Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '11

 
Kategori
Deneme
 

Zamanı gelince

Yaşı 40’ı geçmiş olan ve yazarlığa nerede ise kırkında başlayan arkadaşım, ilk kitabının heyecanını yaşarken, kitabının basımının gecikmesinde heyecanlanarak “ bu kadar gecikme olmaz ki” diyerek yayınevini hep suçlayıp durdu. Kendisi de bana söylemesine ve söz vermesine rağmen ve hem de birkaç tane yazı yazacağını söylemesine rağmen yazacağı yazıyı hep erteledi. Ona sorduğum zaman “ Zamanı var, zaman planlamasını yapmam lazım” diyerek hep erteledi. O zaman da hiçbir zaman gelmedi. 

Beni Üniversitelerde ve liselerde konferansa davet etmek istediğini söyleyen çok insan olmasına rağmen, bunu gerçekleştiren çok az insan oldu. Davet edeceğini söylediği halde davet etmeyenlere sorduğum zaman “Her şeyin bir zamanı var, zamanı gelince davet edeceğiz” diyerek hep geçiştirdiler. O zaman da hiç gelmedi. 

Belki de kendi açılarından haklı idiler ama, o yazar arkadaşımın yazacağı yazı, zamanında ülkemize büyük yararlılıkları dokunan ve şu an aramızda olmayan büyük bir devlet adamının hayatını anlatan bir kitabın tanıtımı ile alakalıydı ve o arkadaş belki de yazıyı yazsa yeni nesillerden gençlerden bazıları o insanı daha güzel tanıyacak, sevecek ve belki de onu örnek alarak daha gayretli çalışacaklardı. Ama arkadaş yazıyı hep erteleyerek unutulma sürecine bırakınca bu olmadı. 

Gene o arkadaşlar konferansı tertipleselerdi belki de o konferansta tanışacağımız birkaç arkadaş bizden etkilenerek, bizimle dostluk kuracaklar, bizim motivasyonumuzla hayata daha çok bağlanacaklar ve bizimle kuracakları “ sürekli iletişim ile hayat onlara biraz daha kolay ve sevkli, öğrenilmesi gereken bir süreç olarak gelecekti. 

Ertelemek, genelde o işin sonradan olmamasını ve unutulmasını sağlamakta. Hemen yapılması halinde o kadar faydalı olacak ve küçük emekle olabilecek o kadar şey var ki, yazsam sayfalar dolar. Bir yazı yazmak insanın en fazla 1 saatini alan şey. Ama o yazıyı okuyacak yüzlerce, belki de binlerce insan o yazıdan ilham alarak hayatını daha kolaylaştıracak ve hayatının daha bilinçli olmasını sağlayacaktı. Ama olmadı işte. 

Arkadaş bize “ ağabey şu gün şu saatte seni konferansımıza bekliyoruz” deseydi ben hemen arabaya atlayacak gidecek, yüzlerce insana hitap edecektim. Belki o yüzlerce insanın arasından bazıları bizden etkilenecek, konferans sonrasında yanımıza gelecekti. Onlarla belki sohbet ederek, bazıları ile güzel bir dostluğun başlangıcını yaşayacaktık. O konuşmadan sonra gençlere vereceğim dergiler belki de okuyan gençlerin ufkunu açacak, dergi okuma sevgisi elde edeceklerdi. Belki de vereceğim kalemler ile güzel yazılar yazacak ve hayatları daha renklenecekti. Belki orada yerel basını ziyaret edecek, onlar ile dostluklar kuracaktık. Belki de engelliler ile tanışacak, onlarla güzel dostluklar kuracak, başarılı olmaları konusunda hem kendilerine, hem anne ve babalarına destek verecek, motive edecek, onları başarılı olmaları konusunda umutla dolduracaktık. Ama ertelendiği için bunlarda olmadı. Nasip de diyebilirsiniz, “keşke davet ertelenmeseymiş” diye de düşünebilirsiniz. Artık buna yorum yapmak sizin dünya görüşünüze kalmış. Bunu arkadaşların üşenmesine, erteleme tavırlarına veya tembelliklerine de vurabiliriz. Ama gelişim ertelenmemeli asla. 

“Zamanı gelince yaparız” diyenler, konuşunca “ bakarız, ederiz” diyenler “ilerde olabilir” diyenlere ben sempati ile bakmam pek. Bunlar bana sanki hiç olmayacak bir iş gibi gelir. Çünkü “kesin yaparız” gibi ifadeler içermez ve sanki “ yapma ya yapamayız, edemeyiz, git başımızdan” der gibi bir imaj verir insana. 

Bazen bir arkadaşa rastlarım. Oturarak çay içeriz. Arkadaşa çocuklarının nerede okuduğunu sorarım. Bana okudukları okulları söylerler. “Seninle tanışsa iyi olur” derler. Ben hemen “ Hemen tanışalım” derim. “Yok ya şimdi zamanı değil, zamanı gelince seni ararız” derler. Arayan soran olmaz. Bir gün ben bu gençle tanışırım ve bu sefer “ Ağabey senle daha önce neden tanışmadık?” derler. Burada ne diyeceğimi de bilemem. İsteyen nasip desin, isteyen “ertelenmese zamanında tanışırdınız” desin. 

