup savurmamalarının yegâne yolu, demokrasi kültürünün tüm yurttaşlar tarafından içselleştirilmiş olması gerekir.

Şöyle geçmişten bugünümüze baktığımızda, ülkemizde özellikle “kurumsallaşamamanın”, toplum çıkarlarının bireylerin çıkarlarının önüne geçememesinde bu yazdığımız satırlardaki yozlaşmanın ve mutlak güce meftun olan siyasal hırsların olduğunu ifade etmenin hiçbir yanlış tarafı yoktur.

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..