Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '06

     
    Kategori
    Psikoloji
     

    Yüzyılımızın problemi; panik atak

    Birdenbire gelen nefes daralması, göğüste sıkışma ve ölmek üzereyim ya da galiba aklımı kaçırıyorum düşüncesi, günümüzde yaşanan önemli bir sıkıntının kilometre taşları; hasta gerçekte varolmayan bir durumun varolduğunu sanmakta ve tüm bu belirtileri ve benzerlerini bedeninde ciddi biçimde duyumsamaktadır, oysa ki bu belirtiler gerçekleşmeyen bir durumu işaret etmektedir. Bu belirtileri yaşayan bireyler ne ölmekte ne de aklını kaçırmaktadırlar, sadece böyle olduğunu sanmaktadırlar.

    21. Yüzyılın ruhsal problemlerine ilişkin bir sıralama yapılsaydı, en fazla artış gösteren ve açık arayla önde giden sıkıntının Panik Atak olduğu görülürdü. Bu duruma ilişkin birçok varsayım ileri sürmek mümkün ancak, temel sorunun günümüz insanının giderek daha fazla zorlanması ve bu zorlanmayla baş edebilme konusunda giderek daha fazla çaresizlik duygusu yaşaması olarak ele alınması oldukça doğru bir yaklaşım gibi görünüyor.

    Bu zorlanmanın nedenleri ve oluş biçimi hakkında araştırma yapmaya ve bu alanda dedektiflik teorileri oluşturmaya da gerek yok, sabah uyandığımız andan akşam uyuduğumuz ana kadar gün içinde yaşananları kısa başlıklar altında topladığımızda aslında ne kadar çatışmalı bir ortamda yaşadığımızı rahatlıkla anlayabiliyoruz. Özellikle büyük kentlerde yaşanmakta olan sosyal ve ekonomik karmaşanın boyutlarını göz önüne getirirseniz suçluyu hemen bulursunuz; değişen insan ilişkileri ve yiten değerlerin yerine yitirildiği hızda yeni değer koyamamak.

    Karşılaşabileceğimiz uç bir örnekle durumu netleştirmeye çalışalım; yolda yürürken bayılıp yere düşen birine yardımcı olmak üzere koşturduğunuzda bir başkasının zavallı mağdurun cep telefonu ve cüzdanını alıp gittiğini ve yardım için çağrılan cankurtaran aracının çok uzun sürede olay yerine ulaşamadığını görürseniz acaba ne hisseder, ne düşünürsünüz? İlk akla gelen, mağdurun durumunda olmamak isteğidir ki oldukça yerinde bir istek olduğunu vurgulamakta yarar var, ikinci akla gelen benzeri bir durumda kalırsak başımıza gelenlerin bizi nasıl etkileyeceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak ve son olarak da böylesi bir durumla nasıl baş edebileceğimizi değerlendirmeye başlamak olacaktır. İşte bu ve benzeri yaklaşımlar bir araya geldiğinde eğer olumsuz bir sonuca varmışsak ve bu olumsuz sonucu pekiştirecek bedensel sıkıntılar da yaşıyorsak büyük olasılıkla panik atakla karşı karşıyayız demektir.

    Panik atak, toplumsal yaygınlığı giderek artan ve belirli bir durum ya da olayla tanımlanan bedensel ve ruhsal sıkıntıyı tanımlamaktadır. Bireyler belirli durumlarda bedenlerinden alarm benzeri sinyaller almakta ve bu sinyalleri felaket duygusuyla birleştirerek son derece olumsuz sonuçlara ulaşmaktadırlar, bu olumsuz sonuçlar çoğunlukla; çıldırmak, kontrolü tamamen yitirmek ya da ölmek olarak ifade edilmektedir. Aslında atak geçiren kişi de bu sonuçların hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini çok iyi bilmektedir, çünkü bu durumla defalarca yüz yüze kalmış ve düşündüğü felaket tablosunun hiç oluşmadığını da defalarca görmüştür. Ancak hissedilen ve bilinen arasındaki bu savaş her seferinde hissetmenin galibiyeti ve hastanın mağlubiyetiyle sonlanmakta ve panik atak yaşandığı anda bu denli net olarak ayrıştırılamadığı için felaket duygusu bir karabasan gibi tüm kontrolü ele geçirmektedir.

    Panik atak sıkıntısıyla başvuran bireylerde genellikle aşağıdaki belirtiler görülmektedir;

    Çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı ya da soluğun kesilmesi, bulantı ya da karın ağrısı, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı, baş dönmesi, bayılacakmış gibi olma, kontrolü kaybetme ya da çıldırma korkusu, ölüm korkusu, uyuşma, karıncalanma, üşüme ya da ateş basması duyumları.

