Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yürümenin Felsefesi...

(Ekim ayının ilk pazar günü, “Dünya Yürüyüş Günü”…)

Yürümenin, ayakta kalmanın önemini “Koronalı Günlerde” daha iyi anlamış olduk…

Evlere tıkılı kalmanın, internet ve televizyonlara tam bağımlı hale gelerek, hareketsiz kalmanın beden ve ruh sağlığımızı ne kadar olumsuz etkilediğinin de farkındasınızdır…

Tanrı “yürü kulum” demiş ya… Biz de yürüme- yürümek eylemi üzerine sorgulamalar yapalım…

Yazının başlığına bakarak, yürümenin de felsefesi mi olurmuş dediğinizi duyar gibi oluyorum. Yürümek hem fiziksel hem de düşünsel bir eylemdir. Felsefe ise sorgulamadır. Sorgularken de hiçbir tabunun, dogmanın esiri olmaz. Özgürce din dâhil her şeyi de sorgular. Dinin sorgulanmasına İslam ülkelerinde iyi gözle bakılmadığından bu ülkelerde felsefe gelişmemiştir, geliştirilmemiştir… Konumuz yürümek, yürümekle ilgili sorgulamalarla yazıma başlamak istiyorum… Önce bir bilmeceyle başlamak istiyorum... Önce dört ayaklı sonra iki ayaklı daha sonra da üçayaklı olan canlıyı biliyor musunuz? Siz bu sorunun yanıtını düşünürken yürüme ile ilgili sorgulamalara başlayalım isterseniz:

İnsanoğlu’nun iki ayaklarının üzerinde duruşuyla ileriye doğru ilk hareketidir yürümek... Yürümek eylemi insanoğlu için sadece bir iki adım atmasıyla başlayan bir eylem değil aynı zamanda düşünsel ve evrimsel bir eylemin de kendisidir...

Eğer evrim teorisine inanmıyorsanız ve hala dinsel yaradılış mitlerine inanıyorsanız bu yazı sizin için uygun olmayabilir... İnsanoğlu’nun ilk defa iki ayağının üzerine dikilerek yürüdüğü zamanı bir an düşünün. Bunu söylerken; bebeklerin emekledikten sonra iki ayakları üzerine dikilmeleri ve yürümeye başlamaları çok önemli, çok değerli ve kutlanılan bir eylemdir ama ben bundan bahsetmiyorum… Atalarımızın-insanoğlunun- ilk kez iki ayakları üzerinde durarak adım atmasının tarihsel, düşünsel ve evrimsel köklerine inmek istiyorum… İlk insanlar ilk defa iki ayağının üzerine dikilmeyi ve ardından da yürüme ihtiyacını niçin düşünmüştür… Nasıl olsa milyonlarca yıl önce yaşayan ataları gibi dört ayağıyla hareket edebilir, dört ayağıyla da yürüyebilirlerdi…

Homo Sapiens yani günümüz insanının milyonlarca yıl önceki diğer atalarını yakından uzağa doğru şöyle bir hatırlayalım: Homo Neanderthalensis,  Homo Heidelberggensis, Homo erectus, ve Homo habilis…Homo Habilis’ten bu yana atalarımız iki ayağı üzerinde yürümeye başlamışlardır… Bunlardan önceki atalarımız dört ayaklıydı... Bilim adamlarının araştırmalarıyla bulunan fosiller insanoğlunun yaşamının Afrika’dan başladığını gösteriyor. Gösteriyor diyorum ama bilimsel çalışmalar son hızla devam ediyor ve yeni yeni bilgilerle bu bilgilerimizde de değişimler ve güncellemeler olabiliyor. Afrika’nın o zamanlar-iklim değişimlerinden sonra- dümdüz savanları canlılar için tehlikelerle doludur. Dört ayaklı atalarımız düşmanlarını görebilmek için iki ayaklarının üzerinde yükselerek düşmanlarını daha iyi görebilmek için bir avantaj sağlamaya başlamalarıyla önce iki ayakları üzerinde durmayı öğrenmişlerdir... Önce duruş ve sonra da süreç içinde iki ayakları üzerinde yürüyüş dönemi…

Düşünsel-beyinsel- evrimin yanında iskelet sistemindeki evrim de insanoğlunun atalarının iki ayak üzerinde durması olarak adlandırılan “Bipedalizm”dir. (iki ayak üzerinde dik duruş ve hareket biçimi)

Bu arada evrim teorisine bakış açısından en büyük yanlışımız şudur. Kısa yaşam sürecimizde evrimleşmeyi gözlemleyeceğimizi zannetmektir. Evrim binlerce, milyonlarca yılı içine alıyor... Günümüz insanı nasıl onbin yıl önceki insan değilse, onbin yıl sonraki insan da günümüz insanından hem fiziksel hem de düşüncel yönlerden farklı olacaktır.

