Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '13

 
Kategori
Sinema
 

Zeki Ökten ve Bir Demek Menekşe

Bir Demet Menekşe, Başrollerinde Kartal Tibet (Kenan) , Hale Soygazi (Nesrin),  Lale Belkıs’ın oynadığı senaryosunu Selim İleri’nin yazdığı ve büyük üstad Zeki Ökten’in yönettiği 1973 yapımı Türk Filmi’dir.

Filmin ilk karelerinde esas oğlan ve esas kızın buluşmasıyla karşılaşırız. Adam zengin kız fakirdir.

Nesrin, Almanya’ya gitmek için aile yadigari bir yüzüğü satmak için kuyumcuya gelir. İstediği fiyatı alamayınca başka dükkanlara sormak için giderken, kızın hüzünlü halinden etkilenen Kenan, istediğinden daha yüksek fiyat vererek yüzüğü satın alır. Kız aynı hüzün ile dışarı çıkınca arkasından gider. Ve çok nazik şekilde bir yerde oturmaya davet eder. Kızın Almanya’ya çalışmaya gitmek için yüzüğü sattığını da bu esnada öğrenir. Bir aldatılma sonucu nişanlısından ayrılan Nesrin, şimdilerde moda olan deyimiyle mahalle baskısı ile karşı karşıyadır.  Öyle ki; Kenan, Nesrin’i eve bırakınca mahalleli görmüş hasta annesine ve henüz evlenmeyen teyzesine sorguya gelmiştir. Yurt dışında yaşayan bir uzaktan bir aile bireyi olarak tanıtılır. 70’li yıllarda insanlar rahat rahat eve gelip gidene karışıp namus bekçiliğine soyunurken, insanlar bilinen sebeplerle “sanane- seni ne ilgilendirir” diyemiyorlardı. Nesrin, nişanlısının kendisini aldatmasından ve babasının ölümünden sonra çok yalnız kalmış, evin tek çalışanı, erkeği olmuş, içine kapanmıştır. Fakat bu kırılgan - melankolik yapısı  mahalledekiler tarafından hor görülmesine   çalıştığı butik-terzihane karışımı   yerdeki arkadaşları tarafından ise  dışlanmasına neden olmuştur. Kenan, Nesrin ile artık daha fazla vakit harcamaktadır ki; çok yerinde bir kare ile Kenan’ın evli olduğu anlaşılır. Banu (Lale Belkıs) , o zamanın jet sosyetesinden alımlı, ne istediğini bilen bir o kadar da soğuk, yapay ve işini bilen bir kadındır. Kenan, her ne kadar varlıklı bir aileden gelmiş olmasına rağmen bu yapay evlilikten, Nesrin ise ağır gelen hayat şartlarından, mahallelinin ve iş arkadaşlarının hor görmesinden dolayı mutsuzdur. Her ikisini yakınlaştıran bu kendi hayatlarındaki bu mutsuzluktur. Film, sağlam bir senaryoya sahip olmasından dolayı 70’li yıllara dair bir çok şeyi gösterir. Mahalle baskısı, insanların yaşam şekli, eğlenmeye dair ip uçları oldukça fazladır. Türk filmlerinin vazgeçilmezi, para yerine mutluluğu tercih etmenin ağdalı lafları da yerini almıştır. Kızın doğum günü olması vesilesi ile orta halli bir meyhaneye gidilir, neden haber vermediği hususunda adam kıza sitem ederken kız birlikte olmanın en büyük hediye olduğunu söyler. Beraber dans etmeye giderler. O sırada karısının arkadaşı ile karşılaşırlar. Karısını sorar Kenan’a ama Kenan geçiştirir. Belki de filmin tek atlanmaması gereken kısmı burasıdır. Nesrin, Kenan’ı terleten bu sorudan sonra “Banu kim” diye sormamıştır. Rahatsız olduysa çıkılması teklifi bile gelmiş adı geçen sorulmamıştır.

Bebek yapmak yerine köpek bakmayı tercih eden Banu, Belkıs tarafından sabah uykusunda iken uyandırılarak bu kızdan haberdar olmuş,   çalıştığı yeri bile Belkıs’ın aynı butikten alışveriş yapması vesilesi ile öğrenmiştir. Artık kötü kadın iş başındadır.

Banu, Nesrin’in çalıştığı butiğe gelir ve, Nesrin’e büyük  sıcaklık duyar. Alacağı elbiseyi bile onun seçmesini ister. Bu esnada yanlışlıkla eline geçen ve Nesrin’in ailesine ait olduğunu bildiği yüzüğü ona gösterir. Hatta ona hediye eder. Elbiseleri de kocasının çalıştığı yere getirmesini söyler, parayı da koca ödeyecektir.

