Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '08

 
Kategori
Felsefe
 

Zamanın kanayan yarası: ‘Sonsuzluk’ – Son Bölüm

Bu son bölümde ‘sonsuzluk’ teriminin estetik tanımının açılımını yapacağım.

Tanımımı kısaca tekrar hatırlatmak istiyorum:

‘Sonsuzluk, estetiği icabı, insanın, zamanın bildik en acımasız fedaîsi ‘geçici’liğiyle girdiği mücadeleden galip çıktığına, yani ‘ben sonluluk’u yendiğine, kendisini inandırmaya çalışan, burnu en yukarıda uyuşturucu narsizm ile işbirliğini kutladığı, yani aslında narsizm ile şirketleşip, kendini bir şey sandığının ‘itiraf’ını duygusal bir ürün olarak aklî piyasaya sürdüğü, yani kendi zaafına yenik düştüğüne inanmamaya razı olduğu, süredir’.

Nasıl bir şeydir bu ‘narsizm’? Nasıl bir işbirliği bu?

Benim tanımımdaki ‘narsizm’in anlamını açıklayayım: Narsizm, insanın ‘kendini beğenmiş’liğinin kendisine kendi ‘yalan’ını ‘doğru’ diye yutturduğunu bilerek görmezlikten gelecek kadar kendisini kendi biçtiği pahabiçilmez değerde görme sevdasıdır. Peki nedir ‘yalan’ olan? Sevdasıdır yalan olan. Adı sonsuzluk olan sevdasıdır yalan olan. Peki o zaman sevdasına barut umudu da bir yalan değil midir? İşte bu noktada dürüst kalıp ‘evet!’ demek gerekir. Gerekir, ama bu dürüstlüğün beraberinde getirdiklerini de üstlenebelicek sağlamlıkta, duygusallığı pazarlıkçı moralin gazabından sıyrılabilmiş, kalbi niyetinin zararsızlığınca büyük, omuzları düşüncelerinin ağırlığınca geniş, kısacası aklı bir kendi bir, biri olmak gerekir. İnsan böyle bir omuza ömür billah sahip olamayacak zayıflıkta olduğu için kendisine gerekli olan takviye kuvveti ‘narsizm’de bulur. İnsanı kendi aklî yükünün altında ezilmekten kurtaran kaldıraç ‘narsizm’dir. İnsanın kendi kendine ettiği zulüme ‘dur!’ deyişidir narsizm. Bu zulümün pençesinde ölüp (insanın kimi zaman ‘geberip’ diyesi gelmiyor değil hani...) gitmektense, tek alternatif cevap ‘hayır!’ın, yani son umudunun, mantık dışı olmadığının kanıtını getirebilme yolunda yok olmaya razıdır insan. Benim tanımımdaki ‘narsizm’ yalnızca ‘kendini beğenmişlik’ değil, aynı zamanda ‘sonsuza kadar kendini beğenmişlik’tir de. Bu da aynı zamanda insanın sonsuza dek yalanından vazgeçmeyeceği anlamına gelir. Bu yüzden de benim tanımımdaki ‘narsizm’ insanın kalıtsal değerlerindendir. Benim tanımımdaki ‘narsizm’ insanı bildik aynanın önüne buyur etmez. Tam tersine, misyonu bu aynayı çatlatmak olduğu için gerektiğinde sonsuza dek bu uğurda varolmanın yolunu arayanları da kapsayan bir ‘narsizm’dir. Yani gözü ‘narsizm’in üzerinde olanları da kaplar. Öyle ya, insanın sonsuzluğu da ‘iyi’ ve ‘kötü’ diye ikiye ayırıp, ‘iyi’sini kendine saklayıp ‘kötü’sünü başkasına satmak istemiyeceğini kim garantileyebilir ki?! Bazı insanların çekebileceği son şeyin böylesine insanların olacağını da düşünmek gerekir. ‘İyi’yi ve ‘kötü’yü ‘sonsuzluğa’ sızdıranlar, gizlice ‘sonsuzluğa’ sokmak isteyenler sonsuza dek çekilir mi? Bu durum sonsuza dek çekilir mi? ‘Asla!’ diyenlerin olabileceğini de düşünmek gerekir değil mi?! Bu yüzden benim tanımımdaki ‘narsizm’, ‘kötü’ ya da ‘iyi’ değil, dozajının yerindeliğinden ötürü, hayatîdir.

