Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '21

 
Kategori
İnançlar
 

ZERRE-KÜLL

Kulağa hoş gelen, toplumun belleğine yerleşmiş, klişeleşmiş sözler sıkça karşımıza çıkar. Çoğu kez bu deyimlerin yaşamlarımızda nelere mal olacağını veya beyinlerimizde nasıl bir algı meydana getirdiği konusu üzerinde pek kafa yormayız. Sürekli tekrar eden idiomların bir çoğunluk tarafından haklı görülüp kabul edilmesi bir yana, sözlerin ne anlama geldiğini belki de hiç düşünmeden öylece üzerinden geçip gideriz. Bunlardan “Zerre, küllün aynasıdır” ya da “Parça, bütünün bilgisini taşır” gibi benzer sözlerin hakikat yaşamında ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü? Bunlar BÜTÜNün ATOMuna yapılan müthiş atıflardır.
 
Bizler bu harmoniyi aslında hayatımızın her alanında bilinçsizce deneyimleriz. ZERREnin lügat anlamı, “Atom, molekül, nokta”dır. NOKTA ise, “Her taraftan kendini sona erdiren, kendinden başka sınırları bulunmayan veya uzunluğu, genişliği ve derinliği olmayan ŞEY ’e denir. Örneğin, geometriciler çizgiyi oluşturmak için noktayı hareket ettirirler. Determinist “belirlenircilik” evren, her şeyin baştan belirliliğidir. Varlık dediğimiz âlem, her zerresi ve orijinali itibarıyla ilk ANdaki özelliklerinden kopuk değildir. İlk ANdaki özellikleri bu âlemin her zerresinde 'aynısı' ile mevcuttur! Yalnız mevcut olan özelliklere bakan mahal bu özellikleri göremez!.. Görememesi dolayısıyla da ayrı ayrı varlıklar varmış “vehmi” doğar! Varlığın aslında ve özünde mevcut olan bütün özellikler, her ŞEYde AYNIyla mevcut olmasına rağmen; bakanın terkibiyeti hükmü, en kaba mânâda 'beş duyu ve kendi veritabanı' özelliklerinden dolayı; kısacası kendisinde KUVVEde kalmış, fiile çıkartamadığı özellikleri müşahede edemez!..
 
Bu algı kapalılığı dolayısıyla varlığın tekliğini o zaman tam manasıyla değerlendiremediğimiz gibi sorgulamalar gelişebilir. Esasına bakarsak 'zerre KÜLL’ün aynası' değil aynısı, mayasıdır. Varlık, Allah'ın yarattığı bir damla sudan ibarettir. O damla da TEK’in SEYRİdir. Fakat yaşadığımız birçok stres ve travmalar yüzünden beynimiz sislenir. Muhammedi’lerin lütuf nurunu, bu akılla idrak edemeyecek duruma geliriz. Her damlanın içinde bir zerre vardır, bütün mukadderâtı da bu zerrenin içinde dürülmüştür. TEK’in projeksiyonundan yansıyanlar bizde çokluk gibi algılansa da aslında 'Allah var onunla beraber hiçbir şey var olmamıştır' . O'ndan yansıyanlar Onun cevheridir ve o cevherle çok şeyler satın alınır. Ancak bazıları hakettiği değeri göremez. Örneğin Hasan Harakani Hzleri aslanlarla haşır neşir olacak güçte, ama eşi ona zulmedebiliyor. Hatta bazı anlar onu dostlarının içinde küçük düşürecek davranışlarda bulunuyor. Bu arada bahsettiğimiz Veli, kendi alanında gerçekten yüksek dereceli Velilerden biri…  Ancak bazıları, daha doğrusu birçoğu Allah dostlarını tanıyamaz ve değerlendiremez. Bunlar yatakdaşları dahi olsa bile... Allah fiilleri gerçekleştirir ve SEYRine devam eder. Ne yaparsan yap, sonuç yine SEYİRdir.
 
