Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yunus Peygamber kıssası

Yunus Peygamber kıssası
 

pembe yunus (ABD Louisiana)


Önce, Yunus Peygamberin hikâyesini kendimizce özetleyelim ve sonra da bu hikâyeden çıkarılan derslere birlikte bakalım:

<ı>***

<ı>Yunus Peygamberin yaşadığı şehir (Dicle kenarında Ninova şehri?) bolluk ve bereket içindedir.

<ı>İnsanlar Allah’a değil, putlara tapmakta, sahip oldukları ile sevinip, yetinmektedirler.

<ı>Yunus Peygamber insanlara Tek olan Allah’a inanmaları, onlara bu bereketleri veren Allah’a şükretmeleri çağrısını yapar.

<ı>Ama bolluk içindeki insanlar, sahip olduklarıyla mutlu olduklarını söyleyip çağrıya kulak vermez, Yunus Peygamberi dinlemezler bile.

<ı>Yunus Peygamber çağrısını sürdürür. Ama bir süre sonra artık insanların duyarsızlığına dayanamaz hale gelir.

<ı>İnsanların düzelebileceğine ve Allah’ın kendisine yardım edeceğine dair ümidini tümden yitirir.

<ı>Allah’a isyan eder.

<ı>Bir süre sonra o insanlarla birlikte olmaya da tahammül edemez hale gelir.

<ı>Yaşadığı şehri terk eder.

<ı>Uzaklara (Tarsus’a ?) gitmek için bir gemiye biner.

<ı>Derken yolda fırtına çıkar. Geminin batmaması için bütün eşyalar denize atılır.

<ı>Ama yetmez. Bir kişinin de denize atılması gerekmektedir.

<ı>(Bir başka anlatıma göre, o insanların inancına göre, fırtınanın dinmesi için insan kurban etmek gereklidir. )

<ı>Kimse gönüllü olmadığı için kur’a çekilir. Kur’a Yunus’a çıkar.

<ı>Onu hemen denize atarlar.

<ı>Azgın dalgalar arasından, hızla dibe gitmeye başlar.

<ı>Birden kocaman bir balık çıkar ortaya ve Yunus’u yutar.

<ı>O zaman, balığın karnındaki Yunus Peygamber anlar ki,

<ı>Sabretmeyip, şehrini terk etmekle aydınlığa çıkmış, beladan kurtulmuş değildir.

<ı>İsyan ederek Allah’a karşı gücünü kanıtlamış veya başarı kazanmış değildir. Sadece hata etmiştir.

<ı>Allah’tan başka kurtarıcı yoktur.

<ı>Allah’a karşı isyan ettiği, sabretmediği için Allah’tan af diler:

<ı>“Senden başka İlah yoktur. Senin bütün eksikliklerden arınmış olduğunu tasdik ederim. Ben, gerçekten zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87)

<ı>Bunun üzerine Allah tarafından affedilir. Balık, onu hasta ve yorgun bir şekilde kıyıya, karaya atar.

<ı>Bu süre içinde beklenmedik gelişmeler olmuştur.

<ı>Hiç düzelmez zannettiği toplumu, onun yokluğunda, onun söylediklerini düşünmüş doğru yolu yol edinmiştir.

<ı>Hatta Yunus Peygamberi aramaya çıkmışlardır.

<ı>Yunus Peygamber daha sonra büyük bir inananlar topluluğuna önder olur.

***

Kıssadan hisseye, yani ibretlik hikayeden kendimiz için çıkarılacak derslere gelince:

Balığın karnında veya gemiyle veya uçağın karnında bir şehri veya insanları terk ederek problemi çözme olanağı yoktur. İnsan gittiği yere duygularını ve sıkıntılarını da birlikte götürür.

İnsanın yaşadığı her yerde sorunlar vardır. Aklında önceki sorunlarla bir başka yere gidenlerin sorunları çözülmez. Aksine gittiği yerdeki başka sorunlar da var olan sorunlarına eklenir.

