Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '13

 
Kategori
Öykü
 

Zayıflara acımak ve neticesi hakkında hikaye

Zayıflara acımak ve neticesi hakkında hikaye
 

İşittim ki, o zengin, Cenabı Hakkın lûtfuna karşı şükretmediği için işi tersine dönmüş. O azamet, o servet kalmamış. Utarit kalemini siyah mürekkebe batırıp bahtının alnına kara yazı yazmış.


Bir fakir mallı, mülklü, fakat ekşi yüzlü bir zenginin yanına gitti; fakrından, zaruretinden şikâyet etti, inledi.

O kara gönüllü zengin, zavallı fakire bir habbe bile vermedi. Üstelik kızdı: ‘’Ne geldin? Haydi, yıkıl git! ‘’ diye azarladı.

Bu muameleden fakirin kalbine kan oturdu. Gönül azabından başını kaldırdı, şöyle dedi: ‘’Ne şaşılacak şey! Ben fakirim. Yüzüm ekşi olsa, yeri var. Ya bu zenginin yüzü niçin ekşidir. Bir gün gelip de dileneceğini düşünmez, korkmaz mı? ‘’

Bu söz üzerine kısa düşünüşlü zengin, büsbütün kızdı. Kölesine emretti: ‘’Şu dilenciyi hakaretle kov, sür, defet! ‘’ dedi. Köle de vazifesini yaptı.

İşittim ki, o zengin, Cenabı Hakkın lûtfuna karşı şükretmediği için işi tersine dönmüş. O azamet, o servet kalmamış. Utarit kalemini siyah mürekkebe batırıp bahtının alnına kara yazı yazmış. Bedbahtlık, sırtındaki saadet libasını çıkarıp onu sarmağa çevirmiş. Ne yükü kalmış, ne yük çeken beygiri. Kaza onun başına fakirlik toprağını saçmış; kesesi, eli boş hokkabaza dönmüş. Velhasıl hali tamamen başka türlü olmuş ve bir zaman böyle geçmiş.

O felâket günlerinde köle satılmış, onu cömert bir kimse almıştı. İyi huylu, hem gönlü, hem eli zengin bir cömert. Fakir kimse mal, mülk, para için nasıl iştiyak gösterirse, o da fakirleri görmeğe öyle müştak idi.

Bir sabah kapısına bir fakir geldi, bir lokma istedi. Öyle bir fakir ki, sıkıntıdan, mihnet çekmeden ayaklarında yürümeğe kuvvet, kudret kalmamıştı.

Konak sahibi cömert zengin adam kölesine: ‘’Koş, şu biçare fakiri memnun et, ne isterse ver‘’ dedi.

Köle sofradan bir tabak yemek aldı, fakire götürdü. Fakat fakiri görünce gayri ihtiyarî bir nâra attı. Perişan, mahzun bir halde efendisinin yanına geldi. Gözünün yaşları, muzdarip olduğunu ifade ediyordu.

Güzel huylu bey sordu: ‘’Ne oldun, kimden cefa gördün, seni kim ağlattı? ‘’ dedi.

Köle: ‘’Şu bedbaht ihtiyarın hali içimi karmakarış etti, onun için ağlıyorum. Bu adamcağız, vakti ile mal, mülk, para, pul sahibi zengin bir kimse idi. Ben de onun kölesi idim. Şimdi o servet, o saman gitmiş. Bugün kapılarda dileniyor, el uzatıyor, avuç açıyor’’ dedi.

Konak sahibi bey güldü: ‘’Çocuk, ağlama! Zaman kimseye zulmetmez. Bu, o ekşi suratlı bazirgân değil midir ki göklere bile kafa tutardı. Benim kim olduğumu anlamak istersen söyleyeyim: Vakti ile onun kapısına gittiğim zaman beni hakaretle kovmuştu. İşte ben o kimseyim. Felek bana tekrar yâr oldu. Yüzümdeki gam tozunu sildi. Onu da benim yerime koydu, ona benim halimi verdi’’ dedi.

Cenabı Hak hikmeti icabı olarak, bir kapıyı kapatırsa; fazıl ve keremi ile başka bir kapı açar.

Nice bir şeye malik olmayan müflisler  var ki zengin olmuş, nice zengin insanların işleri altüst olmuştur.

Yorum; İnsanın özünde Allaha iman-bağlılık, haksızlığa direnme, barışçı olma, dürüst yaşam gibi manevi temizlikler vardır. Eğer bunları bir yana bırakır, daha çok şekilciliği esas alır, onlar üzerinde yoğunlaşır, gururu kibiri ön plânda tutar, öte yaşamı unutup daima dünya ile ilgilenirse, duyarsızlaşır yukarıda anlatılan duruma düşer.

Şayet amaç zenginlik üzerine kuruluyorsa bilinmeliki bu hususu sorgulamak yarınların neler getireceğini iyice bir düşünmek gerekir.

Hikayeden alacağımız ders bu olmalı diyorum.

Ahmed F. YÜKSEL

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..