Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '11

 
Kategori
Söyleşi
 

Yürekte bir sızıdır gurbet

Yürekte bir sızıdır gurbet
 

''Bak bu benim büyük agam Behzat.'' dedi saçlarımı okşayan anneannem, sararmış bir fotoğraftaki sert bakışlı adamı gösterek. Yirmili yaşlardaydım, yazın sıcak bir gününde oturuyorduk ikimiz havuz başındaki divanda. Karşımızda armut ve erik ağacının gölgelediği uzun bir bahçe vardı.

-Seni ona benzetiyorum bazen. Değil yüzünü ama bazen bir bakışını bir duruşunu benzetiyorum ona...

- Sert adammış galiba anneanne.

- Değil idi sert. Bir keret bile kırmamıştır hiç birimizi. Kırmamıştır, hem niye kırsın altı kardaşımı çekip çevirir idim ben. Onlar tütüne giderdi, tepsi tepsi börekleri hazır ederdim döndüklerinde.

Gözleri daldı gitti kuyunun üstündeki kedi tırnağı saksılarına ve rüyadan uyanırcasına söze girdi;

''Memleketten yola çıktık, Selanik'e geldik, geldik ama vaporu kaçırmışız İzmir'e gelen. On beş gün sonraymış ikincisi. Çok çalışkan idi kardaşlarım. Memlekette saraçlık yaparlardı. Orada da bir saracın yanına girdiler. Kumanova'da, Üsküp'te meşhur olan bir süs vardı püsküllü, atın başına takılan. Selanik'te bilen yokmuş, onu yaptılar o saraçta. Onbeş gün orada çalışıp para kazandılar.''

-Sene kaç anneanne?

-Ben bilmem hesaplıyayım sene kaç. Bin üç yüz otuz üçlüyüm işte, ondort yaşındaydım memleketten ne zaman çıktık.

-Bin dokuz yüz otuz altı falan oluyor herhalde.

- E bilmeym artık ben bu yeni tarihleri, öyledir.

- Siz mübadelede falan gelmemişsiniz anneanne. Niye geldiniz oradan?

-Tito'dan kaçtık biz. Kardaşım ''Asker ocağında Hazreti Muhammede sövüyorlar ben burada askerlik yapmam'' dedi. Biz de yola çıktık Kumanova'dan.

Selanik'te on beş gün kaldık vaporu bekledik. Selanik aynı İzmir'e benziyor. Ben o zamanlar sım sıkı kapanıyordum. Bir gün deniz kenarında yürüyoruz, bir tane rum kadın beni şöyle bir süzdü. Anladım ki bir şey diyecek. Mübadelede gelenlerdenmiş Türkçe de biliyor. Alaylı alaylı yüzüme bakıp;

'' Aç o başını aç, Türkiyaya gidince Kemal açacak o başını'' dedi.

Ben de ona dönüp dedim ki;

''Açar isem kendi toprağımda açarım açmam gavur elinde''. Ne cahil imişim konuşmuşum öyle. Ya bize bir şey yapsa idiler orada...

Gülümseyerek yüzüne baktım, yirmili yaşların her şeyi bildiğini sanan bakışlarıyla.

-Yok be anam ne yapacaklar size. Kötü bir şey dememişsin ki...

'' Ah muri sinkocuk'' dedi ve burnumun üstünü sıktı hafifçe. Gözleri ne zaman nemlense burnu da kızarırdı. Gözlüğünü çıkarıp yeşil beziyle camlarını sildi, yanağından süzülen iki damla yaşı kuruladı.

-Pasaportta indirince bizi gecenin bir yarısında vapor, yere çöküp toprağını öptük biz vatanımızın.

Ağutos böceği ve kumru sesleri arasında, hayal meyal hatırladığım bir gündü. Daha neler neler anlattı aslında ama çoğunu unuttum. Kim bilir kaç kez daha anlattı memleket hikayelerini bizlere yaşlı gözlerle. Bir ömür vatan hasretiyle, Rumeli türkülerinin hazin tonlarında yaşandı ve bitti. Tıpkı tüm muhacirlerin kalbinin bir köşesinde sızı olarak memleketini taşıdığı gibi...


Serkan SATI

 
Toplam blog
: 17
: 1912
Kayıt tarihi
: 18.02.11
 
 

Okumaktan, yazmaktan keyif alırım ama en çok öyküleri severim. Zevk aldığım için yazar, zevk alıyors..