Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Zavallı Rüknettin'in de kuyusunu kazmışlardı....

Zavallı  Rüknettin'in de kuyusunu  kazmışlardı....
 

Kar kuyusu...


Rüknettin, ilkokuldan sınıf arkadaşımdı...Çok yoksul ve kalabalık bir ailesi vardı. Babası at arabasıyla nakliye işleri yaparak geçimini sağlardı. İlçenin dışında,toplumdan soyutlanmış olarak üzeri toprak damlı ve iki odalı küçük evlerinde zor koşullar içinde yaşıyorlardı.

Eski dönemlerde,Arap illerinden göçmen olarak geldiği söylenen zenci karası;iskelet kurusu ihtiyar ninesi,burnuna halka takarak gezdiğinden, yaramaz çocuklar,okulda, Rüknettin'e ''Çingen Riko'' lâkabını takmışlardı.

Bu horlanmaların ve yoksulluğun etkisiyle ,okulu pek sevmeyen Riko, devamsızlık yaptığı günlerde, bir kasa ayva satın alır ve okul bahçesi kenarında ayva satardı. Bir adı da : ''Ayvacı Riko'ydu...'' O'ndan satın aldığımız ayvaları, teneffüs saatlerinde kızgın soba üzerinde yuvarlayarak ısıtarak yemek çok bizler için çok keyifli olurdu.

Riko, her yıl, ''Çift dikiş '' atarak okulunu bitirmeye çalışıyordu...Babası hastalanınca da at arabasıyla hizmete devam ederdi. Ekmeğini taştan çıkaranlardandı. Çocuk yaşta ,tam bir piyasa adamı olduğundan,eğitimsiz,karanlık çevrelerin tüm sıkıntılarına da göğüs germeyi öğrenmişti. Hatta kendisini sınıfta bırakan bazı öğretmenleri tehdit ederek not aldığı da söyleniyordu.

Tatil günlerinde,hepimizin müptelâsı olduğumuz , Teksas,Tommiks türünden kitapları, ''Kader-Kısmet Oyunu '' biçiminde,tombala şeklinde ''çekilişlerle '' satar;hepimizi peşinde gezdirirdi...Çok yetenekli bir çocuktu...

Kabadayıydı;haksızlığa uğradığında ,aslan kesilir; karanlık kişileri, ''evire -çevire '' döverdi...

Her türlü ateşli ve kesici aletide ustaca kullanırdı...Ama kocaman ve dost yüreği vardı...

Zibidiler,ondan çok çekinir;yanına yaklaşamazlardı...

Kısacık boyuna rağmen çok güçlü, kuvvetliydi.Okulumuzda ve çevremizde kendisini güreşe davet eden sporcu gençleri de çuval gibi silkeleyip attığına çok tanık olmuştuk. Elinden tutulsaydı, kesin dünya şampiyonu bir güreşçi olurdu.

Bendeniz o yıllarda,tahsil yaşamıma ,payitahtta devam etmek zorunda kaldığımdan, ''Ayvacı Riko'yu '',uzun zaman görememiştim.

Üniversite son sınıfta okurken bir arkadaşımdan öğrendiğime göre,ilçemizden ayrılarak yakın çevrede bir yerde pavyon çalıştırdığını ve çok zengin kendi çapında, ünlü bir ''Baba '' olduğunu duymuştum.

Aradan yıllar geçmişti ve ben Şarkiyyatın 'ın bir ilçesinde, öğretmen olarak çalışırken Rikoyla, tesadüfen ,sürekli yemek yediğim bir lokantada karşılaşmıştık. Yanında adamları vardı;kısa sürede O'nu tanımıştım.

Memleketen çok uzakta olduğumdan ve o günlerde cep telefonu gibi çağdaş iletişim araçları olmadığından,yakınlarımla devamlı görüşme olanağım olmuyordu.

Riko 'dan, ailem hakkında da çok ayrıntılı bilgiler almıştım... Eski günleri yâdederek hasret gideriyorduk.