Yapılması gereken, kaçmak yerine çözüm yolları üzerinde düşünmek, yakınmak veya başkasının bir şeyler yapmasını beklemek yerine çözüme olabildiğince katkı sağlamak, gücün bittiği yerde ise ümidini kaybetmemek ve sabretmektir.

Doğru olanı bilip de yapmamanın, haksız yollara sapmanın gerekçesi olarak yaşanılan yeri, yönetimi veya toplum yapısını ileri sürmek geçerli bir neden değildir. Herkes kendi sorumluluğunu alıp, yaşam şeklini başkalarının onayına göre değil, kendi inançlarına göre belirlemelidir.

İnsanların ezilmelerinin en büyük nedenlerinden biri gerçekte ihtiyaçları olmayan eşyalara ve belli bir statüye sahip olma, kendince sınıf atlama isteği, birbiriyle üstünlük, tüketim, israf yarışına girmeleridir.

Örneğin, binlerce yerleşilebilecek köy, ekilmeyi bekleyen tarla, çiftçi olup işini kendisi planlama olanağı varken milyonlar şehirlere yığılmakta, firmalardada, fabrikalarda sinir-stres içinde çalışıp, dinlenmeye, düşünmeye, duaya vakit bulamamakta ve suçu düzene atmaktadırlar. İnsanlar (yani, ben, biz, hepimiz) gerçekte kendilerine Allah’ın çizdiğine inandıkları ve sadece kadere bağladıkları sonucu değil, kendi tercihlerinin sonuçlarını da yaşamaktadırlar.

<ı>

<ı>“Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah, birçoklarını da affediyor.” (Şura, 62/42, 30)

<ı>“Melekler öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler:’Neredeydiniz siz?’ Cevap verdiler: ‘Yeryüzünde ezilip horlananlardık biz.’ Melekler derler ki: ‘Allah’ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?’ İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiç beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır. ”(Nisa, 98/4, 97-98)

<ı>

İnsanın geleceği bilmesi imkânsızdır. Planlanan şey herhangi bir nedenle yapılamayabilir. Bazen planlananın, istenilenin herhangi bir nedenle olmaması başlangıçta hayal kırıklığı yaratmışken daha sonra olumlu bir başka şeyin sebebi olabilir. Bunun için geleceğin bilgisini Allah’a bırakmak hayal kırıklığına ve depresyona karşı da etkili bir yöntemdir.

Ayrıca yaşam eksiksiz mutluluk veya sonsuz mutsuzluk da değildir.

Konularının en iyileri de olsalar, hiç bir alanda, başarısızlığa uğramamış, sürekli olarak belli bir açıyla hep yukarı giden başarı grafikleri yoktur. Herkesin yaşamında kayıpların, sıkıntıların, hastalıkların olduğu dönemler vardır. (Yaşam göstergesi kalp elektrosu, beyin dalgaları zigzagdır. Düz çizgi ise!?)

Böyle dönemlerde Allah’tan güç alarak zorlukları aşanlar, olaylardan güçlenerek çıkarlar. Sahip oldukları sağlığın veya varlığın, nimetlerin onların istedikleri sürece ve istedikleri şekilde var olamayacağını bilirler. Başlarına yine benzeri bir şey gelebileceğini veya başkalarının yaşadıklarının bir gün kendilerinin başlarına da gelebileceğini bilirler ve hazırlıklı olurlar.

Ellerinden gelen çabayı gösterirler, ama hiç bir şey için kesin konuşmazlar ve böylece planladıkları şey herhangi bir nedenle gerçekleşmediğinde hayal kırıklığına uğramazlar.

