Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

YSK'nın ortalığı karıştıran kararı

YSK'nın ortalığı karıştıran kararı
 

Siyasi Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Çünkü Parlamentoda milleti temsil edecek ve icrayı yürütecek olan onlardır.

Bu yüzden ülkeyi yönetmeye talip olanlar, bir siyasi parti kurarak bu işi nasıl yapacaklarını millete anlatırlar ve onlardan oy isterler.

Türkiye bir imparatorluk bakiyesi olarak çeşitli etnik gruplara mensup vatandaşları olan oldukça karışık bir ülkedir. Giderek bu insanların tarih boyu beraber yaşadıkları topraklarda daha samimi bağlarla birbirine kenetlenip “vatandaş” olma yolunda mesafeler alması gerekirken, çağdaş gelişmelere ters olarak bir ayırımcılığa doğru gitmesi, elbette kendiliğinden olan doğal bir gelişme değildir.

Maalesef ülkemiz üzerinde farklı ve kasıtlı emelleri olan güçlü ülkeler, bizi kendi saflarının dışında tutmak için işimize karışmaktan, içimizi karıştıranlara yardımcı olmaktan geri durmuyorlar.

Altından kalkamadığımız, ya da kalkmayı beceremediğimiz her zor işte, “dış güçler” bahanesine sığındığımız da bir gerçek. Ancak bireylerin bile tek başına iş yapmasının çok zor olduğu bugünkü dünyada bir ülkenin öyle başına buyruk iş yapması da olacak şey değil.

Ekonomiden iletişime kadar entegre bir dünyada, istesek de istemesek de, kabul etsek de etmesek de, güçlü ülkelerin etkilerine maruz kalmaktan kendimizi alamıyoruz.

Bunu aşabilmenin tek yolu elbette bizim de güçlü bir ülke haline gelmemiz. Ancak bu çabalara ilk karşı çıkanlar da yine kendi içimizden çıkıyor. Neden? Çünkü işin içinde hep başka hesaplar var.

*****

Ülkemizin çözüm bekleyen en önemli problemi toplumsal barış..Yıllardır ekonomimizi, sosyal ve kültürel hayatımızı kemire kemire son kerteye kadar getiren “Kürt meselesi”ne bağlı veya onunla paralel olarak, insanlarımızın birbirine “öteki” diye bakma sorunuyla karşı karşıyayız.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayanlar, aynı topraklarda aynı ülküyü paylaşan -bir millet olmaktan vazgeçtik-, vatandaş topluluğu bile değiller. Farklı çeşmelerden doldurulmuş, birbiriyle ayrışması mümkün olmayan bir testi su olmaya ihtiyaç varken, biz bir kova çakıl taşı gibiyiz.

Sürekli birbiriyle sürtünen, birbirini zedeleyen, anında ayrışmaya hazır çakıl taşları…

Artık bazı şeylerin farkına varıp hep beraber kendi yaşadığımız bu mutsuzluğa bir çare bulmamız gerekirken, her geçen gün daha da gerilen ortamlarda hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.

Bir PKK belasıdır gidiyor yıllardır. Çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir terör örgütü PKK. (Bütün Kürtler’in PKK’lı olmadığını da burada bir kez daha belirtelim). Ne amaçla kurulduğunda hiç şüphe yok. Vaktiyle ülkemizde “sol” adıyla yeşertilen fitne ve nifak tohumlarından biri.

Solu insancıl bir anlayış olarak algılayan arkadaşlarımız bu tesbitime yine kızacaklar biliyorum ama, her şeye karşı olmayı bir marifet sayan gençlerin eline sadece kırıp dökmeye yarayan âletler vermek, zihinlerini isyanlarla kirletmek, beyinlerini ileride asla savun(a)mayacakları ideolojilerle doldurmak, iyi niyetli bir düşünce, yarar sağlanacak, faydalı sonuçlar alınacak ve bu yüzden desteklenebilecek bir eylem midir?

