Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '08

 
Kategori
Deneme
 

Zaman...

Zaman...
 

gece...


Yıllar önce küçük bir kız vardı. Sokaklarda hava kararana kadar arkadaşlarıyla oynamayı sevdiği kadar, penceresinden akıp giden hayatı seyretmeyi de severdi. Mevsim ne olursa olsun en çok akşam üzerlerine bayılırdı.
Yaz günlerinde güneşin son ışıkları veda öpücüğünün son hazzı gibi bırakırken muhteşem renklerini gökyüzüne, hayaller kurardı geleceğe dair. Merak ederdi onu nasıl bir hayatın beklediğini, henüz bilmezdi üzmeyi, üzülmeyi,  

incinmeyi, incitmeyi, aşık olmayı, beklemeyi, bekletmeyi, hayatın ve insanın binbir türlü hallerini. Her mevsim farklı izler bırakarak geçerdi penceresinden. Yaz kıpırtıydı yürek ağızda geçen. Komşu evlerden sesler gelirdi, gülüşmeler, konuşmalar, uzaklardan bir yerlerden gelen televizyon sesi. Bir anne, bir türlü eve gelmek bilmeyen çocuğunu çağırırdı en son sesiyle. Plajdan dönenler hazırlanmaya giderlerdi çılgın yaz gecelerine...Yazın sesleri ve görüntüleri girerdi penceresinden içeriye kokularıyla birlikte. 

Sonbaharda yağmurlar süzülürdü penceresinden. Her türlüsünü severdi yağmurun ama en çok gökgürültüsüyle, şimşeklerle yağan yağmur içine işlerdi. Uzaklarda çakan şimşeklerin bir anlık görüntüsünü yakalamaya çalışırdı, dondurmak isterdi o anı, o aydınlığı. Bir de tabi sonbaharın tanımsız renklerine bayılırdı yapraklara düşen. Hazan kelimesini yakıştırırdı en çok bu mevsime.. 

Kışın ise kar yağıpta her yer bembeyaz olduğunda bir başka olurdu pencerenin ardındaki hayat. Kar sessizliğiyle gelirdi. Hele bir de gece ise, karanlıkta sokak lambalarının ışığı altında lapa lapa düşen kar taneleri adeta dans ederdi boşlukta. Sanki birazdan masal perileri çıkıp dans edecekmiş gibi gelirdi karlarla birlikte. Her kar tanesi yüreğine dokunurdu ama üşütmezdi, tatlı bir ürpertiyle geçerdi teninden ruhuna. 

İlkbahar tazelik getirirdi penceresine, yenilik, canlılık ve coşku. Ağaçların tomurcuklanmaya başladığını gördüğünde o da yeşillenmeye başlardı bütün doğayla birlikte. Bir de mimoza ağacının pıtır pıtır sarı çiçekleri
kendini gösterdiğinde değmeyin keyfine. 

Evleri seyrederdi, her ne kadar birbirinin aynı, beton yığınları da olsa. Hayal ederdi değişik, uçuk kaçık evler yapmayı, en canlı renklerle boyardı o evleri düşlerinde. Eski evleri severdi, küçük bahçesi, tahta masaları, sandalyeleri olan, buram buram yaşanmışlık kokan, geçmişten izler taşıyan... 

O küçük kız, artık küçük olmasa da hala seviyor penceresinden yaşamın akışını izlemeyi. Çayını ve kitabını alıp penceresinin önündeki koltuğa kurulmayı. Hem hayata dışarıdan bakar gibi hem de içinde hayatla birlikte, onun getirdikleri ve götürdükleriyle...
 

 
Toplam blog
: 78
: 874
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

Yaş olarak 35 dolaylarında, bir arkeoloğum. Çoğu zaman eksileri artılarından fazla da olsa mesleğ..