Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '08

 
Kategori
İnançlar
 

Yüreğimin, dağların ardında aradığı aşka dair

Yüreğimin, dağların ardında aradığı aşka dair
 

Dağların ardından gelmekteyim; Tanrıların kendilerini gizlemediği ve yarattıklarının hallerine kurallar düzenlemediği, yürekleri olanlara günahlar atfetmediğive sadakat beklemediği; Çünkü, sadakatsizlerin yaşayamadığı yerden gelmekteyim. Yoksul tanrılarının varlıkları için adaklar dileyen, kurban ettikleri düşlemlerinden bir lokma bile tatmadan, o düşlemlerini "düşlemsizlere" dağıtabilen ve ardından Tanrıları ile birlikte yeni düşlemlerini gök yüzünde çizmeye başlayan; Yeni dilekler ve yeni adaklar için kurdukları düşlemlerini, bir odanın en gizli yerine saklar gibi, ruhlarının en kuytusun da saklayan, daha bir güzel, daha bir alımlı olsun ve Tanrıları ile birlikte yaptıkları bilinip görülsün diye; düşlemlerini bir şarap gibi ruhlarının en serin mahzenlerin de dinlendiren insanların olduğu; Şu gördüğünüz dağların ardından geliyorum.Ve orada bir çocuk değilseniz, ya da orada doğup,
büyümemiş iseniz; Bilinmeyen yollarınızın bilinmeyen çıkmazlarından kurtulmak isterken, ayaklarınıza hükmünüz geçmez olduğunda sizi oralara götürüp bırakmış
ise; Yaşadığınız hallerin ayırdına varmaya çabalarken, bir gecenin sabahında kendinizi orada buluvermişseniz, o dağların ardındakileri anlamaya çabalamanız boşuna olur. Çünkü onlar sizi anlamaya hiç, ama hiç uğraşmazlar, yalnızca sevgilerini sunmak isterler; Karşılıksız, hesapsız ve çetelesiz. Sizin de almanızı beklerler, yine hesapsız ve çetelesiz; Sizin sevginiz onlara yetmez, ol sebeple sunulanı alırken hesap yapmayın ruhunuzda, sonra veremezsiniz, veremediklerinizin yükü omuzlarınıza ağır gelir, taşıyamaz halleri yaşayıp
üzülürsünüz; Onlar istemez, hüznünüzü ve kederinizi kendiniz yaratırsınız.

Gökyüzü, kırmızı ve mavinin harmanını yaşar her günün şafağında ve her akşamın alacasında.

Dağların öteki eteklerindedir ve yalnızca ağaçtandır evleri ve tarlalarında buğday başakları güneşe dönüktür, yalnızca ona benzeyebilmek için. Geceleri buğulu, pusludur, öyle ki erişemeyenlerin, onların ışıklarını dahi görmesini istemez gibidir. Toprakları her daim yeşil ve sanki yeminliymişçesine, yalnızca çiçeklerin açmasına, ağaçların boy vermesine göz yuman ve onları kendisine sevgili sayan. Gündüzleri sevincin, geceleri sevdanın hüküm sürdüğü, aşkın kendini tariflemediği, sadece yaşamayı ve birlikte olmayı bildiği, yüzlerinin baktıkları bütün şeylere gülümsediği; Aynaların olmadığı, görmek için kendilerini ve hallerini suya eğilip, kendilerine, yaşamlarına gülümsedikleri; Dudakların gözlerine söz etmediği ve ellerin saçlarına sevgi için uzandığı, bir kez sarıldıklarını bir daha unutmadıkları, çok sonra olsa da, tekrar gördüklerin de yine sevgiyle sarıldıkları, aşkın ve mutluluğun: Özgürlüğünü, mülkiyetsizliğini gönlünce ve kimsenin sahiplenip, hükmedemediği hallerini yaşayabildiği ve sevginin; "Ben her şeyin, Tanrılarınızın bile sahibiyim" diyebildiği, günlerini ve gönüllerini ve de aşklarınıher birinin kendisi için "birlikte yaşadığı" o insanların arasından geliyorum.

Bilmediğimden değil, hesapsızlığı içimde yaratamadığımdan; önce ki bilenleri unutmadığım ve yeni olmayı isteyemediğim için; bir yerlerimde becerememe korkusu barındığı için; aslın da, ora da doğmadığımdan, beceriksizlikler ayaklarıma hükmettiğinden.

Gerçek olan şu ki; nedendir bilmiyorum, (hepimiz gibi) buralarda yaşamayı istediğimden.O dağların ardında olduramadıklarımı, belki buralarda oldurabilirim umudundan dır ki; ben, kendini o dağların arkasından kovanlardanım.

"...ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve nehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman." (Nazım Hikmet)

Blog yazılış tarihi: 16-01-2008 : Çarşamba

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..