Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Yüreğime Detoks Yaptım Mordoğan'da

Yüreğime Detoks Yaptım Mordoğan'da
 

Resmen arındım bu hafta sonu.

İşyerimin kapanması ve işsiz kalmam nedeniyle, son bir buçuk aydan beri yaşadığım yoğun, sıkıntılı ve can sıkıcı dönemde; içinde bulunduğum psikolojiyi, hissiyatımı belki de en iyi, başından buna benzer olaylar geçmiş olanlar anlayacaktır.

Çok sıkı psikolojik destek merkezleri geliştirdim mesela kendi içimde bu son dönemde. En basitinden; yıllardır okuduğum, bildiğim ve hatta yazdığım ancak bir türlü bu doğru hayat tarzını uygulamakta kendimi disipline edemediğim sağlıklı yaşam gereklerini yerine getirmeye başladım.

Sonuç olarak vücudumu 18 kiloluk bir fazlalıktan kurtardım. Sabahları top güllesi gibi ağır kalkmamaya, kendimi her daim yorgun ve bitkin hissetmemeye, giyemediğim kıyafetlerimi rahatlıkla giyebilmeye, ara vermeden 30 dakika koşabilmeye ve daha bir dolu olumlu şeyi hayatımda yapabilmeye başladım. Sigara zaten kullanmıyordum, alkolü ise neredeyse sıfırladım.

Sadece bunlar değil tabi ama ben bu yazımda, gözbebeğim Mordoğan’dan bahsetmek istiyorum. Belki daha sonra “Bir İşsizin Geliştirmesi Gereken Psikolojik Savunma Refleksleri” tarzında afili bir başlık atar, bu konuları daha ayrıntılı ele almaya çalışırım.

Cuma akşamı, sevgili dostum ve Mordoğan’ın bence en başarılı turizm insanı olan, Turkuaz Pansiyon’un sahibi Tevfik Bey’i aradım.

Yarın sendeyim, bana yatacak yerin var mı?” dedim.

Tevfik Bey’in bence, meslek hayatında gösterdiği başarısının altında yatan en önemli etken –ki o kadar çok var da sadece en mühimi- işini yaparken, lügatinden “hayır” kelimesini çıkarmış olması. Ben şöyle özetliyorum bu durumu: Bütün “hayır”ları, “evet” ile söylüyor.

Ve cumartesi sabahı eşim ve oğlumla birlikte kendimizi Mordoğan yolunda bulduk. Her zamanki gibi otobanın yanına bile yaklaşmadan, o güzelim Ege kıyılarını, defalarca içimize çekmemize rağmen bir türlü doymadığımız o nadide coğrafyayı hücrelerimize kadar sindirmenin verdiği müthiş haz ve rahatlama duygusuyla yola koyulduk.

Önce canım İzmir Körfezi, Bayraklı sahili, Göztepe yalısı, Narlıdere, Güzelbahçe, Urla… Biri bitip diğeri başlayan ultra etkili psikolojik detoks kürümü almaya daha ilk kilometrede başlamak böyle bir şey olsa gerek diye düşündüm. Eski Çeşme yolundan devam ederken, belki yüzlerce kez sağa sapmaktan içime ışık dolduğunu hissettiğim Mordoğan-Karaburun ayrımına ulaştık. Gülbahçe, Karapınar, Balıklıova derken kendimizi Mordoğan’ımızın sıcak kollarında buluverdik.

Hava enfesti, deniz kıpırtısız, şaşırtıcı ölçüde ılık ve harikulade. Tevfik Bey dostumun bizim için ayırdığı, denize beş metre mesafedeki, tüm Mordoğan koyuna hakim, gece olduğunda karşı taraftan Foça’nın ışıklarını seçebildiğimiz, küçük, mütevazı odamıza yerleştik. Ve vakit kaybetmeden vücutlarımızı, Mordağan’ın, Ege’nin, Akdeniz’in suyuyla, masmaviliğiyle buluşturduk.

Pazar akşamına kadar, iki gün boyunca; denizden sadece yemekler ve gece yatmak için ayrılabildik. E kolay değil, koskoca bir kış döneminin hasreti vardı ve bu özlemi gidermek hiç de çabuk olamadı. Hem çabuk olmasını isteyen kimdi ki zaten?

Dedim ya… Mordoğan denizinin suyu beni oldukça şaşırttı bu hafta sonu. Benim beklentim, girilmeyecek kadar olmasa da daha bir serin olacağı yönündeydi ama resmen temmuz-ağustos denizi gibiydi su sıcaklığı açısından. Hatta öyle ki Pazar sabahı, saat yedi sularında, eşimle birlikte gözümüzü denizde açtık. Öyle iyi geldi anlatamam.

Tevfik Bey’i ve çok değerli eşi Nihal Hanım’ı bu sene çok daha bir moralli gördüm. Normalden daha başarılı bir kış sezonu geçirmişler. Asıl okulların kapanmasıyla önümüzdeki hafta sonu açılacak yaz sezonundan da oldukça umutluydular. Rezervasyonları fena değilmiş, özellikle yurt dışı bağlantıları sayesinde de yabancı misafirler noktasında oldukça yüksek beklentileri vardı.

