Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '09

 
Kategori
Tarih
 

Zeytin dalı neden barışın sembolüdür?

Zeytin dalı neden barışın sembolüdür?
 

Fotoğraf: tr.wikipedia.org


Zeytinin ve yağı 'sıvı altın'ın kısa bir tarihçesi;

Barışa, ağzında zeytin dalı ile gelecek olan beyaz güvercinlere çok ihtiyaç duyulan bu günlerde madem evrensel barış kolay kolay gelmiyor o halde dalıyla, yağıyla, tarihsel öyküsü ve diğer bir çok yönüyle zeytini getirelim istedim önünüze, zihin ve gönül sofralarınıza…

Bilindiği gibi zeytin ağacı tarihte kutsallığın, bolluğun, bilgeliğin ve sağlığın sembolü sayılmıştır yüzyıllardır. Zeytinyağının Akdeniz ve Ege mutfağındaki önemini ise, her öğünde ve hemen her yemekle tüketilmesiyle âdeta her gün yeniden onaylarız.

Ünlü düşünür ve felsefeci Aristotales (M.Ö. 384-322), zeytin ağacını daha geniş kapsamda ele alarak yetişmesini bir bilim olarak nitelendirmiştir. İzmir doğumlu Homeros ise, zeytinyağını "sıvı altın" olarak tanımlamıştır.Yaptığı reformlarla Atina demokrasisinin temellerini attığı kabul edilen, Atinalı devlet adamı ve şair Solon (M.Ö. 640-559) ise, zeytin ağacının korunması için ilk kanunları yapan kişidir. Helenistik çağda zeytin ağacı kutsal sayılıyor ve bu ağacı kesenler ya ölümle cezalandırılıyor ya da sürgüne gönderiliyorlardı...Tıp doktorlarının mezuniyet sonrası ettikleri yemine adını veren Hippocrates' da (M.Ö. 460-370) zeytinyağını şifâ verici olarak önermiştir.

Büyük, evrensel şairimiz Nazım'ın bu konudaki Hikmet'ine gelince; o da, yetişmesi zor ve zaman alan ama uzun ömürlü olan zeytin ağacını dizelerinde âdeta yaşama umudu ve direnci ile özdeşleştirmiştir;

"...Yanî öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, meselâ zeytin dikeceksin
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için
Yaşamak yani ağır bastığından…" (N.H.Ran)


Zeytinin eşsiz meyvesinden çıkarılan yağ, gaz ve elektiriğin keşfinden önce gecelerimizi aydınlatmış, kutsal mekânları kutsamış, sonra saçlarımızı ve cildimizi güzelleştirmiş, vücudumuzu ovmuş, geliştirip temizlemiş ve nihayet mutfağımızın baş tacı olmuştur.

Ne var ki, tarihe damgasını vuran yabani zeytin ağacının kaç bin yaşında ve anayurdunun tam olarak neresi olduğu konusunda arkeobotanikçiler, tarihçiler ve arkeologlar arasında bir görüş birliğine varılamamaktadır. De Condolle ve Pelletier'ye göre, Anadolu, Suriye ve İran, kimilerine göre Girit, Yunanistan, diğer bazılarına göreyse Kuzey Afrika, Atlas Dağları, Aşağı Mısır… Dahası, yabanî zeytinin ilk kez nerede ve kimler tarafından ehlîleştirildiği, nereden nereye yayıldığı konusunda da yine birbirinden farklı görüşler bulunmaktadır.

Asgarî altı bin yıllık hasat

Peki, bundan binlerce yıl önce kimler, bu yabani ağacı aşılayarak daha bol, daha az acı, daha büyük ve yağlı zeytin taneleri elde etmeyi, yağını sıkarak günlük yaşamda kullanmayı başardı? Bunu bilimsel olarak henüz kimse tam olarak bilemiyor. Daha doğrusu üzerinde uzlaşma sağlanamıyor.

Bu hususta efsaneler dışında sadece varsayımlar söz konusudur. Uluslararası saygınlığa sahip Dünya Zeytin Ansiklopedisi yazarı Jose M. Blazquez " Zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı bin yıl önce Anadolu'da başlamıştır" görüşünü savunmakta ve bu bölgede eski dönemlerde yaşamış halklar içinde sadece Asur ve Babilliler’in zeytincilikle ilgili bilgi sahibi olmadıklarına dikkat çekmektedir. Fakat kuvvetle olasıdır ki, zeytini ilk ehlîleştirenler, üzüm, incir, nar, hurma gibi birçok meyve ağacının ilk yetiştirildiği uygarlıklar beşiği olan Ön Asya'da, Suriye ve İran'ın kesiştiği yayda oturanlar olsa gerek. Persler, Mezopotamyalılar ve büyük olasılıkla Akdeniz'in doğusundan içeri Mezopotamya'ya kadar yayılan Suriyeli ve Filistinliler... Nitekim Yakın Doğu'da zeytin yetiştirildiğine ilişkin en eski kalıntıların İsrail ve Ürdün'de kalkolitik döneme (M.Ö. 3700–3200) kadar gitmesi de bu tezi güçlendiren bir nitelik arzetmektedir.(1)