Tasavvuf 'bir konuya ya da isimlere takılı kalmadan ve tapınmadan geçebilme marifetine erişilen yegane ilimdir' şeklinde tanımlanır. Dünya ve hakikat aynıdır. Resulullah gibi bir yapı, VAHİYle tüm sistemi okuyor ve tüm sistemi okuması onun hiçbir sisteme tabi olmadığının da büyük bir göstergesi. Kendi yarattığı sisteme neden tabi olsun ki? Resul ve Nebiler bazen o makamla, zaman zaman da çok basit yerlerden karşımıza çıkabilirler. Örneğin bir dostumuz, hiç olmadığı kadar kendi alanında tasavvufla alakası olmayan bir insana inanılmaz yumuşaklıkla tolerans gösteriyor. İşte buralar çok önemli… 'Ben her şeyi yaparım' diyerek ilahlık ortaya koymak, bazen çok yanlışlara ön ayak olabilir. Gerçek SEVGİde asla kıskançlık hissedilmez. Kıskançlık ancak beğeni ve hoşlanmanın sonucudur. HAKİKATte yaşanan AŞKta paylaşma/paylaşmama ya da bu paylaşımlara benzer herhangi biriyle konuşulması, beraber zaman geçirilmesi karşı tarafı hiçbir şekilde etkilemez. Beğenme dediğimiz şey SAHİPLENMEdir. Sahiplenmenin sonucunda kıskançlık oluşur. Sahiplenmenin sonucunda oluşan diğer en büyük şey ise CEHENNEM ATEŞİdir. Velilerin ortaya koyduğu davranışlarda böyle bir şey olabilir mi dersiniz?  Bazıları da bayağı yumuşak ve çok iyidir, sisteme uyarlar. Ancak bu özellikleri Veli olduklarının kanıtı değildir. O sert tutum o kadar şeye mal olur ki; BEN’in düşünce akışını bile başka yönlere çevirebilir. Bu yüzden insanların kendine gelmesi, ŞEKİLCİLİKten acilen çıkması gerek! Açılımlar gelişime yol açmalı, tapınmadan beynimizi kurtarmalıyız. Zaten tasavvufun esas amacı TEKin farkındalığında olmaktır, tapınmayı yaşamımızdan alıp yerine başka şeyler yerleştirmektir. Eğer biri tebliğ memuruysa, potansiyel olarak “celal ve cemal”, CEMAL yönlü açıksa bu sistem bir şekilde devam ediyor, o yapı bozulmuyordur. Bu, o programdaki devamlılıktan kaynaklanır. Fakat eğer CELAL yönünden alıyorsa, bu 'beni enerjinle aç' anlamına geliyor. Buradan, Resul ve Nebilerin normal insanlar gibi yaşarken bir anda bambaşka bir şey de ortaya koyabileceğini anlayabiliriz. Nedeni ise yukarıda verdiğimiz örnekle ilişkilidir. Bununla alakalı ayet; “Onlardan seni duyanlar vardır... Fakat biz, O’nu algılamalarına engel olması için kalplerinin (şuurlarının - anlayışlarının) üstüne perdeler, kulaklarının içine de (anlayışlarına) ağırlık koyduk! Ne kadar delil görseler yine de iman etmezler... Üstelik sana geldiklerinde seninle tartışan o hakikat inkârcıları şöyle derler: “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil!”
 
Onlar hem (başkalarını) O’ndan (Hz. Rasûlullâh’tan) engellerler, hem de (kendileri) O’ndan uzaklaşırlar! Sadece kendi nefslerini helâk ediyorlar, ama bunu idrak edemiyorlar!” (Enam 25,26) 
 
 
Şurayı da iyi anlamlandırmalıyız! Onların YAZILIMı 'inanmamak' üzerine kuruludur. Örneğin; yaşamımızda olması gereken bir şey varsa  beynimizin bir sinyaliyle onu oluşturacak ilgili eşyaya veya insana yöneliriz.Bu bir sohbetle, bir yiyecekle veya bir gezi isteğiyle oluşur. Beynimizde bir çıkış oluşurken, karşı tarafın bizim hakkımızda ne düşüneceğini düşünmeden, kendimizi o noktada akışa bırakmalıyız. Yediğimiz yiyecekteki atomlar tüm zerremize nüfus ediyor. O şey bedenimize girip, her ne görevi varsa yapıp, onarır ve orayı terkeder. Yani bütün hedefi, o ŞUURdan sizin yanınıza gelip  hedefi tamamlamaktır.  TALEP EDEN KENDİSİ, TALEBE İCABET ETMEYEN de yine KENDİSİDİR. İşte bilincimizde bu farkındalığı oluşturmalıyız. Yukarıda değindiğimiz örnekler “zerre küll’ün aynasıdır” pozisyonunun biraz daha anlaşılması için açıklayıcı niteliğindedir. KÜLL’de mevcut olanlar ZERRE den de yansır. KÜLLde mevcut olan ŞUUR, ZERREde de mevcuttur. Ama ZERREde de o ŞUUR olmasına rağmen, Zerre'de 'dilediği şekilde' görünür. Bir tohum olarak düşünün, bir gen ya da genlerin diziliminin bir ŞUURu ortaya koyduğu gibi dipde de kalabilir. Varlığımızı hem 'ZERRE KÜLLdür' manasıyla düşünmeli, hem de diğer taraftan farkındalığı getirecek şekilde algılama ile bunları açığa çıkış şekillerine göre tesbit edebilmelidir.
 
Ahmed F. Yüksel
 
 Bodrum- Milas 01 Kasım 2021
 
https://twitter.com/ahmedfyuksel
 
https://www.instagram.com/ahmedfyuksel
 
https://www.facebook.com/ahmedfyuksel
 
 
 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..