Son model Mersedes arabasına atlayıp bir gece, Şarkiyyat'ın 'ın altını üstüne getirmiştik. Hayatımda ilk kez O'nun sayesinde gittiğim lüks pavyonlarda, ''son model ''hatunlarca, krallar gibi ağırlanmıştım. Hatta yasaklanan bir türkücünün kasetini de O'nun arabasında gizlice dinlemiştik...

O günlerde ,bu tip türkücüleri dinlemek ; ecnebi yazarların kitaplarını okumak; cebinde dolar taşımak vs.vatana ihanetle eş değer görülüyordu.

Ertesi gün,dedemin, birkaç gün önce rahmetlik olduğunu öğrenmiştim...Riko,dedeme son görevimi yapmak için gitmek istediğim Payitaht uçağından da yerimi ayırtmıştı...Ertesi günü vedalaşıp ayrılmıştık...

O'nun ''ne işle iştigal ettiğini '' de sormamıştım...Belli ki meşhur,''Naylon Branda'nın'' meşhur ''Baba '' rolündeki gibi bir adamdı...Benim için sadece eski ve sevimli bir okul arkadaşımdı...O kadar !..

Riko'nun ''Hukuku '' sayesinde bir çok arkadaşım, devlet dairelerinde işe de girmişlerdi. Hatta,bir ''Kankam '',o günlerde, çok ünlü bir devlet adamımızın özel şoförlüğüne kadar yükselmişti...

O'nun,halime acıyıp ,bana önerdiği ''torpilli tayin'' ısrarlarına rağmen Şarkiyyat 'taki görevimi tamamlamadan oradan ayrılmamıştım...

Sonraki yıllarda ,bir iç hesaplaşma nedeniyle, Riko'nun iki kişiyi vurduğu;kendisinin de ayağından yaralanarak 30 yıl ağır cezayla kodese atıldığını duymuştum...

O sıralarda,tayin olup Şarkiyyat'tan ayrılmış;memleketime dönmüştüm...Riko'nun bana ,yakın bir yerde hapis yattığını öğrenince,ziyaretine gitmiştim.

Ayağından sakat kalmıştı...Bir hayli perişan ve üzgündü...Ziyaretçilerinin içinde çok ünlü bir bayan sanatçı da vardı ve O'nu güzel bayanı ilk kez bu kadar yakından görmüştüm...Bazı sanatçıların da ''Metresi olduğu '' söyleniyordu...

Çevresindeki malum adamları yine koşturuyordu...Adeta O'na tapıyorlardı...

Cezaevinde, fazla yatmayacağı söyleniyordu...Bir çok ünlü böyyük kişinin, O'nun ''adamı '' olduğu söyleniyordu...
...........

Yaşam savaşı, geçim derdi, evlilik, çoluk-çocuk derken yıllar yılları kovalamıştı...Ama Riko halâ cezaevindeydi...

Zaman içinde,çevresindeki tüm adamları; dostları O'nu terketmişlerdi...

''Eşek ölmüş ;ortakçılar ayrılmıştı.''


O'nu ziyaret ettiğimde,çökmüştü ve hastaydı...40 yaşındaki, Riko adeta 70'lik bir ihtiyar gibiydi...Zindan hayatı yüzünden,kısa sürede akıl sağlığını da yitirmişti.

Sağlık nedenleriyle tahliye edilmişti;ama önemli bir akıl ve sinir hastalığından ,akıl hastanesinde tedavi görüyordu...

O'nu son ziyaretimde,beni tanımamıştı...Kucağında koca koca sarı ayvalar vardı...Ayvaları soba üzerinde iyice ısıtıp getirmemi istemişti...Bana sıcak ve yanık ayvalardan ikram etmişti...Tıpkı ilkokul günlerimizde olduğu gibi...

