Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

Yurdumun insanı

Yurdumun insanı
 

Tecavüze uğrayan damacana şimdide nargile kılığında...


Araba vapuru İstanbul Boğazı’nın tarihe mal olmuş sularını yararak hafifçe ilerliyordu. Denizin iyot kokusunu içime çektiğimde, martıların çığlıkları da şehrin gürültüsüne karışıyordu. Hele bir tanesi, geminin en üst direğine konup, yol boyu ayrılmadan bizlerle birlikte yurdumu kuş bakışı seyrediyordu. Benim yurdumun her tarafı cennetti… Denizi, dağı, taşı, toprağı, ağacı ve çiçekleri mis gibiydi… İçinde hiçbir yabancı maddeyi barındırmazdı… Her yıl çoğalarak yurduma gelen turistler, ülkemin özellikle doğasına, sokakların temizliğine, asfaltların çukur olmamasına, trafiğin düzenine, insanlarımızın sıcaklığı yanı sıra esnafların dürüst davranması ile yardımseverliklerine hayrandılar. Ülkelerine gittiklerinde hep bunları anlatırlardı. Yurdumda hiç fakirlik yoktu. Herkes rahattı. Zaten herkesin evi, arabası ve iyi/kötü mutlaka bir işi vardı. “ İşsizlik” sözcüğü nedir hiç bilinmezdi. Bunun içinde, kimse kimseyle ilgilenmez, dedikodu yapmaz, teröre de hiç bulaşmazdı. Bilim ve teknolojide bütün dünya ülkelerinden önde olduğumuz için, herkes en azından bir üniversite mezunuydu. Yurdumun insanı, elinden hiç kitap düşürmez, kafasına taktığı en ufak bir konuyu bile araştırır ve tartışırdı. Trenlerde öyle inekler gibi bön bön bakmaz, herkesin elinde mutlaka bir kitabı vardı. Yurdumda, dershane ve özel okul yoktu. Çünkü her okulu başlı başına bir “Kolej” havasındaydı. Her öğrenci, iyi yetişmiş öğretmenleriyle birlikte, dünya eğitim sıralamasında hep üstlerde kalarak kimseye birinciliği bırakmazdı. Okulundan mezun olan öğrenciler ise üniversite sınavlarına bile girmeden, hemen işini bulabilirdi… Benim yurdumun çalışan insanları, maaşlarıyla gül gibi geçinirdi. Aldıkları maaşların ancak yüzde onunu giderlerine harcadıktan sonra, geriye kalanıyla da iyi beslenir, eğlenir ve gezerdi. Öyle yalnızca akrabalarına gitmez, yurt dışına en az üç-beş defa çıkar, diğer ülkelerin kültürleriyle daha da bilgilenerek öğrendiklerini de yakınlarıyla paylaşırdı. Yurdumun insanı rahat geçindiği için “Grev”e gitmezdi. Haliyle işverenleri tarafından da “Lokavt” yemezdi. Bir patronları vardır, dünyaya örnektir. Patronlar, kazandıklarını hep kendi yemez, çalışanlarıyla da paylaşırdı. Onlarında refah içinde olması gerektiğini düşünerek, “Asgari ücret”i lügatlerinden çıkartmışlardır. Böyle olunca sendikalarda rahat çalışarak, ikide birde masaya oturmak zorunda kalmazdı. Zaten hükümet verdiği dolgun ücretle çalışanlarını hep korumuştur. Benim yurdumun insanı sokakta pankartla yürümeyi bilmez. Sokakta yürürken, Türkü, Kürdü, Laz’ı, Çerkez’i, Rum’u ve diğer etnik gruplarıyla hep birbirine “Selam” verir ve hatırlarını sorar, hatta zorda olanın yanında olduğu için, sorunlu insan da kalmamıştır. Doktorlar artık görev yapamaz hale gelir, ilaç firmaları da ülkemiz açısından muzdariptir. Tek ilaç satamadığı ülke, yurdumuz olmuştur. Hastane odaları hemen hemen boştur. Depresyon ilaçları kullanılmadığı gibi bağışıklık sistemleri de güçlü olduğundan domuz gribini bırakın, başka ülkelerin ürettiği mikroplarda yurdumun insanına hiç bulaşmaz… Başka ülkelerin verdiği ilaç giderleriyle biz, uzay araştırmalarına daha çok pay ayırırız. Zaten uzay çalışmalarımızla dünyaya örnek olmuşuzdur. Yakında Mars’a göndereceğimiz insansız aracın, orada yapacağı çalışmaları merakla beklemişizdir. Atamızın dediği “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” prensibiyle, bırakın tüm sınır komşularımızı, diğer devletlerle de barış içinde olmanın gururunu yaşarız. Yardıma muhtaç olan ülkelere onları sömürmeden ve hiçbir menfaat düşünmeden yaptığımız yardımlarla yurdumun insanı olarak hep övünmüş ve dünyaya örnek olmuşuzdur. İMF ve Dünya Bankası ülkemize girmediğinden, ülkemiz olarak da, dış borcumuz bulunmadığı gibi, Merkez Bankamızda biriken döviz ve altın stoklarımızla dünyanın önde gelen devletleri arasında olmaktan gurur duyarız. Benim yurdumda, Adalet denildiği zaman akan sular durur. Zaten hapishanelerde boş olduğundan önceden yapılan cezaevleri okul olmuştur. Yargı personeli bağımsız olduğundan hiçbir iktidar onları baskı altında tutamaz. Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemelerine pek iş düşmediğinden, kadroları da en alt seviyeye düşürülmüştür. Ayrıca, Adliye Saraylarına dava gelmediğinden, birçoğu da yıkılarak yerine “Araştırma ve Geliştirme Merkezleri” kurulmuştur. Bu nedenle öğrenciler arasında, Avukatlık, Savcı ve Hâkimlik gibi kadrolarının seçimi de pek tercih edilmemektedir. Polisler ise, ne trafikte ne de asayişte olay olmadığı için çalışamamaktan yakınmaktadırlar. Çünkü yurdumda, hırsızlık, rüşvet, gasp, ihale yolsuzluğu, tecavüz, cinayet, olmadığından, oralarda, azalan kadroları ile yurdumun güvenliğini göstermelik olarak yapmaya devam etmektedir. Gazetelerimizin üçüncü sayfaları da doğal olarak yerini “Faydalı Bilgiler” kısmına bırakmıştır. Köşe yazarları da konu bulamadıklarından, daha çok bilime odaklı yazılarıyla ülkenin ileri gitmesine yardımcı olmuşlardır. Hele yurdumun siyasetçilerini bir görseniz, bütün dünya bize imrenir. İktidar, Atatürk’ün çizdiği bilim ve çağdaşlık yolunda muhalefetle birlikte kol kola, insanların refahı için gecesini gündüzüne katmıştır. Her hafta muhalefet lideriyle bir araya gelerek, aldığı güzel kararları hayata geçirerek kendilerine oy verenleri utandırmamıştır. Yurdumun muhalefeti de zaten iktidara gelmeyi hiç düşünmez ve önemsemez. Çünkü iktidara gelse bile yapacakları yine iktidarın politikalarına benzeyecektir. Milletvekillerinin bulunduğu mecliste ise hiç kavga olmaz. Çünkü tüm milletvekilleri ülkesinin toprak bütünlüğü ve milletin beraberliği tezini savunur. Yurdumun sanatçısıyla, sporcusuyla dünya’ya örnek olmuştur. Her katıldıkları yarışmalarda, sportmence birinciliklerini alarak, bayrağımızı göndere çekerler. Alt yapımızın kuvvetli olması nedeniyle de öyle başka ülkelerin sporcularına da bel bağlamaz. Hele yazarlarımız çok özgürdür. Her yıl, “Dünya Gazeteciler Birliği”nin düzenlediği “En Özgür Basın” değerlendirmesinde hep birinciliği alarak diğer ülkelere örnek olmuştur. İktidar ve muhalefetin öncelikli prensibi, yurdumun insanının Özgür Düşüncesiydi. Kimsenin telefonda dinlenmesini istemezdi. Çünkü insanına çok güvenirdi. Onların kötü düşünceler üretmeyeceğini bilir ve düşüncelerinden dolayı da kimse hapishaneye yollanmazdı. Kendilerine karşı yazılar yazılsa bile… Vapurun çığlığı arasında iskeleye yanaştığımızda martıda bir çırpıda uzaklara hayallerimiz gibi uçuvermişti. Vapurdan çıkan araçlarda kızan şoförlerin bastığı kornalar arasında trafiğin keşmekeşliğine bir bir karışıyordu. Arabanın penceresinden salyası akarcasına bağıran şoför; “ Önüne baksana lan!.. Sana ehliyet verenin var ya…” Sevgiyle ve sağlıcakla kalın…

06 Aralık 2009/Bursa Ertuğrul Erdoğan

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..