Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Zamanın yavaş ilerlediği yer: Bergen ve fantastik orman perileri

Zamanın yavaş ilerlediği yer: Bergen ve fantastik orman perileri
 

Bende daha önce orada yaşamışlık duygusu uyandıran Bergen’ e gitmek için Oslo’ dan 500 km yol kat edeceğiz. Bu uzun yol boyunca gördüğümüz çim çatılı Viking evlerinin sevimliliğini anlatamam. Ara ara da buzul gördük. Öğle yemeği için Geilo’ da mola verdik. Her yerde karşımıza çıkan “Troller” in heykelleri burada da bizi yalnız bırakmıyor.

Bu çirkin yaratıklar İskandinav mitolojisinin fantastik orman perileri. Genelde dağlarda ve soğuk iklimlerde yaşarlarmış. Doğrusu, buradaki doğa da tam onlara göre… Şimdi Norveç’in en büyük kentlerinden biri Bergen’deyiz. Bu arada yarınki fiyort gezisi için biletlerimizi de aldık. Otelimiz Grand Hotel Terminus. Bergen insanın içinde güzel duygular uyandıran sakin, serin, farklı bir yer. Bir ressamın fırçasından çıkmış nahif bir resim gibi. Ortaçağ’dan kalma Hansa evleri yüzlerce yıldır bozulmadan kalmış. Birbirlerine yaslanmış ayakta duruyorlar. UNESCO tarafından “dünya mirası” ilan edilmiş. Karma karışık küçük ağaç evlerin içlerinde cafeler, barlar ve küçük küçük mağazalar var. Dar sokakların içinden, bir Ortaçağ meraklısı olan arkadaşım Reyhan’ı çıkaramıyorum. Sıcak kanlı ve güler yüzlü Bergenlilerin hiç telaşı yok. Trafik ve gürültü de… Neden olsun ki, zaman burada yavaş ilerliyor. Temmuz ve ağustos aylarında güneş gece yarısı 24.00’te, batıyor ama yine de hava tam kararmıyor. Gökyüzü alacakaranlık. Biz de bu havaya kapılıp, neredeyse akşam yemeğini kaçıracağız. Saat 21.00 olmuş bile. Marinada keşfettiğimiz yerde yediğimiz midyelerin tadı damağımızda kalıyor. Ertesi gece yine aynı yerde aynı mönüyü istiyoruz. Herkes dışarıda eğleniyor ve mutlu. Her işte kadınlar var ve işlerini zevkle yapıyorlar. Gece 24.00’e kadar açık havada içki servisi var, ama daha sonra yok. İçki satışı da…Şimdi dünyaca ünlü fiyortları görmek için, sabahın erken saatinde Flam yönüne giden trenlerden birine biniyoruz.

Myrdal’da aktarma yapacağız. Bu yol boyunca geçtiğimiz tünel sayısını hatırlayamıyorum. Benim gibi metro ve tünel fobisi olan biri için gerçekten inanılmaz. Doğrusunu isterseniz, beni daha çok endişelendiren 20 km uzunluğundaki tünelden geçen “Flamsbana” dağ trenine binmek. Deniz seviyesinden 866 m yükseklikten 2m’ye kadar inen trenin içindeyim!.. Bergen’in havası bana iyi geldi galiba. Bu tren yolculuğu sırasında tünellerden çıktığımızda gördüğümüz manzara karşısında büyülenmemek imkânsız. Fotoğraf çekebilmemiz için büyük şelalenin bulunduğu Kjosfossen’de köprünün üstünde mola veriyorlar. Şelalenin hemen yanında bir genç kız klasik müzik eşliğinde dans gösterisi yapıyor. Bunca güzellik yetmezmiş gibi…

Her şey oldukça planlı ve doğayla uyum içinde. 18 km’si el yapımı olan tünellerden hızla aşağıya inerken gözlerimi kapatıp fiyortlarda göreceğim olağanüstü manzaranın hayalini kuruyorum. Flam’dayız. Beyaz feribotlarla Gudvangen’e, ardından otobüsle Voss’a geçeceğiz. Burada tünelin başlangıçtan bitimine kadar olan öyküsünü anlatan bir müze var. Çalışan insanların fotoğrafları, kullandıkları aletler, anıları ve video filmleriyle oluşturulmuş yaşayan bir yer. Feribot Flam’dan uzaklaşırken martıları da beraberimizde götürüyoruz. Doğanın güçünü burada hissetmemek elde değil. Yeşille mavinin birbirine karışmadığı durgun suların ve dik yamaçlardan akan şelalelerin arasından geçerek ilerliyoruz: Ortaçağdan kalma ahşap kiliseler ve küçük küçük köyler… Feribot Gudvangen’e yanaşırken akşam oluyor. Ve otobüslerle Voss’a, oradan tekrar trenle Bergen’e döndüğümüzde çok güzel bir gün geçirmiştik. Ama Bergen’de görülmesi gereken müzeler kapanmıştı. Burada birkaç gün daha kalmak isterdik.

 
Toplam blog
: 18
: 3826
Kayıt tarihi
: 07.11.06
 
 

İstanbul doğumluyum. Güzel Sanatlar'ın Grafik bölümünden mezunum. Sanatın bütün alanlarını seviyorum..