Eski günleri anlatıp hafızasını zorladıysam da nafileydi...O ,sabit bir noktaya bakıp çakılmıştı ve yerinden kımıldamıyordu...O'nu, öylece ziyaret odasından alıp götürmüşlerdi...
.............

Akıl hastanesinde, ruh sağlığı biraz yerine geldiğinde, kurslara devam edip pastacılık sanatını öğrendiğini duymuştum.

Çocukluğumuzun geçtiği kasabaya dönüp küçük bir pastane açtığını;hatta evlendiğini söylediklerinde çok sevinmiştim...Orada ,ailesinden de hiç kimse kalmamıştı...Kalsa da önemi yoktu;çünkü maziyi anımsaması olanaksızdı...

Bir yaz günü de pastanesine gidip çoluk-çocuk oturmuştuk. Hapishane yaşamı öncesindeki tüm yaşantısı hafızasından silindiğinden kendisini o kente yeni gelen bir kişi olarak algılıyordu. Böylesi hepimizin de hoşuna gidiyordu.Yoksa O'nun onurlu kişiliği ve yaşadıkları,yaşamını olumsuz etkileyebilirdi.

Fakat eğitimsiz, karanlık çevre insanlarından bazıları, O'nun arkasından konuşarak, '' mafya eskisi bir katil '' ve eski ''Çingen Riko'' olarak tanımlıyorlardı...Hatta ayağının topal olmasından dolayı da yaramaz çocukların ''Topal Riko '' diyerek bağırmalarına da O, hiç kızmıyor;gülüp geçiyordu...

Riko ,yaratıcı kişiliğinden ve çalışma hırsından hiçbir şey kaybetmemişti. İlçedeki elektrik kesintilerinden şikâyet ediyor;kurslarda öğrendiği çok orijinal bir dondurma projesini ;enerji kısıtlamaları nedeniyle hayata geçirememenin sıkıntısını yaşıyordu.Bu soruna mutlaka bir çare bulacağını ve dondurma hayallerini gerçekleştireceğini her fırsatta vurguluyordu...

.........

O'nunla son görüşmemizden hayli bir zaman geçmişti ki acı bir haberiyle çok üzülmüştük...Riko, bir kış gecesi ,ilçe dışındaki büyük mağaranın yakınındaki ''ağlat ağacına '' kendini asıp intihar etmişti...

O ahlat ağacı, dedemin bağının yakınındaki tarlanın tek ağacıydı...Çocukluğumuz üzerinde geçmişti...Yazın tarla işçileri gölgesinde serinler; bizler de arkadaşlarımızla dalından topladığımız olgun ahlatları, kuru otların içine gömer;otları yakarak sonra içinde nar gibi pişerek haşlanan ahlatları yemekten büyük keyif alırdık...

Çevik hareketleriyle ağacın üzerine ilk çıkan da Riko olurdu...

İntiharının sebebini sorduğumuzda,karşımıza çok ilginç ve acıklı bir öykü çıkmıştı !..

Rikoyla çocukluğumuzun geçtiği ilçenin kış koşulları çok ağır geçerdi...Dam boyu kar yağardı...Evlerimizden çıkmak için çoğu zaman tüneller kazardık. Bahara doğru da dişli karları toplayıp pekmezle karıştırmak çok keyif verirdi bizlere...

Riko,bu dev kar yığınlarının ekonomiye nasıl kazandırılabileceğinin hesaplarını bile yapardı...

Riko, ölümünden önceki uzun kış aylarında, babasının at arabasına benzer bir araba yapmıştı. Arabanın üzerine kar yığınlarını dolduruyor ve kasabanın dışındaki eski mağaraya gidiyordu...

Mağaranın içine habire kar yığınlarını dolduruyor;erimesin diye de üzerlerini samanlarla örtüyordu.

Amacı,yazın yapacağı dondurmayı yapabilmek için elektrik kesintilerine karşı bir önlem almaktı...O'nun mağaraya bu amaçla gittiğini bilen de pek yoktu...Kimseye de bunu açıklama ihtiyacı hissetmemişti...

