Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '07

 
Kategori
Kitap
 

Yüzyılın aşkları

Yüzyılın aşkları
 

Yüzyılın aşkları, isimlerinin gerisinde yaşanan trajedinin,onurun, başeğmezliğin...aşkın kitabı


Umutlu, coşkulu, çoğu kez de kara, kapkara günlerin anaforunda memleket gibi yaşanan aşkların kitabına değdi elim, gözlerim.İlk baskısından okuduğum ve şimdi 20. baskısına ulaşmış olmasının sevinciyle yeniden daldım içine. İlk okuyuşumda kendimi yaşananların ortasında kalakalmış bir çocuk kadar çaresiz hissedip, heyecanla kahramanlarının nasıl bir sona sürüklendiğini görmek için sabırsızlanmıştım.

Şimdi satır aralarında yaşandığı dönemin izlerini sürerken bakıyorum da o coşku hiç kaybolmamış içimde. Nedenini yine kitapta aramalı!

Haberleşme imkanlarının neredeyse yok denecek kadar az olduğu, sevilenin iyi bir haberini almanın, güzel bir sözünü duymanın zor, çok zor olduğu günlerde hasret ateşi içinde tutkuyla, özlemle, sevgiyle yazılmış mektupları okumanın hazzını duyup, aşkın birinci dereceden tanığı, hangi zamanda yaşanmışsa o zamanın kaşifi oluyorsunuz.

İster istemez iki zamana vuruyorsunuz yaşananı. Aynı sevdalar bugüne taşınsa ve değişmeyen sadece kahramanları olsa nasıl başlar, nasıl biterdi acaba? Aynı bedbaht sona sürüklenen, kavuşulamayan o birliktelikler vuslata erseydi bu kadar büyür de sürer miydi coşkusu? Yoksa ateşi söner de külü mü kalırdı geriye.? Koca bir asra izini bırakan aşklar olmasında ayrılıkların, ihanetlerin, imkansızlıkların. engellerin ...? Hangisinin payı daha büyük.?

Ama ne sevdalar....!

Mezarının başında üç kadının olması, sevda haritasının kalabalıklığı yeterince yazıldı, çizildi. Hiç ırgalamıyor beni. Asıl; yazdığı sevgi notlarını evin çeşitli yerlerine saklayarak kadınının bunları bulmasını isteyen, ölümünden sonra dahi böyle küçük oyunlarla varlığını hatırlatacak kadar tutkulu o şairden; Nazım'dan bahsediyorum ben Yaşadıklarıyla önemsiyor ve toplumcu şiirleri kadar o sevdalardan damıttığı şiirlerden de alıyorum balımı.

"Sevgili, çok uykum geldi ama ben de seni seviyom bitanem..." Eşini beklerken uykuya dalmış bir adamın eve geç gelen tiyatrocu eşine yazdığı bir başka not bu. Eğilmez misiniz bu yıllandıkça değerlenen Yıldız Kenter-Şükran Güngör sevgisinden.Titretmez mi içinizi hâlâ ölen kocasının ardından ona sevgi sözcükleri dizen, adressiz mektuplar yazan o kadın...

Sürgünler hapisler, kör karanlıkların ortasında acılarla büyümüş ve olgunlaşmış "yine olsa, yine yaşardım" diyecek kadar pervasız, gözü kara şu sevdaya ne buyurmalı – Fatoş – Yılmaz Güney-

Bir gemide fırtınaya tutulmuş Melih Kibar ve o ânın ilhamıyla gelen melodiyi kaydetmiş. Onu kilometreler ötesinden habersizce ama anlaşılmaz -yaşanır- bir sezgiyle duymuş hissetmiş söz yazarı Zeynep Talu. yazdığı sözlerle doğmuş: FIRTINA... Yaşadıklarının da bir özeti aslında...

...Hele bir de canım hasretine kapılmışsam
ve gözümnde tütüyorsan buram buram
işte o an bir fırtına kopar
sanki o an yer yerinden oynar
hoyrat bir rüzgar eserken
sallanan gemi misali, sallanır durur içimde dünya...

Ya, canının çekirdeğinde sitemle, hüznü başköşesine kuran adam Bedri Rahmi Eyüboğlu'na ne demeli? Şiiriyle bitireyim en iyisi. Kalanını dileyen kitapta bulsun. Saklı bir hazineyi keşfeder gibi.

Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtulalım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan bir uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonsuza kadar
sevelim...sevelim...sevelim....
Sevebileceğimiz kadar...

Geride kalan ama hiç unutulmayacak sevdaların hatırına, okunmalı Yüzyılın Aşkları... Bu zamanın tartısına vurup kendince paylar çıkarmalı!

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..