Zeytin ve yağı Eski Yunan ve Roma imparatorluklarında çok önemli ticaret ürünüydü. Ticaretinin yapılması için Akdeniz tersanelerinde özel gemiler bile inşa edilmekteydi. O dönemlerde de zeytinyağının gençlik ve güç kaynağı olduğu inancı çok yaygındı. Eski Mısır, Yunan ve Roma'da çeşitli çiçek ve otlar zeytinyağı ile karıştırarak çeşitli kozmetik ve ilâçlar elde ediliyordu.

M.Ö. 1000. yılda, son derece önemli bir merkez olan Antik Pirene kentinde düzenlenen spor karşılaşmaları kentin en gözde etkinliğiydi. Spor etkinliklerinde çok miktarda zeytinyağı tüketildiği ve bu nedenle hayırsever vatandaşların kente yönelik yardımlarını genellikle zeytinyağı bağışlayarak yaptıkları bilinmektedir. Günümüzde her ne kadar garip görünse de; yazıtlarda " Şu kişi bir yıl boyunca yurttaşları yağlamıştır! " gibi ifadelere rastlanmaktadır.

Aklıma 70'li yılların ilk yarısındaki çocukluğumun kasabalarındaki yağlı güreşler geldi. O yerel turnuvalarda da bolca zeytinyağı tüketilirdi.

Halklar, tarih boyunca tarım ve ticarete yatkınlıkları ve becerilerine bağlı olarak yabani zeytin ağacını aşılamışlardır. Onlara iyi bakarak, zeytin ağaçlarını daha sık yapraklı ve daha çok yağ veren bir kültür bitkisine dönüştürdüler, çoğalttılar ve önce Akdeniz kıyı şeridi boyunca geliştirerek başka yerlere de yaydılar.

Zeytinin bir kültür bitkisine dönüşmesi, M.Ö. 4000'lerde gerçekleşti. Ancak, meyvesinin sıkılıp yağının çıkarılması için yaklaşık 1500–2000 yıl daha geçmesi gerekecekti. Gerçekten de, Tunç Çağı'nda Akdeniz'de zeytinciliğin yaygınlaştığı, sadece zeytin çekirdeklerinden değil, kazılarda bulunan yağ presleri, saklanan kaplar, vazo ve fresklere yansıyan tarzda sanatsal çalışmalar da ortaya çıkmaktadır.

Zeytin ağacı yüzyıllar sonra okyanusları aşmış, XVI. yüzyıldaki büyük keşiflerin ardından Avrupa'dan gelen İspanyol misyonerler aracılığı ile Kuzey ve Güney Amerika'da da yetiştirilmeye başlanmıştır. XV. yüzyılda Sevilla'dan götürülen zeytin fideleri, İspanyollar tarafından fethedilen Batı Hint Adaları'nda ekilmiş, sonrasında da tüm Amerika kıtasına yayılmıştır. Sonraları yine İtalyan, İspanyol ve Yunan kökenli göçmenler sayesinde, Avustralya ve Güney Afrika'da zeytinlikler kurulmuş, hatta Japonya ve Çin'de bile bazı uygun küçük ölçekli iklim ortamlarında dikilip büyütülen zeytin ağacı, gene de özünde hep Akdenizli olarak kalmıştır. Akdeniz sahil şeridinde yer alan ülkeler halen dünyadaki zeytin ağacı varlığının yüzde 98'ine sahip bulunmaktadırlar.(Ünsal, a.g.e.)

Zeytin dalı neden barış sembolüdür?