Fesat ve karanlık çevreler, O'nu eski lakaplarıyla tahkir etmeye devam ediyorlardı. Ama O'nun tek amacı, sıcak yaz günlerinde ,halkı serinleten dondurmalar yedirmek ve ekmek parası kazanmaktı...

Bu amaçla da habire kar depoluyordu...

İlçede, yıllardır bitmek bilmeyen kan davaları sürüyordu ve gün geçmiyordu ki cinâyet haberi alınmasın...

İnsanlar silah taşımayı, ''erkeklik olarak '' bellemişlerdi...

O günlerde, ilçe sınırları içinde fâili meçhul bir cinâyet işlenmişti ve ortada ne ölenin cesedi vardı ne de katil !..Sadece bir ihbar mektubu vardı ve öldürülen kişinin ilçenin Doğu'sunda, 76. kilometrede bir mağaraya gömüldüğü ihbarı yapılmıştı !..

Mektuptaki ifâde, âdeta, Riko'nun Kar Kuyusu'nu işâret ediyordu...Öldürülen kişi de babasının eski bir düşmanının ailesindendi...

İlk zanlı olarak Riko sorguya alınmıştı...O bir eski katil di ya!..Sabıkalıydı ya !..

Ve de fesat, karanlık çevreler,hep Riko'yu işâret etmişlerdi...Halbu ki O, cinayet günlerini hafızasından silen,amansız bir hastalığın pençesinden yeni kurtulmuştu...

Geçmişi unutmuş;namuslu bir yaşam sürdürüyordu...

O'nu bir sabah ,ailesiyle kahvaltı masasındayken ansızın tutuklayarak karları gömdüğü mağaranın ağzına kadar götürmüşler...Başlamışlar sormaya:

Burada işin ne ?..

Mağaraya neden kar gömdün ?..

Dondurma için !..

Ceset içerde değil mi ?..

Kokmasın diye mi karla kapattın ?..

Dondurma için !..

Suç âletin de mağarada mı ?..

Çocuklara dondurma !..

Başlarım senin dondurmana konuş !..

Benim hiç silahım olmadı ki !..

Biz senin ne mal olduğunu biliyoruz !..Haydi kazalım hep beraber...

Yapmayın ekmek param !..

Seyirci kitle koro halinde :Topal !..Katil Topal...Çingen Rikoooo !..

Defolun leynnnn !..Hayallerimi mahvettiniz !..

........

Dediyse de dinlememişler...Habire kazdırmışlar...O'nun kırkbeş günde sırtının teriyle doldurduğu mağarayı beş saatte boşalttırmışlar...Tabi birşey bulamamışilar...Riko'yu da oracıkta bırakıp gitmişler...

Orada donmak üzereyken seven dostları alıp O'nu evine götürmüşler.O günden sonra Riko pastanesine hiç uğramamış...Ailesi ve dostlarının yardımıyla ''değirmeni '' döndürmeye çalışmışlar...

Riko,birgün,at arabasını alarak ''Mağarasına kar dolduracağını '' söyleyerek şehir dışına;mağaraya gitmiş...

Gidiş o gidiş...

Geç kalışından şüphelenen ailesi ve dostları mağara çukurunun yanına geldiklerinde,O'nun ahlat ağacında asılı ve donmuş cesediyle karşılaşmışlar.

O ahlat ağacı bir daha meyve vermemiş...Mağara da uğursuz sayılarak dinamitlenerek dümdüz edilmiş...

Fâili mechul cinayetin zanlıları yakalanamamış;ama ceset şehrin Batı'sında, bir lağım çukurunda bulunmuştu !..

Payitahtın Doğu'sunda yer alan ve Riko'nun yaşamına mal olan 76. kilometredeki bu bölge, ''Riko'nun Kar Kuyusu '' olarak halen anılmaktaymış...

''Riko'nun Kar Kuyusunda inecek var !..''
.........



















 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..