Her zaman olduğu gibi Turkuaz Pansiyon’un o müthiş ve bilindik Hatay-Ege karışımı sentez mutfağı bende ne rejim bıraktırdı, ne diyet. Ama olsun, iki günlük tatilin hakkını her anlamda vermeliydim ve verdim. Bu sezon, Turkuaz mutfağında Nihal Hanım’ın haricinde bir başka özel yetenek daha var. Daha ilk öğünde yediğim Hatay usulü, seçkin Arap mutfağının ürünü olan parça etli, fasülye ve havuç soteli, tarçınlı pilavla bu özel durumu keşfetmem zor olmadı.

Biz yemeği yerken, yurt dışında pek çok yıldızlı otel mutfaklarında çalışmış profesyonel bir aşçı olan Süreyya Bey, sıcak elektriği ile masamıza kadar gelerek ve janrının hakkını vererek yemeğini anlattı. Diyeceksiniz ki çok yıldızlı otellerde uluslar arası deneyimi olan bir aşçının, küçücük bir Ege kasabasındaki, mütevazı bir pansiyonun mutfağında ne işi olabilir? Süreyya Bey, pansiyonun sahibi Tevfik Bey’in yakın akrabası ve orada herkes mutluydu. En başta da ben ve diğer müşterileri tabi ki…

Mordoğan’a ve Turkuaz Pansiyon’a gidip konaklama yapmayı ya da yemek yemeyi düşünenler için yazıyorum. Bu işlerden hasbelkader anlayan, yemek ve mutfak kültürlerine meraklı ve bizatihi kendisi de amatör ve mütevazı bir aşçı olan naçizane bendenizin tavsiyesidir: Mutlaka ve mutlaka Nihal Hanım’ın Hatay usulü içli köftesini, pirzola etli bamyalarını, kuru soğanlı pancar turşularını, çiğ köftelerini, aşçı Süreyya Bey’in o enteresan pilavını, humuslarını ve ahtapot salatalarını tatmadan oradan ayrılmayın derim.

Pazar sabahı kalkar kalkmaz, sabahın yedisinde yüzdükten sonra kahvaltımızı yaptık ve Mordoğan çarşısına doğru yürüyüşe çıktık. Niyetimiz sabah denizden dönen balıkçılardan günlük Mordoğan-Karaburun balığı almak ve İzmir’e getirmekti ama sanıyorum av yasağı nedeniyle balık bulamadık. Pet şişelerde ev yapımı ve yörenin mahsulü sızma zeytinyağları, kara dağ kekikleri, domatesleri, biberleri, köy ekmekleri yine satılmaktaydı.

Her Mordoğan tatilimizde olduğu gibi, eşimle birbirimize, burada yaşamalıyız, buradan bir ev almalıyız temennilerinde bulunduk. Sonra da halimize güldük. Ne çok yaşadığımızı bu anları, hatırlayıp gülüştük.

Bu sefer bir şey daha dikkatimi çekti Mordoğan’da. Mordoğan’ın kedileri köpek gibi, köpekleri de kedi gibi. Kediler pek bir efe, pek bir bıçkın, korkusuz, mihnetsiz, bakışları bile çapraz vallahi. Köpekler ise çıtkırıldım, duygusal, naif, mahzun, alıp içine sokası geliyor insanın yahu.

Bir de Mordoğan'daki dostlarımızdan bir kayıp haberi aldık ki içimizi burkmadı değil. Eski Aras Otel olan, Club Mordoğan otelinin arkasındaki bir bahçede yaşayan iki tane devekuşu dostumuz vardı. Her akşam yemeğinden sonra mekanlarına gider ve onlara, tel örgülerinin ardından ot verir, sever, okşar dönerdik. Maalsef ki her ikisi de ölmüşler. Onların hatıralarını, sahildeki kayalıkların devamlı sakinleri olan onca yıllık yengeç dostlarımızla paylaştık biz de.

Velhasıl Pazar akşamı geç saatlere kadar süren Mordoğan terapisi ruhuma çok iyi geldi dostlar. Arındım. Bir-iki kilo aldım ama onu vermesi kolay. Önemli olan beyin, psikoloji, ruh ikliminin selameti değil mi?

Bu arada gece İzmir’e, evime geldiğimde maillerimi kontrol etmek için bilgisayarımı açtığımda hoş bir elektronik posta aldığımı gördüm. Amerika’da yaşayan bir Türk yönetmenden, bir kısa film senaryosu teklifi idi bu. Olumlu duygular, yeni olumlu duyguları ve pozitif gelişmeleri beraberinde getiriyorlar galiba diye düşünmeden geçemedim.

Dört sene önce bugün yayınlanan ilk yazım: O Yatağa Küs Girmeyin

Dört sene önce bugün yayınlanan ikinci yazım: Beğendili Külbastının Düşündürdükleri

tüm GEZİ-TATİL-SEYAHAT yazılarım için tıklayınız

tüm İZMİR yazılarım için tıklayınız

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..