Sevelim sevmeyelim maymunlar grubunun birer üyesiyiz. Yaşayan en yakın akrabalarımız da şempanzeler, goriller, orangutanlardır. Şempanzeler bize en yakın olanıdır.

Muzaffer Süleyman Şenyürek 1940 yılında yazdığı “İnsanin Tekâmülü” adlı makalesinde “insanı insan yapan iki ayak üzerinde şakuli yürüme usulü olmuştur” der ve makalesini “bugünkü insan yüz binlerce sene süren uzun ve bati bir tekâmülün mahsulüdür. İnsanin iptidai bir maymun cedden geldiğine hiç şüphe yoktur” cümleleri ile bitirir. 

***

Bipedal ((iki ayak üzerinde dik duruş ve hareket biçimi) canlılara göre ayırt edici ve benzersiz bir avantaj sergilemektedir. Bu adaptasyon bipedal bireyler için oldukça kesin bir avantajdır. Bu avantajlar yiyecek taşıyabilme, sabit pozisyonda durabilme, yırtıcıların saldırısını yeterli mesafeden görebilme, tropikal iklimlerde vücut ısısını düzenleyebilme ve birçok farklı pozisyonda alet kullanabilme yeteneklerini kazanma konularında kendini göstermiştir. Bipedal yeteneğin kazanılması ve gelişmesi hakkında ortaya atılan görüşlerden belki de en gözde olanı “savana” hipotezidir. Bu hipotez en eski hominidlerin bir iklim değişimi periyodu boyunca evrim geçirdiğini ve yeni bir formun Afrika savanlarında (uzun otlarla kaplı alanlar) görülmeye başladığını öne sürmektedir. Ormanlık alanda iskan eden quadropedal apelere ait bir kolun daha açık alanlara adapte olması ve zamanla bipedal hale evrimleşmesi günümüzde de en çok kabul gören görüştür. Dimdik ayakta durabilme yeteneği bu yeni ortamda bir avantaj olarak düşünülebilir, çünkü uzun otlarla kaplı alanlarda uzak mesafeleri görebilme yırtıcılara karşı bir üstünlük sağlayabilir. * (İsmail Özer, Ankara Üniversitesi)

***

Yürümek, günümüzde sağlık otoritelerince de beden ve ruh sağlığımızın da bir düzenleyicisi olarak görülüyor… Doğa yürüyüşlerine ilgi tüm Dünya ülkelerinde artmıştır… Dünya Turizmi de bu yönde evrilme sürecindedir… Herşey dâhil beş yıldızlı obezite otellerine rağbet gitgide azalmakta; bunu gören turizmciler doğaya, doğa yürüyüşlerine yönelik projeler geliştirmektedirler…  

Yürümek eylemi elbette hayvanlar için de geçerlidir… Dağlarda kırlarda beslenen ineklerin sütü, ahırlara bağlı devamlı beslenen-besiye çekilen- ineklerin sütünden daha değerli oluyor… Köy tavuğu veya gezen tavuk yumurtasının tercih edilmesi de bu yüzdendir…

Çağımızın insanlarının en büyük sorunu şişmanlık- obezitedir-   İnternet bağımlılığı ve sürekli masa başında bu yönde çalışmalar yapmak, spora yürümeye çok az zaman ayırmak insanoğlunu şişmanlık dâhil birçok ruhsal ve bedensel yönden hasta ediyor…

Almanya’da bulunduğum süreçte; Almanların arabalarını iş yerinden 1-2 km uzağa park ettiklerini gözlemledim. Hiç değilse bu sayede günde 2–4 km yürümüş oluyorlardı…

***

Yürümek; insan doğasının en önemli düşünsel eylemidir…

Siyasiler, özellikle de yerel siyasetçiler yönettikleri yerelde halkın yürümesine uygun sokaklar, parklar, yürüyüş parkurları yapmalıdırlar… Kent halkını doğayla, doğa yürüyüşleriyle kucaklaştırmanın da plan ve projelerini yapıp yaşama geçirmelidirler…

Çocukluğumuzda yürüdüğümüz gibi günümüzün çocukları da yürüme mesafesindeki okullarına yürüyerek gitsinler ve gelsinler… Bunun için güvenli kaldırımlar yapılmalı, trafik kuralları bu yönde güncellenmelidir… Aileler, çocuklarının bu yollarda her yönden güvende olduğuna inanmalılar ve çocuklarını gönül rahatlığıyla okullarına yürüyerek gitmelerine istemelidirler…

***

Haydi neyse, bu yazı biraz uzadı iş şimdi eylemde… Eşikten atlayarak yürümeye başlayalım; şöyle sahile ve de yolu uzatarak kırlara doğru…

Yürüyün, yürüyüşte kalın…

Yerel yönetimlerinizi de sağlıklı yürüyüş parkurları yapmaları içinde uyarın…

Yürümek ve görüşmek üzere…

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..