Hayat bu kadar kötü, bu kadar acımasız olamazdı. Kalp sancısı bu olsa gerekti. Nesrin siparişleri fabrikaya götürür, Kenan’a teslim eder. Bütün gümbürtü bu dakikada kopar.

Filmin olay örüntüsü çok ustalıkla işlenmiştir. Devamlılık fevkaladedir.  Lale Belkıs’ın, Kenan’ın kendisine açıldıktan sonraki ilk hamlesi çizdiği karaktere uygun olarak “ boşanalım” olmuştur. Böyle bir kadına ne erkeğini takip ettirmek ne de bir erkeğin peşinden koşmak düşerdi. Fakat gel gör ki Banu, Kenan’ın bu yaşamdan her ne kadar mutsuz olsa da uyum sağlamak adına gösterdiği tavırlardan da memnundur. Kenan için mutluluk, boşanmakla beraber bu yapay dünyadan uzaklaşmaktır. Nesrin, bir darbe daha yemiştir. Bu sefer evli bir erkek tarafından aldatılmıştı. Ailesi ile tanıştırmış olmanın verdiği sıkıntı da cabası olmuştur. Kenan evlerinde kahve içerken Nesrin’in olan gelinlik giymiş bebeğe kahve dökmüş, gelinlikli bebeği kirletmişti. Her şey ne kadar da kötü idi.

 Filmin kilit söylemlerini belki de kuyumcu Yakup (Nubar Terziyan) söylemişti. “Kötü çağda yaşıyoruz” diyordu toton ihtiyar. “Sen güzel bir insan bulmuşsun. Sahip çıkki, gelecek nesiller dürüstlüğü büsbütün unutmasın”

Filmin müzikleri elbette konusuna çok yakışan müzikler olmuştur. Meyhane havasında kızın durumuna uygun Orhan Gencebay’ın “ Nerde boynu bükük bir garip görsem” diye başlayan şarkısı,    oradan çıkıp dans etmeye gittikleri mekanda Nilüfer’in “dünya dönüyor” şarkısında kendi tavırlarınca dans etmeleri,  tema müziği olarak* Mikis Theodorakis'in Costa-Gavras filmi État de siège filmi için bestelediği "Paola, 11099" adlı enstrümantal parçanın seçilmiş olması da filme çok şey katmış demek az olurdu sanırım. Böyle bir film olmasa sadece enstrümental bu parçayı dinlesek bile hüzünlü bir aşk hikayesini anlatıyor derdik. Fakat, bu müzik bu film için muhteşem bir hava katmıştır.

Film genel anlamı ile  oyuncuları, senaryosu, çekimleri ve içinde vermek istediği her şey ile mükemmel bir film olmuştur. Başlangıcından itibaren devri hiç düşmeyen tam bir aşk filmidir. Kenan’ın meyhanede aşkını itiraf edip “Seni Seviyorum” derken ki inandırıcılığı ve oradan kendi tarzlarında dans etmeye gittiklerinde esas kızın gözlerinin içine attığı aşık bakışı ise tekrar tekrar izlenmeye değerdi.

Kadın olmak zordu. Erkek olmak ise mecbur bırakıldığın yaşamın çarklarında zordu. Kimseyi incitmeden ayrılmak, kötüyü yalnız bırakmak iyilerin yanında olmak, gelecek nesillere dürüstlüğü bırakmak ise filmin sonunda en güzel şekilde verilmiştir.

Yaşlandıklarından beri Türk Sineması’nın dört kadınından  daha çok bahsedilir oldu.  Türkan, Hülya, Fatma, Filiz diye. Seyrettiğim binlerce filmlerden şunu söyleyebilirim ki, bir Hale Soygazi bir Selma Güneri bir Lale Belkıs inanın ilk dört kadar Türk Sineması’nda başarı göstermişlerdir. Özellikle sinemamıza bir Lale Belkıs bir daha gelmemiştir.

Her şeyi ile izlenmeye değer bu film, Gönül Yarası filminden sonra en çok beğendiğim Türk Filmi’dir diyebilirim. İyi seyirler.

Fatime Velioğlu

* http://www.youtube.com/watch?v=um9xfx0dp4s (Mikis Theodorakis)

  

 
Toplam blog
: 16
: 1110
Kayıt tarihi
: 30.09.10
 
 

Yalan Dünya ..