Gılgamış Destanı'ndan üç büyük semavî dinin kutsal kitaplarına değin antik ve kutsal metinlerde yer alan Büyük Tufan'da rivayete göre Nuh Peygam­ber tufan biraz durulunca geminin güvertesinden bir beyaz güvercin uçurur. Bu beyaz güvercin bir müddet sonra gemiye ağzında bir zeytin dalıyla döner. Böylece Nuh Peygamber tufanın bittiğini ve suların çekil­diğini anlar. Bu nedenle ağzında zeytin dalıyla beyaz güvercin çağlar boyu barışın sembolü olarak anılır olmuştur. (2)

Bu arada Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’nda mı yoksa Cudi Dağı’nda mı olduğu konusunda yıllardır tarihçileri ve araştırmacıları bölen bir tartışma da mevcuttur. TBMM Zeytin ve Zeytinyağı Sorunlarını Araştırma Komisyonu da bu tartışmaya katılmış ve 2007 yılında kurulan araştırma komisyonunun raporunda tarihi tartışma şöyle işlenmiştir:
"Beyaz bir güvercinin Nuh’un gemisine tufan sonrası canlılık belirtisi olarak, ağzında zeytin dalı ile dönmesi nedeniyle, zeytin yüzyıllardır barışın simgesi kabul edilir. Deniz seviyesinden bin metre yükseklikte zeytin ağacı bulunması, Cudi ve Gabar dağlarında bol miktarda yabani zeytin ağaçlarının olması, Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na değil Cudi Dağı’na konduğu rivayetini oldukça güçlendirmektedir."

Diğer bir olay ise Hz. Âdem ile ilgilidir. Âdem ölümünden önce Tanrıdan merhamet dilemiş ve bunun için oğlu Şit' i görevlendirmiştir. Şit cennet bahçesindeki iyilik ve kötülük ağacından üç tohum alıp babasının ağzına koymuştur. Babası gömülünce, tohumlar yeşermiş ve bu tohumlardan zeytin ağacı, sedir ağacı ve servi büyümüştür. Bu da bu üç ağacın kutsal ve kalıcı barışla olan ilgisine delalet sayılmıştır.

Mitolojide zeytinyağı

Zeytin, zeytinyağı ve zeytin ağacının mitolojik hikâyelerde de sık sık geçtiğini görüyoruz. Hepsi de bu değerli ağacın ve meyvelerinin önemini vurgular. İşte bunlardan biri:

Antik Yunan çağının zekâ, aydınlık, beceri ve el sanatları Tanrıçası bakire Minevra ( Tanrıça Athena’nın Latince adıdır) ile Deniz tanrısı Neptün (Poseidon), Atina şehrinin tanrıçası olmak için Olimpos Tanrısı Jüpiter’in düzenlediği yarışmaya katılırlar. Jüpiter, Atina şehrini, kendisine insan soyu ile ilgili en yararlı hediyeyi sunana vereceğini ilân eder. Neptün, Atina akropolünün üstünde tuzlu bir göl (deniz) oluşturur. Minevra ise bir zeytin ağacı... Minevra, bu bitkinin, insanlığın yaralarını iyi edecek bir merhem, lezzetli ve bol enerjili bir besin maddesi ve karanlıkları aydınlatacak bir alev olduğunu söyler. Jüpiter, Atina’nın yönetimini, denizden daha yararlı olan zeytin ağacını kendisine sunan Minevra’ya verir. Persler, Atina’ya saldırdıklarında akropoldeki zeytin ağacını yakarlar, ne var ki, ağaç bir gecede tekrar filizlenip ölümsüzlüğünü kanıtlar. Antik çağ Yunanlıları zeytini koruyucu ve kurtarıcı bilmiş, hatta zeytin ağacına tapınmışlardır da. (3)

Tevrat'ta geçen " İlya ile Elisa " mitoslarında ise, Yahudiler için kutsal bir kişilik olan İlya, fakir dulların yiyecek fıçısını ve yağ küplerini kıtlık yılları boyunca tükenmez kılar.(4)

Antik çağlarda ölüm ve uyku kara gecenin çocukları olarak bilinirdi." Ölümün ellerine yakalanan asla kaçamaz. Hades'e giren, o karanlığa inen, bir başka deyişle ölümle karşılaşan asla geriye gelemez" diyor M.Ö. VI. yüzyılda yaşamış bir yazar olan Hesiodos. Ölüyü son yolculuğuna hazırlamak ise ailenin görev ve sorumluluğuydu. Ölünün yakınları veya akrabası, yoksa yakın arkadaşlarından birisi bu işleri üstlenirdi. Genelde öleni törene kadınlar hazırlardı. Ölümden sonra ölen yıkanırdı. Çünkü ölümün her şeyi kirlettiğine inanılırdı. Ölünün vücudu yıkandıktan sonra, kalıcılık ve ölümsüzlük taşıdığına inanılan zeytinyağı ile yağlanırdı.

