Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Zamanın dibi unutmak gibi...

Zamanın dibi unutmak gibi...
 

benden


Zamanın dibine çöker unutulan. Bazı an çalkalanır zaman ve hatırlanır yukarı çıkan bir unutulan… Her başlangıç bir sonu başlatır beraberinde ve her son ilk parçasıdır bir başlangıcın. Her sona bastığında zaman ne varsa sonsuz sahipliğe dair bir bir parçalanır kafamın içinde. Gerçeğin yemini gıdım gıdım yalana düştüğünde anlarım sonsuzluğun mülkiyetsiz bir hayal olduğunu... 

Geçmiş anların tespih dizer gibi sonsuza taşınamayacağı bilgisiyle avunur unutkanlık. Unuturuz. Hafızanın temizliğidir unutmak. Unutmak anlık zamanın keyfini çıkartmak için geçmişi aldatmak gibi bir şeydir. Ancak zaman küstah bir bilgedir; ummadığımız bir anda hatırlatıverir unuttuklarımızı. Zaman dalgası bazan bir tsunami gibi önümüze atıverir unuttuklarımızı; hatırlamanın acısını hissederiz de hatırladığımıza bir teselli veremeyiz artık. Bazı zamanlar da ılık bir akıntıyla geri verir unuttuklarımızı. Hatırlamanın sevincini yaşarız da uzanıp sarılamayız geçmişten gelene. Çünkü biz çoktan çıkmışızdır geçmişteki bizlikten; ne hatırlanan aynıdır ne hatırlayan… Gene de zamanı yutan bir ruhu vardır her geçmişin; işte bizimle yaşamaya kalan sonsuzluk ruhu budur. Bu ruh, doğal âlemden, insan âleminden, memleket, millet, sülale, aile ve kendi geçmişimizden hatırlayabildiğimiz ne varsa hepsidir. Her kim ki geçmişin sonsuzluk ruhunu içinde hissederek yaşamıştır, o kimse hepten de bir son olan ölü zamanda gömülü kalmaz. Onlar ölü bedenlerini gömer gömmez hayatın ruhuna kaynayarak geçmişin sonsuzluğunu geleceğin sonuna taşımaya devam ederler… İnsanlık ruhu bu insanların geçmişlerini geleceğe taşıyan zamanın adıdır bence… Gelecek her zaman geçmişin son anlığında görünür olduğundan henüz somutlaşmamış bir gerçekliktir. Buna rağmen geçmişin sonsuzluk ruhu geleceği hatırlayabilir... Yani insanlık ruhu geleceğin bir kısmını zamanın ruhu olan kaderden önce tasarlayıp yapabilir… 

"En sevdiğim şey, geleceği hatırlamaktır..." demiş Salvador Dali. 

İnsan yarını arzulamadığı an mezarına girmiş olmasa da yaşamını öldürmüştür... Geçmişin gelecekte bir yerde yok olacağı gerçeğinin korkusuyla var oluşun dayanılmaz keyfini kaçırma. Acı varsa sevgi de var; kötü varsa iyi de var; her yerde ve her zaman hepsi bizimle birlikte vardır; biz olmadan asla... Her şey ters gittiğinde, bir yarını daha hatırlıyor olmak umudun en büyük güvencesidir. Zamanın hem kulu hem de efendisiyim; zaman hem içimde hem dışımda; geçmişin sonsuzluk ruhu ve geleceği hatırlamanın umuduyla zaman her an her şeyle bendedir. Ben de hem kendi anlarımın içinde hem benden habersiz geçip giden anların içindeyim. Zaman benim değil; o bensiz de akıp gider; ama ben zamanı güzel hatırlanır bir var oluş anı yapabildiğim gerçeğini nasıl inkâr edebilirim! 

Vicdan kendini sorumlu tutar önünden dayılanarak geçip giden kötülükten. Tam da zamanın günahını kendi üzerine almış olan vicdan çaresizlikten bunalmışken hafızanın geleceği koruma duvarı unutkanlık devreye girer. Unutur insan… Unutkanlık vicdanın intiharını önler… Zamanın hafızaya zerk ettiği bu koruyucu unutkanlık zamanla bağımlılık yapabilen bir duyarsızlıktır aynı zamanda. Çünkü vicdan sadece işine gelmeyeni unutmayı öğrenir ve unutmak için yaşar, yaşamak için unutur olmayı da ahlâklı yapmaya başlar; bu yüzden acılarımızı ve tiksintilerimizi bir hayat bilgisi yapmadan unutmaya direnen vicdanlar yapmalıyız kendimize… 

Başlarken “aşkımız sonsuza dek sürecek” demişsinizdir; sanki sonsuzluğun mülkiyeti sizdeymiş gibi… Oysa her zaman sonsuzluk aşkın bittiği yerden başlar geçmişe doğru yürümeye. Unutkanlık yürüyüşüdür bu ve aşk acısının en dermanlı ilacıdır. Kavuşmasız ayrılığın son anı dudakların büzülür, iki kelimeyi bir araya getiremezsin; bu kadar kısa mı sürecekti “sonsuz” aşkın vedası? Fakat ne zor gelir insana unutmaya başlamak ayrılığı gömerken hafızaya… Gene de unutursun gülüm unutursun; aşk acısını unutup aşk tatlısını hatırlar olmaya başlarsın. Geçmişin acısını ilk duyumuyla sürekli hatırlamakta inat edersen kendi yaşamını da gömersin zaten… 

Başlarda her teselli acını deşen bir çivi gibi batar sana. Yazın ortası kara kış olur. Dışarıda hep fırtına ve kara bulutlar vardır. İlk anlar hep zordur; karlara batmış kanadı kırık minik bir serçe gibi üşürsün. Ne zaman gözün kulağın telefondan çekilir, ne zaman her kapı ziline umutla koşmaktan vazgeçmişsindir, unutkanlıktan utanmadan sonun başlangıcına doğru ilk adımını atmışsındır... 

Başta dayanılmaz görünse de zamanın sabrına teslim olunduğunda geçmişin acısını saklayan unutkanlığın geleceği iyileştirici bir yanı vardır. Küstah sandığımız zamanın aslında tesirini geç gösteren bilge bir ilaç olduğunu anlar insan. Üstelik bu ilaç güzel olanı hatırlamaya engel olmaz, tersine acı ve çirkin anları baskılayıp fark edilmeyecek kadar küçültürken geçmişin güzel ve tatlı anlarını da özenle bezeyerek hatırlatır. Haydi bakalım, zamanın acıyı ve kötüyü unutturan bilge sabrına şükredip hep birlikte geleceği güzel hatırlayarak geçmişin sonsuzluk ruhunu onurlandıralım… 

Muharrem Soyek
*** 

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..