<ı>“Hiçbir şey için, ‘Ben bunu yarın kesinlikle yapacağım’. deme. ‘Allah dilerse’ şeklinde söyleyebilirsin. Unuttuğunda, Rabbini an. Ve de:’Umarım Rabbim beni, bundan daha yakın bir zamanda başarıya/aydınlığa ulaştırır.”(Kehf, 69/18, 23-24)

Yaşanan ve inançta samimiyetle, kararlılıkla aşılan her engel kazanılmış bir sınav gibi kişinin hanesine yazılmış bir artı, olgunluğa ve sağduyuya katkıdır.

Yaşam sadece çeşitli lezzetlerin denendiği açık büfe veya eğlence çeşitlerini denemek için kurulmuş lunapark değildir. Yaşam, ruhsal gelişme için olumlunun ve olumsuzun, zorluğun ve kolaylığın, kıtlığın ve bereketin bir arada bulunduğu, kişinin ruhsal olarak bir üst aşamaya geçebilmesi, kendini geliştirmesi için var edilmiş bir zaman ve mekân dilimidir.

Bu süre boyunca, ne kendince artık aydınlığa çıktığını ve kendisine artık hiçbir şey olamayacağına, ne de tümden karanlığa gömüldüğüne ve artık hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanmak doğrudur.

<ı>“Böyle yapılmıştır ki, elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz ve Allah’ın size verdikleriyle şımarmayasınız çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.”(Hadid, 112/57, 23)

<ı>“Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yemin olsun ki siz, onunla karşılaşmadan önce ölümü arzuluyordunuz. İşte gördünüz onu ve bakıp duruyorsunuz.”( Ali Imran, 94/3, 142-143)

Hiçbir zaman, ümitsizliğe kapılmamak ve sabırlı olmak gerekir.

İnsana şahdamarı kadar yakın olan, insanın aklından geçenleri bilen, sonsuz gücün sahibi Allah’a ve yardımına güvenmek, ümitsizliğe kapılmamak için en geçerli neden ve zorlukları aşmak için en büyük güçtür.

Ancak, sabırlı olmak, bir şeylerin kendiliğinden değişmesini beklemek değil, kontrolü kaybetmemek, Allah’tan alınan güçle her şeyi tekrar gözden geçirip yapılması gerekeni yapmaktır.

Kader, oturup beklemek, tembellik etmek, yapılması gerekeni yapmamak için mazeret olarak kullanılacak bir kavram değildir. İnsanın baştan sona Allah tarafından önceden belirlenmiş bir yaşamı yoktur. Allah insanları, baştan sona ve iyi veya kötü olmaya programlasaydı, sonuçta ceza veya ödül olması gerekmezdi.

<ı>“O halde, bir iş ve oluştan boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul! Ve yalnız Rabbine yönelip doğrul!”(İnşirah, 12/94, 7-8)

Ancak, elbette, Allah insanların yaşamları boyunca, ne zaman, neler yapacağını ve sonuçlarının ne olacağını bilir. Yardım isteyip istemeyeceğini, inkârcı ve isyancı olup olmayacağını da bilir. Kendisine yakınlaşmak ve yardım isteyene yardım eder, istemeyenleri “ kendi şaşkınlıkları içinde bocalamaya” bırakır.

Yapılabilecek her şey yapılmasına rağmen, istenilene ulaşılamıyorsa veya olanın önüne geçilemiyorsa, olanı olduğu gibi kabullenmek ve bir başka olasılık için, kendini tekrar toparlamak, sabretmek gerekir.

Çünkü orada kişiyi, olayı, düzeni aşan bir kader/ölçü vardır: Ya zamanlama yanlıştır, ya koşullar uygun değildir, ya kişi yeteneğinin üstünde bir beklentiye girmiştir ve hatta belki de merdiven yanlış duvara dayanmıştır ama kişi henüz bunun farkında değildir!

Başkasına olduğu kadar kendine zarar vermek de yasaktır. Kendini öldürmekle başkasını öldürmek çok farklı değildir. Cezası ağırdır. Çünkü Allah’ın artık kendisine yardım etmeyeceğine, hiç bir çözüm olmadığına, dolayısıyla Allah’ın merhametsiz, acımasız olduğuna inanmaktır.

