Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

sufi-su /Emel Yeşilkayalı

http://blog.milliyet.com.tr/sufi-su

15 Nisan '09

 
Kategori
Öykü
 

Yüksel

Yüksel
 

Her çocuk sıcak bir aile ortamında yaşama hakkına sahiptir.


Çocuk: Eee- mel, Emel. Aar- kaa, ar- ka- daaş, arkadaş- laa- rı i-l e piik- nii- ğee, pikniğe giit- ti. Uuu- çurt- ma, uçurtma, u- çuur- du- lar. U- çurt- ma yy..., yyy... yük... 

Anne: Yük- sel- di. Yükseldi. 

O'nu ilk gördüğümüzde ne kadar sessizdi. Küskün... mutsuz... terk edilmişti. Bakıcı anneler tarafından bize beğendirilmek üzere süslenmiş kız kardeşinin elinden tutmuş gelirken, kimbilir neler düşünüyordu. İlk günkü kısa karşılaşmamız süresince hiç konuşmadı. Kız kardeşinin elini ise hiç bırakmadı. Bize bakmadı. Başı önde ve hep kız kardeşine dönüktü. Biz onları koruyup kollamak isterken, O da kız kardeşini koruyup kollamaya çalışıyordu. Oysa henüz yedi yaşındaydı. 

Sosyal hizmet görevlisi, şu anda yuvadaki çocuklar içerisinde en acil Onların bir aileye ihtiyacı olduğunu söyledi bize. Anneleri tarafından evlat edindirilmek üzere yuvaya bırakıldıktan sonra, küçük kızın yemeden içmeden kesildiğini, giderek kilo kaybettiğini, kimseyle iletişim kurmadığını anlattı. İlk görüşmede iletişim kurmakta güçlük çekebileceğimizi, bize güvenmeleri için zamana ihtiyaçları olduğunu söyledi. Biz onları görmeden ısınmıştık. Görünce vurulduk... 

Çocuk: Eee- mel. Aar- kaa, ar- ka- daaş, arkadaş- laa- rı i- le piik- nii- ğee, pikniğe gitti. Uuç- uuç- uçurt- ma, uçurtma, u- çuur- du- lar. U- çurt- ma yy..., yyy... 

Anne: Yük- sel- di.Yükseldi. 

Gene kardeşinin elinden tutmuş. Bu sefer başı dik. Bir karar vermiş gibi. Gözlerimize bakıyor. O anda eşime benzetiyorum O'nu. İçim pır pır ediyor. Ama, ya bizi sevmezlerse... İstemezlerse... Sarılıyoruz, öpüyoruz. Evet, bu sefer farklı. Biz onlara sarılıp öperken kardeşinin elini bırakıyor. Kendini de rahat bırakıyor. Onlar henüz bize sarılmıyor. Olsun. Onları dışarı çıkarmak için elimizi uzattığımızda, elimizden tuttular. Yuva bahçesindeki arabamızın yanına geldiğimizde, oğlumuz "Bu bizim arabamız mı?" dedi. Bakıştık. Dünyalar bizim oldu. "Bizim" ... "Biz" olmuştuk 

Çocukların fast- food yiyecekleri sevdiklerini düşünerek, bir fast-food restoranta gittik. Orada önce küçük hediyelerimizi verdik onlara. Sosyal hizmet görevlisinin uyarısını dikkate alarak, ilk ziyaretimizde hediye götürmedik. Bu sefer de özellikle küçük bir hediye olmasına dikkat ettik. Sevindiler. Ama oğlumuz kardeşine baktı. O sevinince sevindi. Ve bizi şoka uğrattı. Mutlulukların en büyüğünü yaşattı. Şimdi anladık. Gerçekten bir karar vermişti, kendisini ve kardeşini düşünerek. "Teşekkür etsene annemize Büşra ANNEMİZE" dedi.... Annemize... Anneyim ben. Anneyim. Teşekkürler Allah'ım. Teşekkürler. Verdiğin her şey için. Çocuklarım için... Ağlamak istemiyorum. Ağlamamalıyım. Sarıldım onlara. Sarıldık, sımsıkı... 