Nasıl bir işbirliği bu, insanla narsizm arasındaki?

Aslında ‘nasıl?’ı bir yerde tanımın kendisindedir.

Nasıl rasyonel sonsuzluğun hem insanın aklını kanatlandıran hem de aynı zamanda mantığına batan tarafı varsa, estetik sonsuzluğun da hem insanın ruhunu kanatlandıran hem de kalbine batan tarafı vardır. Rasyonel sonsuzluğun insanın aklını kanatlandıran tarafı, sonunu getiremediği sayılarla göz göre göre nelerin üstesinden gelebildiği, mantığına batan tarafı da, ustaca asfaltladığı yolun nereye varacağını bilemediğidir.

Estetik sonsuzluğun insanın ruhunu kanatlandıran tarafı, kara sevdası oluşu, kalbine batan tarafı da, sevdasına bir türlü sarılamayışıdır. İnsanın bu en insanî çıkmazında tek çare ‘narsizm’dir. ‘Narsizm’ insanın bir oyana bir buyana dağılmaya meğilli estetiğinin motivatörü, şahsî antrenörü gibidir. İnsanla narsizm arasındaki işbirliği bundan ibarettir. ‘Narsizm’in menfaatına gelince: ‘narsizm’, yaptığı hizmetin karşılığında tek şey ister: kullanabileceği insan. İnsan da karasevdası umudu uğruna kendinden birkaçını gözden çıkarmaya razı olmuştur.

Hatırlayacağınız üzere, yazımın başlarında sonsuzluğun neden rasyonel ve estetik diye iki tanımını yaptığımın savunmasına da geleceğimi yazmıştım. Yazıma bu savunmayla son vermek isterim:

İnsanın ilerlediğine kendini inandırabilmesi için aklıyla kalbi arasındaki o bildik soyut mesafe arasında mekik dokuması gerekmektedir. Tanımımın yerinde sayan, ister kalpte olsun ister akılda farketmez, sıfır hızlı bir olgu olmasını istemediğim için hem rasyonel hem estetik tanımını yaptım. İki nokta arası uzunluktan ibaret mesafenin bir durağını yok sayarak ilerlediğinizi söyleyemezsiniz. İlerlemek, bir sonrakini bilemeseniz dahi, iki noktayı önkoşar, tek bir noktayı değil. Eğer bir gün bu yolun dışına taşmak için uğraşıyorsak, o zaman varacağımız yerde nereden geldiğimizin doğru kanıtını da getirebilmemiz gerekir değil mi?

İnsanın her zaman kabuğu bedeninin azamî süratini aşan bir hız anlayışı olmuştur. ‘Sonsuzluk’, insanın bu hız anlayışını bedenine adapte edebilme sevdasıdır. Aklının hızıyla hareket etmesini becermiş bedenine nihayet ‘varlık sürücü belgesi’ni takdim edebilme sevdasıdır.

Yani ‘sonsuzluk’ estetiği icabı da rasyonelliği icabı da, katedilesi bir mesafedir. Bu mesafeyi ister matematikle, ister sanatla, yani ister sayılarla ister sözlerle katetmeye kalkışın, fark etmez; önemli olan ‘ilerleme’nin tek yakıtı ‘sevda’nın anladığı tek dil ‘tutku’yu, ‘ihtiras’ı ne denli güzel güzel düşünüp konuşabildiğinizdir.

Satırlarıma katlandırdığınız gözlerinizin oturma odası aklınızın rahatını gereğinden fazla bozmamışımdır diye umuyorum.

 
Toplam blog
: 47
: 537
Kayıt tarihi
: 09.04.08
 
 

Freiburg Üniversitesi Nörolengüistik ve Felsefe bölümü mezunuyum. H..