<ı>“Allah yolunda harcama yapın/nimetleri paylaşın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Güzel düşünüp güzel işler yapın. Çünkü Allah, güzellik sergileyenleri sever.”(Bakara, 92/2, 195)

<ı>“Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç Kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir. Kim düşmanlık ve zulümle intihar günahını işlerse onu ateşe sokacağız.”(Nisa, 98/4, 29-30)

İnsanlar çoğunlukla bir yandan Allah’a inandıklarını söyleyip, diğer yanda Allah’ın verdiği aklı iyi kullanamadıkları için başlarına gelen herşeyi Allah’tan bilirken, olumlu ve iyi şeyleri kendi başarıları olarak görmeye eğilimlidirler. Deprem bölgesinde çürük yapılar yapmak, <ı>“binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına” (Tevbe) kurmak, deniz kenarlarına yerleşmek, doğaya, bitkilere, hayvanlara zarar vererek doğal dengeyi bozmak, kıtlığa, çölleşmeye, erozyona ve sellere sebep olmak insanların felaketlere çıkardıkları davetiyelerden bazılarıdır. Allah’ın verdiği aklı kullanmayıp, bu şekilde kendi kendilerine zulmeden insanlar felaketlerden zarar gördüklerinde çoğunlukla faturayı Allah’a keserler.

Yine sahip olunanlar için şükredenlerin sayısı azken, sıkıntı ve zorluk zamanında Allah’ı hatırlayanların sayısı çoktur. Bazıları ise her şey yolunda giderken inançlı iken, herkesin yaşadığı ve başına gelebilecek güçlükler veya olumsuzluklarla karşılaştığında, önceki iyilikleri yok sayarak, hemen isyan eder.

<ı>“İnsan hayır istemekten/hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şer dokunmaya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır. Eğer kendisine dokunan bir zorluktan/zarardan sonra bizden bir rahmet tattırırsak, yemin olsun, şöyle diyecektir:’ Bu benim hakkım! Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam da şüphesiz, O’nun katında benim için şaşmaz güzellikler vardır.’ Yemin olsun, biz o nankörlük edenlere, yapıp ettiklerini haber vereceğiz. Yemin olsun o çetin azabı onlara tattıracağız! İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir yan yatar. Kendisine şer dokununca hemen duaya koyulur”(Fussilet, 61/41, 49-51)

<ı>“Gemiye bindiklerinde, dini Allah’a özgüleyerek yalvarıp yakarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karaya çıkardığında, bir bakmışsın ortak koşuyorlar. Verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve birazcık zevklensinler diye... Yakında bilecekler.“(Ankebut, 85/29, 65-66)

<ı>“İnsanlar içinden öylesi vardır ki, ‘Allah’a inandık’ der fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gelen fitneyi Allah’ın azabı gibi tanıtıverir.“(Ankebut, 85/29, 10)

<ı>“İnsanlardan bazısı da Allah’a kıyıdan kıyıya ibadet eder. Kendisine bir hayır isabet ettiğinde, onunla tatmin bulup yatışır; kendisine bir fitne, bir deneme gelip çattığında yüzüstü geri dönüverir. Dünyada da kayba uğramıştır böylesi, ahirette de. Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur. Kim Allah’ın dünyada ve ahirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendiği şeyleri gerçekten giderecek mi?“(Hac, 88/22, 11, 15)

<ı>“Sabret! Senin sabrın da Allah’ın yardımıyladır.”(Nahl, 70/16, 127)

· Programda değişiklik ve beklenmedik gelişmeler olmazsa, Allah isterse, Ekim ayında tekrar bloglarda görüşürüz. Yunus Peygamber hikâyesindeki gibi kısa sürede olumlu sürpriz değişmeler olması, yeni yazılarda yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle, kalın sağlıcakla.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..