Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '08

 
Kategori
Siyaset
 

Yozlaştığımızı belgeleyen bir hatıra: DR.Reşit Galip...

Değişim ve dönüşümü engelleyebilmek mümkün değil.Zaman içerisinde yeni nesillerin, yeni insanların, yeni bilgilerin ortaya çıkışı insanı, toplumu ve kurumları ister istemez dönüştürüyor.

Bizim toplumumuz da bizim insanımız da bizim kurumlarımız da ister istemez değişiyor.Ama bu değişimin bizleri tatmin ettiğini söyleyebilmek mümkün değil.Çünkü her dönüşümü alkışlayabilmek mümkün değil.

Yozlaşma, çürüme, irtifa kaybetme de bir değişim bir dönüşüm.

Gelecek için insanlarda kurumlarda zaman içerisinde yozlaşma mı var yoksa gelişme mi var bunu geçmişte yaşanmışlıklarla ancak algılayabiliyoruz.

Bu anlamda tarih yolumuzu aydınlatan en önemli mihenk taşı.

Türkiye Cumhuriyeti henüz yüz yılını dahi tamamlayamamış bir genç devlet.Bu nedenle kuruluş sürecinde yaşananlar ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak köklü bir devlet geleneğine yeni katkılar yapanların tavrı, üslubu, bakış açıları önemli.

Estetik mucizesi bir medeniyet kuran bir milletin estetiğin ve zerafetin bu kadar uzağına düşmesinin sebebi nedir?

Seçilmişlerin, atanmışların kendilerini “devlet” zannetmeleri ve herkesi kendine “teba-kul” olarak görüp böyle davranmalarını onaylamaları bizim kültürümüzün sonucu değildir.

Çok kısa zaman içinde bu topraklarda yaşayan insanlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar sadakate değil liyakata, güce değil adalete, öldürmeye değil yaşatmaya inanırlardı.

Bu günkü durumunuzun sebeplerini 80 yıl önce yaşanmış aşağıdaki ibret dolu hikayeyi değerlendirerek yorumlayabiliriz:

“Rodos'ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris'e gelmiş.Liseyi İzmir'de okumuşlar.Kardeşi Hüseyin Ragıp (Baydur) diplomatlığı seçip büyükelçilik yapmış.Reşit Galip ise İstanbul Tıp'a gidip doktor olmuş.

Öğrenciyken gönüllü olarak I. Dünya Savaşı'na katılmış. Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini
tamamlayıp fakültede asistanlığa başlamış.1923 Mart'ında, hekimlik yaptığı Mersin'e Mustafa Kemal Paşa geldiğinde Paşa'nın huzurunda konuşmuş ve gözlerine doğru bakarak şöyle demiş:"Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün.
Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmendir."Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi'yi "milletin bir ferdi" sayan 30 yaşındaki bu Doktor, herkesin dikkatini çekmiş.Tabii en çok da Gazi'nin...

Kemal Paşa ona milletvekilliği önermiş ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925'te Meclis'e girmiş.Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış. CHF İdare Heyeti'nde görev almış. Türk Ocakları'nda, Halkevleri'nde çalışmış. Yine Atatürk'ün isteğiyle Serbest Fırka'ya girmiş.Ve Atatürk'ün sofrasına oturmuş.:

1931 sonbaharıydı. O geceki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet'in bir yakınmasıyla başladı.
Esat Mehmet, Atatürk'ün Harbiye'den "tabya öğretmeni"ydi.Konu, kız öğrencilerin kıyafetinden açıldı.
Esat Mehmet, "Kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini" belirtti.Bir tamim yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyledi.

Bunun üzerine Dr.Reşit Galip söz aldı: "Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi" dedi. "Bu bir geriye dönüştür.Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. İnkılaplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü, Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz." Sofra gerildi.

Gazi, Bakanını zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmadı. "Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız" dedi.
 

Ama Reşit Galip alttan almadı. "Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir. Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez."

Reşit Galip'in tartışma yaratmasının özel bir nedeni vardı: Halkevi'nde sanatı yaygınlaştırmak için
tiyatro çalışmaları yapıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyorlardı. Buna gönüllü kadın öğretmenler için, Maarif Vekaleti'nden izin alamamışlardı.
 

Reşit Galip "Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez" diye kestirip attı.

Atatürk'ün kaşları çatıldı. "Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz" diye çıkıştı.Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti.Ama Reşit Galip fırtınanın üstüne gitti. 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı'nı işaret ederek dedi ki:

"İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır."

Atatürk yeniden uyarma gereği duydu:"Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır.Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?"

"Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir inkılapçı çıkmış ama kim bilir
nice tutucu da çıkmıştır."