Bazen bir gençle tanışırız “ Nerede çalışıyorsun ağabey, seni ziyarete gelelim” derler. Ben yerimi söyler. Kolayca bulmaları için de tarif eder cep numaramı da veririm. Ama gelen giden olmaz. Sonra bir gün gene karşılaşırız. Gene aynı sitem “Neden sizi ciddiye almadım” derler. Ben ne edeyim. 

Ertelemeyi, bu yüzden sevmem. Hemen işlerin çözüm imkanı ortaya çıktığı zaman çözmemiz, başka işlerimizi de rahat yapmamızı sağlar. Bu yüzden başarının üç temel şartını “ üşenme, erteleme, vazgeçme” diye tarif eden insanlara da saygı duyarım. 

Neden ise insan güzel şeyleri her zaman ertelemeye bakarda, kötü işleri ise hemen yapmaya bakar. İnsan kötülüklere kolay alışıyor demek ki. Bazen insanın önyargıları onlara iyi güzel şeyleri bile kötü göstermekte. İnsan kötü şeyleri düşünmekte. Mesela ben bir gence kişisel gelişim dergisi vererek “ bunu okuyarak gelişirsin” dememe rağmen insan, insanlar sonradan “ ben gelişmek istemiyorum “ diyebiliyor ve okulda gördükleri teknik eğitimin ve spor eğitiminin kendilerine yeterli olduğunu sanıyorlar. Halbuki insanlar arası iletişim, insanı anlama ve sevme, insanların bilgisini alma da en azından teknik ve spor eğitimi kadar önemli. Çok iyi vücut geliştirmiş insanın insanlar arası iletişimi zayıfsa ne kadar dostu olup, hayattan zevk alabilir ki sizce? 

Bunu anlatmaktaki amacım insanın mesleki bilgisini veya spor sevgisini küçümsemek değil, bunların da gerekli olduğunu ama bunların insanın sosyal gelişimi için yeterli olmadığını ve iletişim ve etkili konuşma becerileri geliştirmenin insanların sosyalleşmesine katkı sağlayacağını söylüyorum. Tabii yazdıklarımı anlamayan ve tersten anlayan olduğu gibi anlayarak severek okuyanda olacak ve faydalanacak. Burada bizler bildiklerimizi, doğru bildiklerimizi anlatmak ile görevliyiz sadece. 

Zamanı gelen şeyi ertelemek insana bir şey kazandırmadığı gibi ilerde sıkıntı yaşamasına da sebep olur. Bir öğrenci öğretmeninin verdiği ödevi ne kadar zamanında yaparsa öğretmeninin gözsünde o kadar yer edinir ve aynı zamanda da değerli olur. Bu iş hayatında verilen işleri zamanında yapan insanın patronunun veya müşterinin gözüne girmesini sağlar ve hayat güzel olur. 

Yapılan bir araştırma ilköğretim okulunda ödevlerini zamanında ve düzenli yapan insanların ilerleyen hayatlarında da başarısını o oranda devam ettirdiğini göstermektedir.Yapılan bir araştırma gene ana okuluna giden insanların gitmeyenlere oranla hayatta daha da başarılı olduklarını göstermektedir.Demek ki insan ertelememeyi, düzenli çalışmayı, fırsatları iyi değerlendirmeyi hayatın ilk basamaklarında öğrenmesi, ilerleyen hayatında da bu başarıyı göstereceği şeklinde yorumlayabiliriz. 

Bu yüzden anne ve babaların aktif girişken ve düzenli yaşayan, hayatta başarılı olan insanlar ile çocuklarını zaman kaybetmeden tanıştırmasını ve kaynaştırarak, onlardan bir şeyler öğrenmelerini sağlamaları çocuklarının başarısına katkı sağlar. Anne ve babalar gelişmiş insanlar ile çocuklarını tanıştırmakta geç kalmamalılar bence. 

“Her günün kendine hasa bir sorunu var” diyen atalarımız, ne kadar da doğruyu söylemişlerdir. Bu yüzden çevremizdeki insanların önyargılarını değiştirmenin ne kadar zor olduğunu da bilerek insanlar ile doğru iletişimi de öğrenerek hayatta her zaman güzellikleri yakalamaları için çevremizi aydınlatmak bizlerin hem insanlık hem de aydın insan olma sorumluluğu olmalıdır. Ertelemenin insan hayatından neler alıp götürdüğünü çevremize iyi anlatmaya devam edelim. Ben burada nasıl yazarak anlatıyorsam sizlerde sözlü olarak anlatabilirsiniz. 

Güzellikleri yaşamak, güzellikleri sevmek, güzel yazılmış eserleri okumak, arkadaşlarımızın sevgisizliği ile karşılaştığımız zaman onlara söyleyecek söz bulamadığımız zaman onların yanlışları karşısında üzülmek, hem onları ne kadar sevdiğimizi gösterir hem de duygularımızın güçlenmesini sağlar. 

Kötülüklere üzülmeyen, güzelliklere sevinmeyen, insanların yanlışlarında sevinen insana ben hakiki manada insan demem. İnsan üzülür, sevinir, ağlar güler ve hayatı da ertelemeden yaşar “ Hızlı yaşa genç öl” diye yazılan espriler gerçek mi yoksa bir düşünelim.. 

 

TURAN YALÇIN-TOKAT 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..