Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '09

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Yurdumdan – Diyarbakır

Yurdumdan – Diyarbakır
 

Hasanpaşa Han


O kadar yeri yazdım, şimdi sıra artık Diyarbakır’a geldi. İlk defa geçen sene nisan ayında gittim Diyarbakır’a. Tabi öncesinde televizyon dolayısıyla edindiği eşsiz (!) şöhreti hasebiyle karmaşık duygular içindeydim giderken. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile ortak bir çalışma yürütüyorduk, bu nedenle oradaydım. Neyse önemli olan kısmı o değil zaten. Her ne nedenle olursa olsun, oradaydım neticede.

Gitmişken turistik anlamda boş durmadım takdir edersiniz. Dışardan bakınca edindiğiniz görüntü yok orada. Son derece samimi söylüyorum.
Geçmişi çok enteresan. Surlar olarak bilinen bir yapısı var. Bir tarafı yeni Diyarbakır, diğer tarafı ise eski olarak biliniyor, yapılaşma anlamında gelişmişlik anlamında değil…

Diyarbakır’ın tarihi kimliği ile birleşen surlar tarihin en eski surları olarak biliniyorlar. O kadar eski ki siz düşünün Bizans İmparatoru 1. Konstantis tarafından 349 yılında yenilenmiş. Dikkatinizi çekerim, yapılmış değil yenilenmiş diyorum. Uzunluk olarak ise Çin Seddi’nden sonra ikinci sıradaymış. Savunma amaçlı yapılmış, o zamanki yerleşimi kuşatacak şekilde kalkan balığı şeklinde inşa edilmiş volkanik bazalttan. O kadar sağlam yani. Hatırladığım kadarı ile 81 tane burç varmış surların üzerinde. 7 kapıdan giriş sağlanıyor. Her bir komşu olduğu yerleşimin ismini almış. Mardin Kapı, Urfa Kapı gibi. Günümüzde kapılar hala yerinde ama surların durumu pek iyi değil. Sadece birkaç tane burca ait kalıntılar seçilebiliyor. Bazı yerlere de Zihni Sinir’i aratmayacak projelerle revizyonlar yapılmış. Anlatmakla olmaz, gidip görmeniz lazım. Fotoğrafları da ekliyorum belki gözünüzde canlandırmak isteyebilirsiniz.

Surlardan başka müzeler, camiler, medreseler, hamamlar ve hanları görebilirsiniz. Bu saydıklarımın bir kısmı halen aktif olarak kullanılırken bir kısmı müzeye dönüştürülmüş. Mesela Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi, Ziya Gökalp’in evi içindeki eşyaları ile birlikte müzeye çevrilmiş. Çok da güzel bakılıyor Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca. Müze demişken Diyarbakır’da bir de Arkeoloji Müzesi var. Ancak ben oradayken taşınıyor olduğundan ben göremedim. Görevlilerin söylediğine göre Antakya Arkeoloji Müzesi’ni aratmıyormuş. Orayı da daha önce anlatmıştım zaten. Eski yapıların çoğu volkanik taş ya da bazalttan yapıldığından yazları bu yapıların içinde oturmak çok keyifli oluyor. Ne de olsa dışarısı 40 derece sıcakken orada serin serin oturup çayınızı kahvenizi içebiliyor, arkadaşlarınızla tavla oynayıp onları yenebiliyor (okuyorlar ise gülümsediklerini görebiliyorum!) ve iddianın bedeline göre çok güzel ağırlanabiliyorsunuz. En çok bilinenenleri Hasanpaşa, Yenihan, Çiftehan ve Çeperhan.

Bunun dışında Atatürk’ün çok güzel bir dinleme evi var orada. Orayı da gördüm, güzel muhafaza edilmiş. Hem binası hem de içindeki eşyaları. Oranın bahçesinde güzelce oturup sohbet edebileceğiniz, yemeğinizi yiyebileceğiniz yerler de var. Çok da keyifli orada oturmak, oldukça havadar o nedenle çok popüler. Tavuzkuşu bile gördüm orada…

Ben görememiş olmakla beraber yine Dicle Köprüsü (on gözlü köprü olarak da biliniyor), Devegeçidi Köprüsü, Haburman Köprüsü görülmesi tavsiye edilen yapılardan. Hevsel bahçeleri ise ayrı bir güzellik. Doğa ananın cömertliğine burada bizzat şahit oluyordunuz.

Daha anlatılacak çok şey var ama biraz da yiyecek ve içeceklerden bahsedelim.

Karpuzla başlamak lazım, ortalama ağırlığı 50 kg dediler. Tadı deseniz mükemmel. Bizim Ankara’da yediğimiz o yeşil kabuklu kırmızı besinlere pek benzemiyor. Festivali de yapılıyormuş 1966'dan beri ama artık unutulmaya yüz tutmuş. İkinci favori yemek Selim Amca’nın kaburga dolması. Kolestrol ile sorunu olanların oraya uğramamasını tavsiye ederim. Çünkü Selim amca sadece kaburga dolması yapmıyor, sevenler için munbar dolması var, meftune ve et kavurma da servis ediyor kendisi. Saat şu anda 23:40, inanın midem kazındı bunları yazarken.

Sabahları kahvaltıyı ciğer ile yapıyor Diyarbakır halkının bir kısmı. Ben ki sakatat yemekten pek hoşlanmam, inanın bayıla bayıla yedim. Değişik bir baharat karışımı ile pişiriyorlar, lezzetli… Lahmacunu söylemiyorum bile, demirbaş yemeklerden. Irok var, tercüme edersek içli köfte. Ama bizim bildiğimiz dışı bulgur içi kıymalı harç olan köfte gibi değil, haşlanarak pişiriliyor. Yemeniz lazım, değişik bir lezzet. Kıtıklı dolma var, var da var. Ha bir de hamburger çocukları ile seyahat ediyor iseniz Burger King de bulabilirsiniz.

Sosyal olanaklara gelince, tiyatrosu, sineması var. Havanın güzel olduğu günlerde arkadaşlarınız veya ailenizle rahatça oturabileceğiniz çay bahçeleri var. Eğer isterseniz Sanat Sokağı diye adlandırılan sokakta kafelerde vakit geçirebilirsiniz. Alışveriş merkezleri var. Hiç sıkılmazsınız yani.

Son olarak kalacak yerler, Miroğlu Otel, ki ben orada konakladım ve çok memnun kaldım. Hemen yanında Turistik Otel var, biraz revizyona ihtiyacı var. Belediyenin arkasında Dedeman Oteli var, içerisine hiç girmedim bu yüzden kalitesi hakkında bir yorum yapamayacağım. Onun dışında bir de konukevinde konaklayabilirsiniz.

Siz bakmayın öyle görsel ve yazılı basında çok adı geçtiğine, bence görülmesi gereken yerlerden bir tanesi…

 
Toplam blog
: 38
: 4648
Kayıt tarihi
: 03.11.07
 
 

Çok okurum… Bazen kendi çapımda yazılar karalarım, kendim de beğenmem ama olduğu kadar, napiyim… ..