Vaktiyle “kapitalizm düşmanlığı” adı altında sol tedrisatın rahlesine oturanlar, bugün kapitalizmin kaptan köşkünden etrafı seyrederken, hâlâ benzeri kışkırtmalarla gençlerin kanına girenlerde doğrusu iyi niyet aramanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

*****

Yirmi birinci yüzyılda Kandil dağının eşkıyalarıyla boğuşmak zorunda kalan Türkiye’de, PKK’nın sanki göstermelik olarak kurduğu bazı siyasi partiler, demokratikleşme sürecine katkıda bulunmamak için ayak sürümeye devam ediyorlar.

Hemen her fırsatta âdeta partilerinin kapatılması için fırsat kollayanlar, bu şekilde demokrasi dışı davranışlarına kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Bunu nerden anlıyoruz, siyasi partilerin kapatılmalarına ilişkin Anayasa değişikliği en çok onları ilgilendirirken, onlar bunun karşısında yer alıyorlardı.

Eğer niyetleri gerçekten Kürtleri temsil etmekse ve Türkiye’nin yönetiminde Kürtler’in de bulunması gerektiği gerçeğinden yola çıkarak kurulmuşlarsa, BDP’nin seçimlere katılıp “demokrat” kimliğini göstermesi gerekiyordu. Böyle yapsalardı barajı aşmaları da kesindi.

Çünkü samimi bir amaçla yola çıkanları ülkenin dört bir yanına dağılmış Kürtler yalnız bırakmazdı. Ancak onlar ya Kürtleri temsil ettiklerini söylerken samimi olmadıklarını bildiklerinden, ya da amaçları gerçekten demokratik şartlarda mücadele etmek olmadığından partilerini bir kenara bırakıp seçimlere bağımsız adaylarla girmeyi tercih ettiler.

Adaylarının arasında Kürt olmayanlar da vardı. İlk bakışta bu ilginç, ilginç olduğu kadar olumlu, olumlu olduğu kadar da sevindirici görünse de, maalesef bunların arasında geçmişte farklı şekillerde ülke gündemine adını yazdıranlar da bulunuyordu.

Belki geldiğimiz noktada ülkenin demokratikleşme adımlarını daha kolay, çabuk ve büyük büyük atmasına vesile olur düşüncesiyle buna bile kimse ses çıkartmadı.

Ne var ki Yüksek Seçim Kurulu, sürpriz bir şekilde BDP’nin adaylarından 12’sini veto etti. Veto kelimesini bile bile kullanıyorum. Bilindiği gibi kurulun böyle bir hakkı yok. Onlar sadece yasalara uygunluk şartı arıyorlar.

Ancak ortaya çıkan sonuç, hemen hemen bütün çevrelerde bu işin sanki kasıtlı yapıldığı gibi bir sonuç doğurdu. Elbette herkes kendi açısından suçlayacak birini buluyor, işine geldiği gibi okları kendi hedefine yöneltiyordu.

BDP yetkilileri, doğrudan Ak Parti’yi suçlayarak “kimse YSK bağımsız bir kurumdur deyip işin içinden çıkamaz, bunun faturasını Ak Parti öder” diyorlar.Ve ardından da bu durumda seçimlerden çekilip savaş çıkaracaklarını, terör estireceklerini söyleyerek bizi tehdit ediyorlar.

Ak Parti’yi suçlamak, ilk bakışta hükümete kızan herkesin kolayına gelebilir. Ancak böyle bir durumda yarar sağlayacak olan kim, zarar görecek olan kim? Bu soruyu sormadan ve cevabını almadan peşin hüküm vermek biraz acelecilik olmaz mı?

Bilindiği gibi bölgede BDP’den sonra en çok oy olan ve milletvekili çıkaran parti Ak Partidir. CHP’nin ise son iki seçimde buralardan milletvekili çıkaramadığı açıktır.

Şimdi böyle bir kararın hayata geçmesi halinde, BDP’nin kızgın seçmenleri oylarını kime vereceklerdir? Sol görüşlü kardeş parti CHP’ye…

Demek ki hükümetin bu karardan bir çıkarı olamaz. Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu da hükümetin direktifiyle bu kararı vermez, veremez.

Bu plan olsa olsa, Ak Parti’yi yıpratmak, halkın gözünden düşürmek, CHP’nin de yukarılara doğru tırmanmasını sağlamak için kurulan tezgahın bir parçasıdır.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..