Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '19

 
Kategori
Öykü
 

Zeytin...

 Mevsim dışı bir ılıman hava, uzadıkça uzadı. Gökte görülse de yağmur bulutları arasıra, yağmur bir çiseltiden öte yok. Bir yaz sonu güneşi sıcaklığı ağaçların dallarına takılı kaldı. Yeşilden sarıya dönmede yapraklarda bir tembellik. Biraz dişlerini sıksalar hani, domurcuğa duracaklar sanırsın. Güller açma telaşında yeniden gebe goncalarında...

-Zeytinler toplanmaya başlamıştır şimdi bizim oralarda. Yağmur da yağmadı pek, kavruk kalmıştır taneler bu sene.

-Pastırma yazı da uzadı gitti. Oysa kar yağmışlığını gördüğümüz bile olurdu eskiden bu günlerde.

 Dalıp gittim; büyük halamın kavruk, buruş buruş elleri, üşümüş, morarmış soğuktan, geceden kalma hafif kar örtüsü içinde silkelenen zeytinleri yerden toplayışı geldi aklıma. Sonra babannemin, zeytin öyle leblebi gibi yenmez, peygamber yemişidir o, iki kerede ısırılır katık edilir ekmeğe deyişi.

 Uzaklaştı, dağıldı çocukluk günleri buruk bir mora çalan siyahında zeytin tanelerinin. Bir kültürdü zeytin, yalnızca ekmeğe katık etmek ne demek; yaşama katık edilen...

 Ne zaman anayoldan ayrılıp, aşağılarda tatlı bir meyille iki taraflı yayılan zeytin ormanına giden toprak yola sapsam, bir ürperti içimde, bir korku. Dönüp dönüp arkaya bakmalar, telaşlanan sıklaşmış adımlar, hızlanan bir çarpıntı. Buraların bekçisi bir yılan varmış, bir azman, bir canavar sanırsın. İlk kim anlattı bilinmez. Yayıldı sonraları bütün kasabaya. Güya ilk görenin dili tutulmuş günlerce, konuşamaz olmuş. Kahvelerde, pazaryerinde, günlerinde kadınların konuşulur oldu. Korkudan uykusu kaçmış çocuk gecelerinin öcüsü.

-İnanmazsın, kalınlığı na belim kadarmış.

-Geçenlerde Palabıyık görmüş yolda izleri varmış, traktör tekeri izi sanırsın görsen dedi.

-Yok be ya, sallar o hep. Kırkayağı yılan azmanı yapar.

-Babaanne bizim zeytinliğe giden yolda yılan varmış, öyle söylüyorlar.

-Yılan filan yok. O yalan, yalan; söyledikçe büyür durur.

 Bir canlılıktır gelir renklerdirir kasabayı zeytin zamanı. İnsanlar zeytinliklerinin yolunda, türküler yükselir sevda kokulu. İnce dumanlar tüter zeytinlikler arasında, ateşlere oturtulmuş kararmış çaydanlıklarda bir yaşam sevincidir demlenir. İnsanlar karıncalar misali, erkekler uzun merdivenlerin tepelerinde, ellerinde uzun sırıklar silkeler zeytinleri. Çocuklar, alt dalların tanelerinde yapışık küçük elleri. Kadınlar aşağıda, bir yağmurdur yağan, toplarlar nimeti. Arada bir havada bir siyah bulut gibi geçer sığıcık sürüsü, yeşil yapraklar arasından aşağılara bir yağmurdur iner zeytinin siyahı. Molalarda türküler zeytin üstüne hep, acılı lorlar katık edilir ekmeğe. Derler ki buraların adamları bir tuzlu kolyoz kafasıyla bir yarım ekmek yer. Derler ki, Davulcunun Zehra yavuklusu Bahriyeli İhsan'a güpegündüz zeytinlikte kaçası. Derler ki, zeytin bu, verirse bir sene, vermez öte sene...

 Hayat biraz zeytin, çokça deniz kokar buralarda. Zeytin zamanı doğar kimi çocuklar, düğünler çoğu zeytin sonu. Öldü derler birileri için, geçen zeytin zamanı. Ömür gibidir zeytin, ağacı bir köklü ailedir dayanır yıllar öncesine.

-Şimdi bizim oralarda toplanıyordur zeytinler.

-Ne dedin?

-Daldın gittin, konuşmadın bir daha.

-Bak; şimdi dededen kalma tek zeytinlik içindeki evin bahçesinde on ağaç var. Çoğu zeytin veriyor sayılmaz artık. Yazları ilaç atılsa da bakımsız kalıyorlar. Öndekiler veriyor biraz. Bu yaz, sabahları simit aldığım simitçi, abi senin zeytinleri toplayayım mı, yarısını da sana sele yaparım dedi. Topla, hepsi senin olsun, gelip geçerken buralara bir göz at yeter dedim.

 Daldım gittim yeniden. Uzak düşmüştük sonraları bir uca savrulup. Zeytin günleri sonu bir koli gelirdi eve tahtadan yapılma. Üzerinde TCDDY Bandırma Gar çıkışlı bir koca etiket yapıştırılmış. Açılmasını hasretle beklerdim. Üst kapak kaldırılıp suyu çekmiş ıslak gazete yaprakları alındığında çıkarlardı ortaya. İçlerine çokça dağılmış, irili ufaklı beyaz kaya tuzları arasında, buruşuk, siyah siyah gülümseyen sele zeytin taneleri. Bir sevinç kaplardı içimi. Sandıktan bir koku yükselirdi, kalbim çarpardı. Zeytin çocukluğum gibi kokardı sanki. Sanki, dedem seslenir gibi olurdu.

-Zeytin hayattır, unutma...

 Unutur muyum, unutulur mu hiç....

 

 Akın Yazıcı

25 Kasım 2019/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..