    Panik atak bu belirtilerin birkaçının ortaya çıkışıyla birlikte çok hızlı bir biçimde doruk noktasına ulaşır. Genellikle on dakikadan daha kısa bir sürede gelişir. Çoğu zaman bu belirtilere yakında bir tehlike doğacağı veya bireyin sonunun geldiği duyumu ve güçlü bir kaçma isteği eşlik etmektedir. Ataklar; beklenmedik ve herhangi bir nedene bağlı olmaksızın gelişen, belirli bir duruma bağlı olarak gelişen (korkulan bir nesneyle karşılaşılması) ve durumsal yatkınlığın söz konusu olduğu hallerde gelişen (otobüs, tren vb. araçlar gibi) olmak üzere üç ana başlıkta tanımlanmaktadır.

    Panik atak iki ana başlıkta ele alınmaktadır; agorafobili ve agorafobisiz. Agora, antik dönemlerden günümüze ulaşan gizemli sözcüklerden; açık yer, açık alan anlamında ve çoğunlukla çarşıyı ya da alışverişlerin yapıldığı pazar yerini tanımlamak için kullanılan bir sözcük. Bilimsel literatürde de açık alan fobisi olarak yer almakta; agorafobili panik atak yaşayan bir kişi atağın geldiği durumlarda dışarıda olmak istemediği için günlük yaşamdan kaçınmakta ve genellikle kendini güvende hissettiği yaşadığı yerden dışarı çıkmamaktadır, panik atağın en çok etkilediği bireyler de bu grupta yer alanlardır, mesleki ve özel yaşamları son derece kısıtlı hale gelen bu bireyler çoğu zaman çalıştıkları işlerden bile ayrılabilmektedirler.

    Panik atak yaşayan bireylerin en önemli sıkıntılarından birini yardım alamama veya yardımın gecikeceği düşüncesi oluşturduğu için hastanelere yakın evlere taşınılmakta, atak geldiğinde bulunulan ortamı hızla terk edebilmek için sinema, tiyatro gibi yerlerde çıkışa yakın yerlerde oturulmakta ve eğer atak gelirse hemen orayı terk edemeyebilirim diye düşünüldüğü için birçok sosyal ve fiziki ortama girilememektedir, hatta bu durum bazen otobüs ya da tren gibi toplu taşıma araçlarına dahi binememek gibi bir tabloya da dönüşebilmektedir.

    Yapılan araştırmalar ve tedavi çalışmaları panik atak sıkıntısı yaşayan bireyleri rahatlatacak düzeylere ulaştığından bu sıkıntının giderilmesinde gerek ilaç tedavisi ve gerek psikoterapiyle son derece iyi sonuçlara ulaşılabildiği görülebilmektedir, bazı vakalarda ilaç ve psikoterapi seçeneklerinin biraarada değerlendirilmesi de çok hızlı sonuçlara ulaşılmasına yardımcı olmaktadır. Psikoterapi seçenekleri arasında özellikle Bilişsel-Davranışçı ve EMDR yaklaşımlarının çok iyi sonuçlar verdiği görülmekte, her iki yaklaşımın da ayrı ya da birlikte uygulanabilme seçenekleri değerlendirilerek en hızlı ve en verimli sonuca ulaşılması hedeflenmektedir.

    Tedavi rasyoneli ele alındığında yaygınlığını sorgulamak da zorunlu hale gelmektedir. Çünkü bu durumda önemli olan, panik atak yaşayan bireylerin tedaviye verdiği yanıttan daha çok ne sıklıkla tedavi seçeneklerinden yararlanabildiğine ilişkin değerlendirmeyi yapabilmektir. Ülkemiz sağlık sistemi içinde ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar çoğu zaman yetersiz kalabilmekte ve sıkıntı yaşayan bireylere ulaşabilme konusunda ciddi problemler olduğu görülebilmektedir.

    Öncelikle ruhsal sorunlar yaşayan bireylerin bu sıkıntılarını fiziksel rahatsızlıkları gibi kolaylıkla dile getiremeyişleri ve tedavi için genellikle dayanılmaz hale gelinen ileri aşamalarda başvuru yapıldığı gözden kaçırılmamalıdır. İkincil olarak, tedavi yelpazesinin çok dar olduğu ve çoğunlukla ilaçla tedavi seçeneğinin göz önüne alındığını vurgulamakta yarar bulunmaktadır, bu durumda ise kullanılan ilacın yeterli sağaltımı gerçekleştiremediği durumlarda başka seçeneklerin hasta tarafından değerlendirilmemesi, tedaviyi terk etme ve hastalığın iyileşemeyeceğine olan inancın güçlenmesi tehlikesi boy göstermektedir.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1474
    Kayıt tarihi
    : 21.06.06
     
     

    1965 Isparta doğumluyum. Yüksek Lisans derecemi İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstit..