Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yüzüncü Maymun Olmak ya da Üç Maymunu Oynamak

Yüzüncü Maymun Olmak ya da Üç Maymunu Oynamak
 

Değişim zordur. Toplumların düşünce yapısını, davranış biçimlerini, inanış, bağlılık, alışkanlıklarını değiştirmesi ve geliştirmesi çok daha zordur. Ancak ne var ki son yıllarda küresel çapta yaşanan hızlı kötüye gidiş devlet politikalarının, uluslara hükmedenlerin, yöneticilerin, yönetim sitemlerinin değişimlerinin zorunluluğunu gösteriyor. 
Hava kirliliği, küresel ısınma, iklim değişikliği, doğal kaynakların tüketimi, ormanların tahribi, türlerin soyların tükenmesi, toprak kayıpları gibi doğa tüketimlerimizin yanında bir de terör olayları ve savaşlarla bugüne değin  kat edilen tüm ilerlemeleri yakan, yıkan, toplumları dağıtan, iyice cehalete, geriliğe sürükleyen devlet politikaları  gibi dünyada değişmesini umduğumuz birçok olumsuzluk var.
 
Fakat böyle bir zamanda bile olumsuzluklara karşı bir şeyler yapmaya çalışan insanların sayısı çok az. Özellikle de hiçbir şey yapmadan gününü kurtarma derdi ve düşüncesindeki insanlarla kıyasladığımızda...
Peki insanlar neden bir şey yapmaya yeltenmediği halde daha ileri bir toplum, daha yaşanır bir dünya umuduyla bekliyor? 
Çünkü birçok kişi “Benim çabalarım mı küresel ısınmayı durduracak?”, “Dünyaya barışı ben mi getireceğim?”  ya da ülkemizdeki seçim gündemi bağlamında “Benim oyum mu bir şeyleri değiştirecek?” düşüncesiyle yaşıyor.
Oysa şu deney salt bir kişinin davranışlarında gerçekleştireceği değişimin toplumdaki ortak bilinci nasıl geliştirebileceğini çok etkili bir biçimde gösteriyor. 
 
100. Maymun Fenomeni
“100. Maymun Fenomeni” Dr. Lawrence Blair ve Lyall Watson’ın otuz yıl boyunca maymunları gözlemleyerek gerçekleştirdikleri bir deneydir.   
Pasifik Okyanusu’nda irili ufaklı birçok adada yaşayan Macaca Fuscata türü Japon maymunlarının davranışları doğal ortamları içinde otuz yılı aşkın bir süre bilim insanları tarafından gözlemlenmiştir.
1952’de Koshima Adası’nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakır.  Bu adanın maymunları kumlu olmaları hoşlarına gitmese de tatlı patatesten hoşlanır ve yerler. 
Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm bulur.  İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl eder. Bu buluşunu annesine de öğretir, İmo’nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğrenir ve kendi annelerine de öğretirler. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasında yayılır.
1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğrenirler. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanır. Yeniliklere açık olmayan, küçüklerden bir şeyler öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeyi sürdürürler. 
Koshima maymunlarının bir kısmı, varsayalım doksan dokuz  maymun, artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenir. 
1958’in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey olur.  Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılır. İşte o an her şey değişir. Aynı günün akşamı, adadaki maymunların tamamına yakını  patateslerini yemeden önce yıkarlar. Yüzüncü maymunun katılımı tam anlamıyla bir devrim yaratır!
Ama gözlemin asıl ilginç bölümü, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamalarıdır! 
 
Demek oluyor ki yeni bir düşünce, yol, yöntem,  akım, davranış kalıbı, yaşam tarzı bilen, isteyen, destekleyenlerin sayısı belli bir kritik noktayı aştığı an, tek bir kişinin daha “yeni yol“a katılması, toplum bilincinin aşama geçirmesini sağlıyor. Bununla da kalmıyor toplumlar arası uzaklığın  önemi olmaksızın zihinden zihne aktarılabiliyor.
 
Einstein da dahil dünyaca ünlü birçok bilim insanı ve teorisyenin teorilerini ilk ortaya attıklarında meslektaşları tarafından bile nasıl kınandığını biliyoruz. Günümüzde zihinlerde hala taş devri korkuları yaşatanların varlığını da… Yeniklere açık, farklı yaşayan, farklı düşünenlerin alaya alındığını, aşağılandığını, ötekileştirildiğini,  toplum dışına itildiklerini de biliyor görüyoruz. Ama aynı zamanda  sıradan insanların dünyaya, yaşama, insanlığa bırakacakları bir şeyleri olamayacağı da ortada... Salt doğar, yaşar ve ölür sıradan insan. Ölümü adamakıllı ölümdür, yaşamı ise varla yok arası… 
 
Bilimin ışığında, ortak akıl, bilinç ve vicdanın eşliğinde, barış ve huzur içinde, güzel, yaşanır, aydınlık, insana yaraşır bir dünya isteyen ve bu uğurda çaba göstermekten çekinmeyen, her şeyi göze alan güzel yürekli gelişkin insanlar yok mu? Elbette var. Sayıları, bilinçli geriletme politikaları uygulanan bölge ve ülkelerde hızlı olmasa da, genel olarak artıyor.
İnsanlık/dünya/Türkiye artık olumlu bir gidişatın başlatılabilmesi için yüzüncü maymunun katılımını bekliyor olabilir. 
 
Hala ben tek başıma ne yapabilirim mi diyeceksiniz?
Kim bilir belki de “Yüzüncü Maymun”  sizsiniz!
 
Toplam blog
: 24
: 255
Kayıt tarihi
: 25.01.17
 
 

Türkçe Öğretmeni, Okul yöneticisi, Sosyolog, Blogger. Eğitim, siyaset, sosyoloji ve güncele ilişk..