Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '22

 
Kategori
Anılar
 

ZAMANIN BİR YERİNDE

 

Eski günlerden birinde, zamanın bir yerinde yeni güne merhaba diyerek açmışız gözümüzü.
Mevsim kışmış ve cuma imiş günlerden. Yoğun kar yağışı nedeniyle okulların tatil edildiği haberini alınca doya doya kartopu oynayabilecek olmanın sevinci yerleşiverince yüzümüze, canı geçmiş soba yüzünden buz kesen odanın ayazına aldırmadan, soluğu pencerenin önünde alıvermişiz heyecanla. Uzunca bir süre, yeryüzüyle buluşan kar tanelerinin muhteşem güzelliğiyle bayram edivermiş gözlerimiz.

Deney yapmak maksadıyla avucumuza aldığımız, vaktinde soğuk bakışlarla derinlemesine süzdüğümüz kuru fasulyeler; evladımız gibi pamuklara sarılıp sarmalanınca, sevgiyle sulana sulana, binbir emekle konuşa konuşa büyütülünce çoktan en kıymetlimiz oluvermiş. Özene bezene yetiştirdiğimiz filizleriyle, baş köşede yerini aldığından ilk günaydınımız zatıalilerine gelmiş.

Ardından tüm ev ahalisine günaydın diyerek, sevgili Asu Maralman'ın huzur veren sesinden çok severek dinlediğimiz "Olur Olur Bal Gibi Olur" şarkısı eşliğinde, sobanın üzerinde kızaran en sevdiğimiz salçalı ekmeğimizle, öyle katık matık aramadan alelacele bir iki yudum atıştırıp kalkmışız kahvaltıdan.

Laf aramızda büyüklerimizden az biraz laf yemişiz tabi, e ne yapalım biz de arkamızdan atlı kovalıyor gibi kalkmasaymışız sofradan. Ama bir sebebimiz var... Gazeteler, günümüzü güzelliğiyle taçlandıracak, katla yapıştır birbirinden güzel karton maket evler veriyor ya canım. Mümkün mertebe gazete bayiine sabahın köründe gitmek lazım. Mazallah geç kalırsak bize maket ev mi kalır? Düşüncesindenmiş bütün telâşımız...

Neyse efendim babamızdan gazete parası isteyince, aldığımız "Pantolonumu getirin bakalım" yanıtıyla parlayıvermiş gözlerimiz. Getirmez miyiz hiç? Seve seve... Zaten biz söz dinleyen çocuklarız. Söz dinlemediğimiz zamanlarda azarı işitince yerdeki halıların desenini ezberliyoruz çünkü. Önümüze bakıp kafayı kaldıramayıp astığımız suratımızla, hangi renkten sonra hangi renk dokunmuş, biten sıranın ardından hangi desen başlamış bir bir kazıyoruz hafızamıza, emektar halıyla melul melul bakıştığımızdan.

Nerede kalmıştık? Bir koşu gidip aldığımız gazetemizin eğlenceli eki, karton maket evimizi kesip katlayıp yapıştırıp her hafta olduğu gibi vitrinin üzerine yığacakmışız ancak kapının önünde adımızı haykıran can arkadaşlarımızın davetine icabet ettikten sonra...

Koca gün, o kartopu senin bu kızak benim o kardanadam onun, oynamışız da oynamışız. Sırılsıklam olan üzerimizi değiştirip değiştirip, hasta olacağız korkusuyla üzdüğümüz anacığımıza kıyamayıp en sonunda nihayet eve dönmüşüz. Ne yokluk ne zorluklar varmış o zamanlar... Nasıl zor koşullarda büyütüyorlarmış bizi. Biz de az değilmişiz, üzmesek ya... Ama ah çocukluk vah çocukluk, ne yapalım yapıyormuşuz yaramazlığı işte...

Günün sonunda gecenin başında, sıcacık tarhana ve nohutun ardından sobanın üzerinde demlenen mis gibi ıhlamur limonla bir parça içimizi ısıttıktan sonra, başlamışız maket evlerimizi kesip katlayıp yapıştırmaya. Çocuk yüreğimizle, kıymetli bir şaheser yaratmışız edasıyla koşmuşuz vitrinin başına. Koyacak yer kalmamasına rağmen tutturmuşuz. "Ne olur ya! Bu maket ev de diğerlerinin yanında, vitrinin üzerinde yerini alsın...Hepsini buraya koyunca vitrin eskimez ya! Karton hem, hafif ki zaten. Lütfen lütfen..."

Küçük bedenimize yorgunluk çökünce, lapa lapa yağan karın sevinci, cumartesi sabahının en afili çizgi filmleriyle buluşacak olmanın mutluluğuyla, derin mi derin güzel bir uykuya dalmışız. Artık yeni gün, acı tatlı ne getirirse...


Anımsadın mı o güzellikleri? Eski günlerden birinde, zamanın bir yerinde... Eskidendi çok eskiden...

SİBEL YILMAZ












 

 

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..