Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '15

 
Kategori
Anılar
 

Yusuf'um!..

Yusuf'um!..
 

sivas yolu


Bu öyküyle merhum arkadaşım Yusuf Demirkaynak’ı (Yusuf’umu) anıyorum.

On yıldan öncesi bir sonbahar gecesiydi, cenazesini taşıyan ve içinde yakınlarının da olduğu otobüs Ankara-Sivas yolundaydı… 

Ben ve eşim, dilimizde rahmetler, göz yaşlarımız sel, o otobüsü kilometrelerce takip etmiştik.

Aslında Yusuf’umun bu son yolculuğa çıkacağını, çok iyi direndiği o amansız hastalığın seyrinden biliyorduk.

Elbet, Yusuf da biliyordu.

Yine de devrimci doğası gereği, dayandı, direndi; son ana kadar ülkesini, halkını, içinden yetiştiği Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve geleceği düşündü…

O’nu 1990’lı yılların ilk çeyreğinde SHP Gençlik Kollarında iken tanımıştım. Pırıl pırıl zekası, dinmeyen enerjisi, çalışkanlığı ve ahlakıyla dikkat çekiyordu. Önce arkadaş sonra da dostum oldu ve her ikimiz de, paylaştığımız bu “dostluğun” hakkını verdik sanırım.

Yusuf, tam bir Anadolu insanı idi… Bazen tevekkül bazen isyankar, kimi zaman uysal, kimi zaman ele avuca sığmaz bir cengaver ve ama her zaman hakkaniyete önem veren bir insan.

Merkez sol partilerin yakın tarihsel devamlılığı içinde SHP’den CHP’ye ilçe ve il danışma kurultaylarından genel kongrelere, gençliğin ateşiyle ve idealist bir şekilde beraberce çalıştık.

Tıpkı bir çok arkadaşımız gibi; başardıklarımız da oldu, tam olarak başaramadıklarımız da.

Ortak dileğimiz kula kulluk edilmeyen, sömürülmeden üreten, ezmeden yönetilen bir Türkiye idi… Cumhuriyet toprağında demokrasimiz gelişsin ve buna en büyük katkıyı CHP yapsın istiyor, bu amaçla da gönüllü olarak gereğinde gece-gündüz çalışıyorduk.

Yusuf’um da benim 1998’den beri seslendirmeye ve CHP içinde temellendirmeye katkı yapmaya çalıştığım insancıl sol felsefe ve anlayışa kendisini yakın hissediyordu. “Kendimizi topluma daha iyi anlatmalıyız”, “kitle örgütleriyle daha yoğun ilişkiler kurmalıyız” der, haritayı önümüze açar, seyahat planları yapardık.

Özellikle gençlerin ve kadınların siyasete daha etkin katılımı konusunda -o dönemdeki- kısıtlamaları ve 12 Eylül kalıntısı sınırlamaları aşmak için, bir vakıf bile kurmayı düşlemiştik. Olanaklarımız kısıtlıydı, öte yandan, bizi “gebe bırakabilecek” kestirme ve kolaycı seçeneklere ise hiç itibar etmedik.

Tek güvencemiz düşüncelerimizdi… Düşüncelerimizi de yeri gelince ekmeğimizi de bölüştük. O da benim gibi –bir çok kardeşimiz gibi- hayatın ekonomik gerçekleriyle yüzleşiyordu; bir iki iş yapmayı denedi, parti çevrelerinden bu anlamda destek aramayı doğal olarak gururuna yediremedi.

Yusuf, toplumsal olaylara olduğu kadar hayata dair, insana dair ne varsa onunla da ilgiliydi. Marmara depremini, sabah karşı beni arayıp, “büyük bir deprem oldu sanırım, uyan da gökyüzüne bir bak” diyerek haber veren de oydu. Gerçekten de bilen bilir, o gece Ankara’nın seması çelikten gri bir tondaydı…

O doğal felaketten sonra, siyasal, sosyal, ekonomik anlamda nice depremler gördü bu toplum. Buna karşılık diyorum ki; keşke hayatta olsaydı da onunla -ve diğer arkadaşlarımızla- omuz omuza barışçıl savaşımlar vermeye devam edebilseydik. Daha yaşanılabilir bir Türkiye için, radyolarda, tv’lerde olsak, meydanlarda alanlarda, köylerde ve fabrikalarda gezebilse idik…

Evet, Yusuf’um düşüncesi, inanışı, yüreği, eylemi, çalışkanlığı ve hakkaniyet duygusu ile örnek bir partili, gerçek bir dost idi. Onun, çok sevdiği ailesi için ne kadar özendiğini, o arada ailesinin de kendisini çok sevdiğini iyi biliyorum.

Yusuf’um ışıklar içinde yat. Hakkını helal etmişsindir umarım. Anılarımda yaşıyorsun ve bizim gönlümüzde daima yaşayacaksın.

R.Bülend Kırmacı

r.b.kirmaci@gmail.com

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..