Kur'an-ı Kerim'de de zeytinden söz edilmektedir. Kur'anda bu zeytin ağacının Sina dağı'ndan geldiği, meyvelerinden yağ elde edildiği ve bu yağın yemeklere lezzet vermek için kullanıldığı yazılıdır.(5)

Antîk dönemde ve günümüzde Anadolu'da zeytincilik
 

Ön Asya'nın Batı'ya uzantısı Anadolu'nun zeytinle tanışması çok eski çağlara gider.

Ülkemizde zeytinyağı kültürü, Türklerin Anadolu’yu Doğu Roma’dan devraldığı tarihlere kadar uzanıyor. Osmanlı Devleti’nde de son derece önemli bir yere sahip olan zeytinyağlı yemekler, bugünkü Türk mutfak kültürünün temel yapı taşları arasındadır.

Gerçekten, günümüzde bile Mersin'den başlayarak batıya doğru Akdeniz'e paralel uzanan Toros dağlarının etekleri delice denen sık yabani zeytin ormanları ile kaplıdır. Örneğin Mersin, Silifke-Erdemli kıyılarında, daha batıda Antalya'da Serik ile Manavgat arasında sanki elle dikilmiş gibi muntazam delicelere rastlanır. Nuri Benlioğlu "Belki bunlar 2000 sene evvelinde kültüre alınmış ve bilahare terk olunmuş zeytinlikler olabilir. Yalnız şu muhakkak ki dünya üzerindeki en kesif delicelere memleketimizin bu köşesinde tesadüf ediyoruz..." derken, pek de haksız sayılmaz. Nitekim Ege Bölgesi'nde de kendi kendine bitmiş yabani zeytin ağaçları, bu coğrafyanın zeytinin anayurtlarından biri olduğunu kolaylıkla kanıtlar niteliktedir. (Ünsal A., a.g.e.)

XIX. yüzyılın son çeyreğinde Ayvalık ilçemizin zeytin ve sıvı altın işlenmesi ve ticareti sayesinde -Osmanlı döneminde dahi- ulaştığı düzey parmak ısırtıcıdır! Bazıları şato görünümlü villaları, levantenleri, eğlence, kültür ve sanat merkezleriyle göz kamaştıran Ayvalık ilçemiz bu haliyle belgesellere de konu olmuştur. Kezâ güzel Edremit ve Urla ilçelerimiz de öyle...

Günümüzde ülkemizde 400 bin ailenin geçimini zeytincilikten sağladığı tahmin edilmekte... Türkiye, sofralık zeytin üretiminde dünyada ikinci, zeytinyağı üretiminde ise beşinci sıradadır.

Ne şanslıyız ki bizler o yurttayız, o yurt bizim! Değerini yaşayıp bilebilmek ve hakkını verebilmek ne güzel! Bunu her zaman ve ona lâyık bir şekilde başaramasak da...

Evet, zeytin dalıyla, rengiyle, yağıyla, insanlığa katkıları ve çağrıştırdıklarıyla oldukça derin ve hoş bir bitki.

'Sembolü ne olursa olsun, yeryüzü her yerde onurlu barışlarla dolu olsun!' diyorum ben de son söz yerine...

İ. Ersin KABOĞLU,

23 Ocak 2009, Ankara

Kaynakça ve notlar:

(1) Artun Ünsal' "Ölmez Ağacın Peşinde -Türkiye'de Zeytin ve Zeytinyağı-" isimli eserinden alınmıştır. Yapı Kredi Yayınları. 2000.

(2) Bir başka rivayete göre de Nuh Peygamber tufandan sonra Ağrı dağına geldiği zaman üç kuş türünü serbest bırakmış: Barış için güvercin, yeni bir çağ için kırlangıç ve bereket için de kelaynak kuşu... Bu söylencenin bir sonucu olarak günümüzde bile kelaynak kuşlarının soyunun tükenmesi halinde kıyametin kopacağına inanılır.

(3) Taylı eli Zeytin ve Zeytinyağı İşletmesi web sayfası.

(4) Kitab-ı Mukaddes (Tevrat) "Birinci Krallar" 19. Bab. İlyas Arapça bir isimdir, Grekçe'de Eliyas, İbranîce'de Elijah, Batı dillerinde Elie ve Süryanice'de İliya veya İlya ile aynı kökten geldiği öne sürülür. Hızır ile ilişkisine baktığımızda İlyas ile Hızır'ın aynı kişiler olduğu (Tevrat'ta İlya ve Elisa'nın hikayelerinin Kuran'ı Kerim'deki Hızır ve Musa hikayesi ile benzeşmesi göz önüne alındığında) düşünülebilir.

(5) "Mitolojide Zeytinyağı", Zeynep Can'ın güncellenmiş olarak Bodrum Magazin Dergisi'nde yer alan ve 31 Ekim 1994 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazı dizisinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..