Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Yüksek Yargı Sabıkalarına Bir Yenisini Daha Ekledi

Yüksek Yargı Sabıkalarına Bir Yenisini Daha Ekledi
 

Pencerenin kenarında cama vuran yağmur taneciklerinin tıpırtısına kulak kabartmışım… Saat gece yarısını çoktan geçmiş… Haberler iç burkan cinsten… İzlemek istiyorum haberleri, zira birkaç gündür sanki hayattan kopmuş gibiyim. Zihnim başka yerlerde gezintiye çıkmış. Gündem de ne var ne yok, bilmiyorum ve tek bildiğim, devletin o kadim güçlerinin seçime yeni bir çimdik attıkları…

Ama o çimdik nedir, bilmiyorum.

O çimdik nasıl atılmıştır, bilmiyorum.

O çimdik neden atılmıştır, bilmiyorum…

Bahane bulmaksa bütün mesele, bahane bulmakta hayli maharetli yüksek yargımızın olduğu malumunuzdur.

367 mevzusunu hatırlayalım…

Recep Tayyip Erdoğan’ın nasıl mahkûm edildiğini ve mahkûmiyeti sonrasında nasıl vekil seçildiğini de hatırlayalım. Pek tabii ki bu mevzuunun bütün detayları halkımız tarafından bilinmektedir.

Yani demem o ki, hukukun labirentleri arasında gezintiye çıktığınızda her hadiseyi kitabına uydurmak kaçınılmaz bir gerçektir ve bu durumu bence fazla mesele etmemek gerekir. Bu ülkenin bürokratik oligarşisi, siyaseti dizayna yönelmiş durumda. “Biz buradayız, daha bitmedik” dercesine ortalığı birbirine katmakta.

Yağmur yağıyor… Hem de çok güzel bir şekilde ve gece yarısını çoktan geçmiş olan saatin ardından, canım demli tarafından bir çay yudumlamak istiyor. Kahrolsun üşengeçlik…

Kumanda elimde zapa başladım ve mevzuunun bütün bir detayına vakıf olmaya çalışıyorum. Konuşmacılar top yekün bir halde YSK’nın seçimleri sabote ettiği hususunda hem fikir. Kimi muhteremler ise “Durumu bilmem kimlere nasıl anlatacağız?” sorusunun yanıtını aramakta ve dizini dövmekte. Zira memleket demokrasisinin itibarı yerlerde geziyormuş bu muhteremlere göre. Bencileyin de öyle. Aynen öyle diyorum ve memleketin demokrasisi yerlerde gezmiyor, sürünüyor efendim. Hele bir de AKP’yi aklama yarışına girenler yok mu? Hafif bir tebessüm atarak bakıyorum ekrana. Ve biliyorum ki o AKP, istese daha o dakikada bu işi halleder. Ama işin içerisinde küçük ve geçici çıkar hesapları yatıyorsa, demokrasiyi satışa getirmek öyle aman aman bir sorun teşkil etmeyecektir AKP çevreleri için. Baksanız e, “Bu saatten sonra meclis mi toplanır?” diye feryadı figan eylemekteler.

Nüçün toplanmasın?

Çok mu zor meclisin toplanıp, bu tip abuk yasaları değiştirmesi? Hepi topu birkaç dakikalık bir oylamaya bakar bu iş. Yeter ki samimiyet olsun.

Sırtımın ağrıdığını hissettim bir anda… Ayağa kalkıp, balkon camının kenarına doğru yürüdüm ve dışarıda yağmakta olan yağmurun o enfes görüntüsünün tam ortasına bıraktım kendimi.

Yok be agam, bu ülkede her şey buraya kadarmış. İşte o devlet dediğimiz aygıt, yine kendisini bol miktarda ortalığa salıverdi. Tepeden tepeden üzerimize o tuhaf bakışlarını atıp duruyor ve o bakışları yetmiyor, eliyle, koluyla sağımızdan, solumuzdan çekiştirip duruyor. Ve bir gece ansızın bir de bakıyorsun, İlhan Cİhaner kontenjan adayı olmuş CHP’den. Ben pek bir şey anlamamış olsam da, İlhan Cihaner’in öyle karambolden, hangi el yordamıyla, bir anda kontenjan adayı olduğuna vallahi de billahi de şaşırmış bir haldeyim. Ortalıkta bir elin dolaştığını üstüne basarak tekrar ilave etmek istiyorum buraya. Zira o el, parlamentonun bir kıyısına, CHP’nin el yordamıyla bir merkez sağ cenah oturtmak niyetindedir de aynı zamanda. Sinan Aygün, Mehmet Haberal, Aydın Ayaydın… İlk akla gelenler. Tabii ki başkaları da var. Hele birisi var ki, İzmir dolaylarında aday olan bir hanımefendi kendisi. Tansu Çiller’e danışmanlık mı yapmış, yoksa Tansu Hanım’ın başka bir şeyimiymiş, bilemiyorum. Bildiğim Tansu Hanım’ın çevresinden birisi olduğu.

Neyse benim solcu, sosyalist ve Kürt kardeşlerim… Bu ülkede, sizlerden birisi olmanın ne zor olduğunu çok daha küçük yaşlarda öğrenmiş bir kardeşinizim. İşinizin pek bir zor olduğunu bilmekteyim ve kenardan kenardan olanı biteni izlemekteyim. İşiniz zor… Size hepi topu bir vekilliği bile çok gördüler. Zaten koca bir dört yıldır feci bir kin ve nefretle üzerinize afiyet yüzünüze bakmaktalar. Ve o parlamentonun sözüm ona sosyal demokrat partisinin lideri olan Deniz Baykal Beyefendi, elinizi bile sıkmaya tenezzül etmedi. (Tabi bu arada sosyal demokrat parti diye bir ifade kullandım, tam burada gülmek yerinde olur.) Bu olanlara da fazla şaşırmamak gerekiyor. Sizlerin ayaklarına pranga vurmak için her dem fırsat kolladılar. Bir şeyler bahane olmalıydı ve o bahaneyi allayıp, pullayıp, ortalığa salıverdiler.

Güzel bir film var şu anda televizyonda. Severim macera filmlerini. Hele bir de dışarıda yağmur yağıyorsa…

Battaniyeyi çekip üzerime, keyifle izleyeyim filmi…

Bedri Baykam mı?

Bedri Baykam’ın o cadde üzerinde bağırışı ve haykırışı hakikaten yüreğimi acıttı. İnsanların duyarsızlığı, olana bitene yüzünü çevirmesi ve yaralı bir insanın, yürek burkan çığlıkları…

Bedri Baykam’ın o çığlıkları sanırım kolay kolay zihnimden silinmeyecek.

İşte böyle agam…

Ben filmi izleyeyim diyorum ama, Bedri Baykam’ın çığlıkları bir yanımda duruyor, solculara, sosyalistlere, Kürtlere karşı çevrilen dümen diğer yanımda… Kafayı dağıtmak olası mı?

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..