Yemiyor, içmiyor denilen kızımız her şeyi sildi süpürdü. Bir sipariş daha verdik. Mutluluk sarhoşuyduk. Konuşuyorlardı artık. Bir şeyler anlatıyorlardı. Çoğu eski yaşantılarına dair. Babalarının cezaevinde olduğunu, annelerinin onlarla çok da ilgilenmediğini, genellikle amcalarının yanında kaldıklarını öğrendik. Anlattıklarında izler aradık, yaralarına dair. Yaraların nasıl tamir edilebileceğine dair. Ve ileride ailelerine dönmek isteyecekler mi sorusuna cevap olabilecek bir ipucu yakalamaya çalıştık... 

Odalarını düzenlerken, eşyalarını seçerken, birlikte güzel günlerimizin hayalini kurarken korkuyorduk da elbet. Güzel günler kadar, zor günlerimizin de olacağının farkındaydık. Gel-gitler yaşayacaklarını biliyorduk. Sevgimizle aşabiliriz diye düşündüğümüz zorlukların ötesinde, henüz devam eden hukuksal işlemlerde bir pürüz çıkar da çocuklarımız geri dönerse diye de çok endişeleniyorduk. Ama hepsinden çok Onlar anne babaları ile görüşmek isterlerse neler hissedecek, nasıl bir yol izleyecektik. Her şeyi bilerek, razı olarak ve şu an karşılaşmaktan endişe duyduğumuz şeyleri önemsemeyerek bu işe girmiştik. Önemli olan kardeşleri ayırmadan, ihtiyaçları olan aile sıcaklığına kavuşturmaktı. O zaman öyleydi... Ama dilin söylediği ile yüreğin sesi birbirine uymayabiliyor. 

Çocuk- "Eee- mel, ar- kaa- daaş, arkadaş- laa- rı i- le piik- nii- ğee, gitti. Uuç- uuç-uçurt- ma, uçurtma, u- çuur- du- lar. U- çurt- ma yy..., yyy..." 

Anne- "Yük- sel- di. Yükseldi, gökyüzüne çıktı. Değil mi oğlum?" 

Hep birlikte yaşamaya başladıktan sonra, kızımızın günden güne artan cıvıltılarının aksine oğlumuzun günü gününe uymayan davranışları, içine kapanıklığı, hırçınlığı, bizi tedirgin ediyordu. Şüphesiz bu davranışları geçmiş yaşantılarını ve şu an içinde bulundukları durumu düşündümüzde pek çok açıdan normaldi. O daha büyüktü, geçmiş yaşantılar Onu daha çok etkilemişti. Üstelik, kısa süre önce başladığı okulundan ve sınıf arkadaşlarından da ayrılmak zorunda kalmıştı. Ama, ya... Anne, babasını özlüyorsa... 

Endişelerimize karşılık, düşüncelerimizi bir nebze olsun rahatlatan, ama yüreklerimizi burkan yanıtı bir okuma çalışması sırasında aldık. Oğlumuzun tedirginliği ve hırçınlığının nedeni sandığımızın tam aksineydi... 

Çocuk- "E- meel ar- ka- daaş- laa- rı i- le pik- nii- ğee, gitti. Uu- çurt- ma, u-çuur-du- lar. U-çurt-ma yy..., yyy..." 

Anne- "Yük- sel- di, gökyüzüne çıktı." 

Defalarca okuduğu ama bir türlü sonunu getiremediği için benim tamamladığım cümledeki sözcüğün, ismini anmak istemediği babasının adı olduğunu ağlayarak söyleyecekti. O isim "Yüksel"di... Onun en büyük endişesi ise, babalarının onları almaya gelmesiydi... 

 
Toplam blog
: 76
: 1567
Kayıt tarihi
: 28.03.09
 
 

Merhaba, ben sufi-su. Sosyal hizmet uzmanıyım. Yıllarca korunmaya muhtaç çocuk çocuklar, koruyucu..