Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yusuf Hayaloğlu anısına

Yusuf Hayaloğlu anısına
 

Kalemin Kavgada Hala!...


Riyakarlığı, “sahte samimiyet” olarak açıklarsak sanırım fazla bir eksiğimiz olmaz..

Şimdi buna ne gerek vardı?

Öyle ya, durup dururken yalancılığın, sahtekarlığın, samimiyetsizliğin anatomisini eşelemenin alemi nedir diye de sorulabilir.

Nedeni basit; son günlerde özellikle kaybedilen değerli sanat insanlarının yaşamı ve hatıraları üzerinden prim yapma peşinde olan dalkavuk sürüsünün döktüğü timsah göz yaşları…

Yaşamları boyunca birçok sanatçının öldükten sonra anlaşılan değerleri konusunda, bizzat kendilerinin yaşadıkları zaman dilimi içinde en ufak bir fikirleri olsaydı, eminim o güçle daha verimli olur verdiklerinden daha çoğunu verme konusunda bonkör davranırlardı.

Bugün tabloları milyonlarca dolara satılan Van Gogh’un parasızlıktan günlerce aç gezdiğini bir düşünelim bakalım. Orhan Kemal’in günlük ekmeğini çıkarmak uğruna, akşamdan sabaha bir hikaye yetiştirmek için geçirdiği uykusuz gecelerin sayısını da…Ve daha niceleri…

Ahmet Kaya sevdiği topraklardan çok uzaklarda yaşama veda etti. İbn-i Sina; “bilim ve sanat değer görülmediği topraklardan göç eder” demişti. Ahmet Kaya örneğinde bir kez daha tecrübe edildi bu gerçek.

Geçtiğimiz günlerde kayınbiraderi Yusuf Hayaloğlu, onu daha fazla yalnız bırakamadı, o da gitti. Güfteler yetim kalmıştı Ahmet Kaya’nın yokluğunda, şimdi hem yetim, hem de öksüzler…

Ahmet Kaya’yı bu ülkeden gitmek zorunda bırak nedenleri hatırlayanımız vardır mutlaka. Ne demişti; “bir Kürtçe klip yapacağım yayınlayacak yürekli bir kanal arıyorum.”

Der demez çullandılar üzerine. Ne vatan hainliği kaldı, ne teröristliği.. Faşisti, dincisi, sosyal demokratı, ulusalcısı ve hatta solak diye geçinen ne varsa kıyam ettiler. O da aldı sazını gitti. Bekleyenler yanılıyor, o da Nazım gibi, Yılmaz Güney gibi, Ruhi Su ve daha niceleri gibi, cenazeleri orda veya burada hiç fark etmez, artık gelmeyecek. Onlar, Yahya Kemal’in Sessiz Gemi” siyle gittiler. Ne bir el salladık rıhtımdan ne de bir mendil arkalarından!

Zaman onları büyütmeye devam etti, eksik kalan biz olduk!

Ne ikiyüzlü bir dünya!..

Ahmet Kaya, Yusuf Hayaloğlu, “kürdüm” dediler vurduk ağızlarının üstüne. Hala vurmaya devam ediyoruz. Nazım “komünistim”dedi, attık zindana, Ruhi Su ya bir pasaportu çok gördük.

Şimdi?.. Vatandaşlık veriliyor, şarkıları terennüm ediliyor, şiirleri sarhoş masalarında meze yapılıyor. Dünkü kıyam unutularak eline kalem alan gidenin ardından bilir bilmez methiyeler düzüyor. Timsah ağlıyor!..

Nazım sadece güzel şiir yazan, iyi kadın seven biri değil, sahip olmaktan gurur duyduğu fikirleriyle yaşayan ve yaşadığı çağın sorumluluğunu taşıyan bir şairdi. Kendi tabiriyle;”komünist şair.”

Ahmet Kaya’yı sadece davudi sesiyle söylediği kardeşlik türkülerinin, ırkçı, berbat dünyamızda yarattığı eko ile hatırlayarak değil, o türkülerin sosyal arka planını ve o sosyal olgunun feryadını duyarak hak edebiliriz.

Yusuf Hayaloğlu’nu, karışık gür sakalları, alev dili gibi sigara dumanları çıkararak tarihin içinden fırlayıp gelen bir sfenks olarak değil, bulunduğu çağda, bulunduğu yerin sesi ve özlemi olarak bilir ve anarsak onu hak edebiliriz.

Aksi halde, ister gözyaşı dökelim, ister yazı yazalım, riyakarlıktan öteye geçemeyiz.

 
Toplam blog
: 36
: 668
Kayıt tarihi
: 25.01.07
 
 

54 İstanbul doğumluyum. Hayatın her alanıyla ilgileniyorum. Çünkü düşünen ve yaşayan bir adamım. Esm..