Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '16

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Yunus Emre ve Anadolu'nun Gerçek İhraç Ürünü; Hoşgörü

Türkiye’de aslında sanıldığının aksine çok fazla ihraç ürünü, fikri bulunmaktadır. Bunların başında hoşgörü ve saygı yer alır. Macaristan’ı yüz elli yıldan fazla egemenliği altında tutan Osmanlı’dan kala kala bir Gülbaba türbesiyle bir birkaç hamam, yedi asırdan fazla Müslümanların himayesinde kalan İspanya’da kala kala harabe birkaç cami kaldığı herkesin malumudur. Hâlbuki Anadolu’da binlerce yıllık kiliseler özenle korunmuştur hem de dine inanan cemaatleriyle birlikte.

Bizim toplumumuz hoşgörü toplumudur ve bu hoşgörü aslında hem bir özgüven hem de insanın karşısındakine saygının en net şekilde tezahürüdür. Başka nasıl açıklanabilir ki hoşgörü, Avrupalılar gibi sözde demokrasiden söz edelim ancak beş milyonluk Slovakya’da dinleri aynı olan iki millet, Slovaklar ve Macarlar sırf Macarlar Slovakya’da yaşıyor diye, dini dualarının dillerinde yapılmasına izin verilmesin, kendi dillerini konuşmalarına, kendi dillerinde okullar açmalarına izin verilmesin, kendi dillerinde ağlamalarına bile izin verilmeyen ancak hoşgörünün, demokrasinin yılmaz savunucuları olan Avrupa ve Avrupa kültürü…

Başka toplumların her konudaki şampiyonluklarına rağmen Türklerin ve Anadolu kültürünün her zaman lider olduğu bir alan var ki, bu da topraklarına İslam’ın “Dinde zorlama yoktur” düsturu ve erenlerinin “Ne olursan ol, yine gel düsturu” ve bu konuda dünya çapında eserler veren derin ilim, bilim, gönül adamlarına karşın, okumaya batı edebiyatı ve Rus klasiklerinden başlayan bir Türk nesli…

Mevlana Celalettin’i, Hacı Bayram-ı Velisi ve Eserlerini belki de en anlaşılır, bu toprakta değer bir şekilde, Türkçe vermiş Yunus Emre’si. Bu üç isim dahi teknoloji, alkol, obezite, kendini beğenmişlik ve büyüklük hastalığına tutulmuş Batı’ya en güzel otomobilleri satacak teknolojiye sahip olamayabiliriz lakin anlayabilirsek sadece bu milleti yeniden şaha kaldıracak Ahilerin torunları, Yunus ve Mevlana’nın öğretilerini ihraç eder, eder de belki Batı aslında içindeki insanı keşfeder bizimle birlikte. Bizimle birlikte diyorum çünkü yaklaşık iki yüz yıldır batıyla yatıyor, batıyla kalkıyoruz da kuyruktan baş olmayacağını, kuyruğun yönettiği başın sineğe göre yön aldığını anlayamıyoruz.

Son yılarda olması gereken bir çalışma oldu. Amacına uygun çalışırsa Yunus Emre Kültür merkezleri kuruldu. Avrupa’dan Asya’ya dünyanın hemen her tarafında bir vakıf olarak dil öğreten, kültürel etkinlikler yapan, gittiğinizde sizleri Türk Avrupa ülkelerinde yaşayan birinci nesil insanımız, diline hâkim değildi, nesline öğretemedi, dinine gerçekte ezber ölçüsünde hâkimdi, dinini de öğretemedi sanki Türkiye’deki öğretebildi de. Yolumuz düşüyor, Macaristan’da Budapeşte’de bulunan Yunus Emre Kültür Merkezini ziyaret ediyoruz. Bir cemaat, bir tarikat gölgesinden bağımsız işte bize, bizim kültürümüze ait bir yer diyebileceğimiz, evimiz sıcaklığında bir mekân. Çeşitli etkinlikler ve dil eğitimleri düzenliyorlar. Büyükelçiliğin sivil halk versiyonu, hoşgörü elçisi olarak görev yapıyorlar. Galatasaray-Fenerbahçe maçı için bizi bizzat davet eden müdür bey Yakup Gül’ün davetine icabet ediyoruz. Yurtdışında Rize turist çayı bulmak ve o demde bulup içmek zordur. Seylan çayı (kaçak çay) bu kadar bizim ülkemizi, çay memleketini istila etmiş, yerel üreticilerin yerini Lipton almış olsa da biz ÇAYKUR Rize sarı paketten vazgeçmeyiz diyoruz. Bizler bu çaya bağda, bahçede odun ateşinde isli demliklerde âşık olmuşuz, benzer bir tadı ta Budapeştelerde yakalamışız ve davet edilmişiz, daveti kaçırır mıyız? Kesinlikle kendi adıma böyle bir daveti kaçırmazdım kaçırmadım da.  Aslen Rizeli olan Yakup Gül ile güzel bir çay sohbeti de ediyoruz. Macaristan’a gidip de Budapeşte’ye uğrayanların mutlaka uğramaları gereken mekânlardan biri olduğunu düşünüyorum.  Bizden ve bize ait. Bu tip oluşumu, oluşumları desteklerim, ayrıştırıcı değil, birleştirici. Bir grup değil Anadolu. Bir takım Avrupa ülkelerinde hemen hepsinin Türk ve Müslüman olmasına rağmen, Milli Görüşçüler, Süleymancılar, Nakşibendiler, Nurcular hatta Kaplancılar diye bölünmesinin tüm enerjinin boşa harcanmasının manasızlığına inanan bir olarak Yunus Emre adının grupları bir araya getiren, birleştirici yapısının güçlenerek devamını dileyenlerdenim. Millete münevverler gerek, süssüz, rütbesiz. Milleti yoldan şaşırmak için her türlü imkân ve yol var. Özellikle adına layık bir müdür ve ekibi Yakup Gül, hem güler yüzlü hem nezaket sahibi.

Güzel olan güzeldir. Bunu kimin yaptığına bakmaksızın insan; biraz uğraşırsa güzeli yapandaki güzelliği bulabilir. Bizler kendimizi hafife alıyor olabiliriz. İşin aslı Batı Medeniyeti denilen büyük güce sahip insanlar Anadolu’nun bir köyündeki insanlığa, tebessüme, ikram edilen tavşankanı çaya, gözlemeye, karşılık beklenmeksizin verilen sevgiye, ilgiye bir bardak suya o kadar muhtaç ki, bunu kelimeler anlatamaz. İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu özden gelen kültürü, tatlı dili hala insanlığa karşılık beklemeksizin sunacak bereketli topraklar var; Anadolu
 

Her ülkenin dünya değerlerine dünya mirasına katacağı, ilave edeceği bir şeyler elbette vardır. Biz Türklerin ve Müslümanların tüm olumsuzluklara rağmen dünya mirasına katacağı, hoşgörü  ve misafirperverliğe ilave olarak İNSANLIKTIR belki de…

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..