Bunun üzerine Gazi'nin sabrı taştı:"Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı'na hakaret etmenize müsaade edemem" diye haşladı.

Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıktı:

"İnkılapları korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm.
Mesela Rose Noir'a verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz."

Atatürk'ün sofrasında Atatürk bu kadar sert eleştiriliyordu.

Reşit Galip'in sözünü ettiği Rose Noir, Beyoğlu'nda, Rus karı-kocanın işlettiği bir restorandın adıydı.
Atatürk bir gece oraya gitmiş, mekanın sahibi Madam Senya'dan "İş Bankası'ndan kredi alamıyoruz"
yakınmasını dinlemiş ve orada bir kağıda iş Bankası Genel Müdürü'ne hitaben "yardımcı olunması" isteğini yazmış, Rus çifte vermişti.Reşit Galip bu iltimas talebini eleştiriyordu.

Atatürk bu kez kızmadı; "Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin" diyerek kibarca Reşit Galip'i sofradan kovdu.

Ama genç milletvekilinin yılmaya niyeti yoktu. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını o an yaptı:"Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar,
benim de hakkımdır."

Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp "Öyleyse biz kalkalım" dedi.Sofradaki bütün heyet ayaklandı; Reşit Galip'i sofrada yapayalnız bırakıp çıktılar.

Bu müthiş sahnenin devamı daha da ibret vericidir:

Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı'nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir.Atatürk uyandığında Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar."Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik" derler.
 

Atatürk "Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir.Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz" der.Sonra "Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var" diye ekler.

1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip'in Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmasını dinler; "Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile" demektedir.

Atatürk birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder.Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder.Onun yanına da, hocası Esat Mehmet'i oturtur.Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı'nın 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar.
 

Rose Noir olayı mı?

İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş, Atatürk imzalı kağıdı alınca doğruca Dolmabahçe Sarayı'na gelmiş, Ata'nın ricacı olduğu krediyi vermeye kuralların uygun olmadığını bildirmiş, talebi reddetmiştir.

Reşit Galip'in bakanlığı sadece 13 ay sürdü. Bu süre içinde Darülfünun'dan üniversite reformunu başlattı.Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağladı.

Eşi Zübeyre Hanım'ın deyimiyle "deli gibi çalışıyor" ama Atatürk'e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubuyla gidiyordu.

Aslında Atatürk'le araları iyiydi. O Gazi'ye "Paşam", Gazi de ona "Doktor" diye hitap ederdi.

Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk, "Seni eve ben bırakacağım" demiş.Eve bırakınca o da saygıdan, "Ben de sizi uğurlayacağım Paşam" karşılığını vermiş. Ama kendisinin arabası olmadığından yürüyerek uğurlamış. O gece zatürree olmuş.Dinlenmesi tavsiye edilince 1933 Ekim'inde görevden ayrılmış.1934 yazında Moda'daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken akciğerlerini hepten üşütmüş.Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra ölümü bekleyerek, hastalığını takip etmeye başlamış.Keçiören'deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtıp yedi ay kitaplar arasında yatmış.

1934'te, 41 yaşında hayata veda etmiş.Öldüğünde cebinde 5 lira parası varmış.Eşi üç çocuğunu büyütebilmek için Afet İnan'dan yardım istemiş. Atatürk'ün yardımıyla krediyle bir ev almışlar. O evin bir odasına sığışıp diğer daireleri kiraya vererek geçinmişler.

Her sabah okul öğrencilerini güne başlatan "Türküm doğruyum çalışkanım" andı var ya... İşte o andı bu karakterli, cesaretli, doğru adam Dr.Reşit Galip 23.Nisan.1933 günü yazar.”

Reşit Galip Atatürk döneminin Milli Eğitim Bakanıydı...Arabası ve evi yoktu, "Milli Eğitim bakanı" yazan çoraplar giymiyordu.Üniversite Reformuna öncülük etti.Devletin kurucusu Atatürk'ü yüzüne karşı eleştirip doğruları söylemekten çekinmeyen cesarete sahipti.İstanbul'dan Ankara'ya gidecek yol parası bile olmayan bir milletvekiliydi.Ama bu nedenle karakterinden taviz vermedi.Şimdi onurla gururla anılan bir ismi var.

Muammer Eriş İş Bankası Genel Müdürüydü..Atatürk'ün yazdığı "torpil" notunu "usule uygun değildir!" diyerek geri çevirdi.

Mustafa Kemal kendisini eleştiren ama doğruyu söyleyen Reşit Galip'i de Muammer Eriş'i de azletmedi.Onurlandırıp daha yüksek makama terfi ettirdi.

70 yıl önce yaşanan bu olayları ve olayların kahramanlarının tavırlarını konuşulanları konuşmaları siz yorumlayınız …

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..